Türkiye yine bir sabaha “şafak operasyonu” haberiyle uyandı.
Bu kez sahnede siyasetçiler değil, sanatçılar vardı.
Sanat ve müzik dünyasının tanınan isimleriyle, sosyal medya fenomenlerinin de aralarında olduğu 19 kişi uyuşturucu testi yapılmak üzere sabahın köründe evlerinden alındı.

Operasyonu yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, üstüne basa basa “Gözaltı yok” diye gazetecilere bilgilendirme geçti.
Ama evine jandarma gelip seni alıp götürüyorsa, senin “Gitmiyorum” deme hakkın yoksa, adına ne dersen de...
O fiilen bir gözaltıdır.

İddia o ki, bu isimler aylar önce düzenlenen bir narkotik operasyonunda takibe takılmıştı.
Peki neden şimdi, neden hepsi aynı sabah, aynı anda?
Bilinmiyor.
Ama Türkiye’de hiçbir şey sadece “göründüğü gibi” olmadığı için, herkesin aklında yine aynı soru dönüp duruyor:
Bu işin arkasında ne var?

★★★

Artık bu ülkede her olayın ardında “başka bir şey” aramak, bir merak değil, bir refleks haline geldi.
Çünkü o “başka şey” geç de olsa hep ortaya çıktı, hep anlaşıldı.
Ne zaman “tesadüf” denildiyse, arkasından bir düzen, bir niyet çıktı.

Biraz hafızamızı tazeleyelim.

Canım ülkemde “limanların” bile adı çıkmış halde.

Gemilerde ton ton “rekor” yakalamalar yapılıyor.
Yeri geliyor, o “rekorlar” VIP uçakların kargolarına kadar uzanıyor.
Sonra ne mi oluyor?
Bir-iki göstermelik tutuklama, birkaç gün manşet, ardından sessizlik... Ve unutuluş.

Hafızalarımıza kazınan en çarpıcı örnek:
Sedat Peker’in iddiaları arasında geçen Mersin Limanı’nda yakalanan 1.3 tonluk kokain.
Muz yüklü konteynerlerin arasında ele geçirilmişti.
Konteynerin sahibi olan iki kişiye 27 ve 30 yıl hapis cezası verildi.
Peki konteynerin alıcısı kimdi?
Varacağı adres neresi olacaktı?
Soran olmadı.
Dosya kapandı, konu kapandı.
Tıpkı önceki dosyalar gibi.
Örnekler çoğaltılabilir.

Ama işin tuhafı şu: Gemilerde, limanlarda, uçaklarda tonlarca uyuşturucu yakalanıyor; o dosyaların sonunu kimse göremiyor.
Asıl aktörler ortada yok.
Fakat bir torbacının ifadesinde adı geçen, “Sattım” denilen isimler için sabaha karşı jandarma kapıya dayanıyor.
Yani devletin terazisi yine ters tutuyor:
Tonlar gözden kaçıyor, gramın hesabı şafakta kesiliyor.

Bu yüzden de toplumda şu algı güçleniyor: Büyük dosyalar karanlıkta kalıyor, küçük hesaplar manşet oluyