Osman Bey’in kayınpederi Edebali’nin (Edebali/Hatırı sayılır kişi) şöyle dediği rivayet olunuyor:

“Üç kişiye acıyın; cahiller arasında kalmış âlime, zenginken fakir düşene, kavmin ulusu iken aşağı hale düşene...”

Youtube içerik hazırlayıcılarının reyting tutkuları...

Platformda haklı rekabet yapabilme imkânını:

Ortadan kaldırdı...

Âlimler, cahillerle yarışıyor...

Zenginken fakir düşenler alaya alınıyor...

Bilge kişiler itibarsızlaştırılmak için iftiralarla gözden düşürülüyor...

Sözümün özü:

Kişisel ticarethanelere dönüştürüldü sosyal medya...

Diyalektik, yerini:

Retoriğe bıraktı...

Rekabet öylesine azdı ki...

Başkalarının sırtına çıkmak...

Rakipleri aşağılamak...

Uyduruk haberleri gerçekmiş gibi başlığa taşıyıp, üzerinde tepinmek...

“Rakip” olarak kabul edilenleri itibarsızlaştırmak için iftira atmak:

“En güçlü strateji” haline geldi...

Ne yazık ki halk da o tür videoları daha çok izliyor...

Videolarınızda:

Ülke sorunlarından söz ederseniz...

Siyasî ya da iktisadî tarihi araştırıp...

Ülkenizin içinde bulunduğu duruma benzer çıkmaz sokaklardan nasıl çıkıldığını anlatırsanız:

Çok az kişi umursuyor sizi...

“Hak-hukuk-adalet” diyorsanız...

Videolarınızı:

Özel kişiler üzerinden değil...

Hukuk ahlâkı anlayışıyla çekiyorsanız:

Başlığınıza bakıp sizi izlemekten vazgeçiyorlar...

Ya çok sevilen birini övecek veya aşağılayacaksınız...

Ya da...

Çok nefret edilen birini övecek veya aşağılayacaksınız...

Bu durumda:

Sevenler, övgülerden...

Nefret edenler ise...

Sövgü ve hakaretlerden dolayı:

Zevkten dört köşe oluyorlar...

Yani canlarım...

Hemen herkes...

Sevdiği ya da nefret etiği birine söylemek isteyip duyuramadıklarını:

Sizin ağzınızdan duyunca:

Mest oluyor...

Rakiplerini...

Ya da “bana rakip olmaz” dediklerini aşağılamadan...

Onları yok farz etmeden de başarılı olabilecek TV deneyimli gazeteciler...

Reytingleri düşer korkusuyla mıdır nedir:

Kendisinden başka diğer Youtube içerik yayıncılarını yok sayıyorlar...

Gözden düşen siyasetçileri yerin dibine sokuyor...

İğrenç hakaret sözcükleriyle onları aşağılıyorlar...

Üzülüyorum be canlarım...

Çok üzülüyorum...

Günün sözü

“Öyle bir zaman gelecek ki, doğru söyleyenler yalanlanacak, yalan söyleyenler ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler hain sayılacak, hainlere güvenilecek...”.

Hz. Muhammed (SAV)

ÇÖKMÜŞTÜ, KOKUŞTU

Cumhurbaşkanı adaylarından Kılıçdaroğlu, seçim öncesi yaptığı açıklamalardan birinde:

“Kamuya personel alımında mülakatı kaldıracağım” demişti...

Bunun üzerine...

Seçimlere 3. defa ve hem de cumhurbaşkanı olarak katılan Erdoğan...

Mülâkat sistemini bizzat kendi getirdiği halde...

Kılıçdaroğlu’ndan geri kalmamak için:

“Kamuya personel alımında mülakatı kaldıracağım” sözünü vermişti...

Seçimler oldu...

Erdoğan, anayasaya rağmen seçime girdi ve yine kazandı...

Ama...

Sözünü tutmadı...

Muhalefet:

“Personel istihdamında mülakatın kaldırılmasına ilişkin kanun teklifi” verdi...

Teklif TBMM’nde:

AKP ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedildi...

2004’te Truva yayınlarından çıkan kitaplarımdan birinin adı:

“Sistem de çöktü insan da çöktü” idi...

29 yıl sonra...

Aynı kitabın sadece adını değiştirsem:

“Sistem de kokuştu insan da kokuştu” koysam...

Eminim okuyanlar:

Günümüzü anlattığımı zannederler...

ONMAYIZ DA ÖLMEYİZ DE...

İlk insandan günümüze:

İnsanın fıtratı bu...

Kıskançlık, bencillik, ihtiras:

Evet...

İnsanlık gelişti...

Teknoloji gelişti...

Ama...

Milyarlarca insan halen:

Kabil bencilliğinden vazgeçmiyor...

Bizler ise her şeye rağmen...

Romantizme...

Ve...

Umutlu olmaya devam ediyoruz:

Onmayız belki...

Ama...

Ölmeyiz de...

Yıkılmadan ayakta sürdürürüz yaşamımızı...

TEDBİR ALINIZ...

David Ricardo’nun (1772-1823), küreselleşmeye ilham olan:

“Karşılaştırmalı maliyetler üstünlüğü teorisi” kısaca şöyleydi:

“Her ülke diğerlerinden daha düşük maliyet ile ürettiği (mutlak üretim avantajı) malları üretmeli ve bu malları ihraç etmeli, pahalıya ürettiği malları ise ithal etmelidir. Böylece kıt olan dünya kaynakları da en optimal kullanılmış olur...”.

Türkiye bilhassa tekstil sektöründe, düşük maliyetleri nedeniyle pek çok ülkeye üstünlük sağlıyordu...

Nitekim:

Uzun yıllar tekstil ihracatta bir numaramızdı...

Erdoğan başbakan ve hele cumhurbaşkanı olduktan sonra:

Maliyet artışları, satın alma gücündeki azalış yani talepte yaşanan düşüş...

Ve yüksek enflasyon nedeniyle...

Tekstil sektörü üretim kapasitesinin sadece %30’unu kullanmaya başladı...

Uyarıyorum...

Önümüzdeki süreçte bu oran daha da düşebilir...

Fabrikalar tek tek kapanabilir...

Lütfen:

Tedbir alınız...

 BU HALE KİM GETİRDİ?..

Çocukluğumu...

İlk gençliğimi...

Orta yaşlarımı hatırlıyorum...

İnsanımız:

Sadece kendi ölüsüne değil...

Komşusunun ölüsüne...

Ve hatta...

Gazetede haber olmuş bir ölüye de ağlardı...

Son 10 yıla bakıyorum...

Miras bırakmamışsa:

Ailesi içindeki ölüye bile ağlamıyor...

İçim yanıyor içim...

Sahi...

Bu millet neden böyle oldu?..

Niçin?..

Niye?..

“Fıtrat” deyip geçecek miyiz?..

Bunlar:

Çocukluğumun...

İlk gençliğimin...

Ve...

Orta yaşlarımın insanları değil mi?..

Elbette onlar...

Peki...

Bu insanlar bu hale:

Güle oynaya mı geldiler?..

Yoksa...

İktidar mı bunları:

Bu hale getirdi?...

Günün fıkrası

Temel ve Dursun vatanî vazifelerini Hava Kuvvetleri’nde yaparken bir tatbikata katıldılar...

Paraşütle uçaktan atlayacaklardı...

Sıra bizimkilere geldi...

Kendilerini boşluğa bıraktılar...

Dursun’un paraşütü açıldı ama Temel’inki kaput...

Temel, Dursun’a seslendi:

“Ula uşağum, penum paraşüt açılmayi da!..”.

Dursun cevap verdi:

“Ula Temel, ikinci paraşütü aç da ikinciyi aç...”.

Temel az sonra bir daha seslendi:

“Ula Tursun, bu da açilmayi da!..” deyince Dursun arkadaşını rahatlattı:

“Boş ver ula uşağum; nasil olsa tatbikattayuz da!..”.

Dünün tweeti

Edip Yüksel

@edipyuksel

Özellikle sosyal medya cahillerin cesaretini, müritlerin ahmaklığını ve vicdansızların azgınlığını arttıran eko çemberlerine döndü.

Bu ortamda megafona sahip olmak için ne bilgi ne birikim ne kalite gerekli.

Dahası; cehalet, ırkçılık ve psikopatlık norm haline dönüşüyor.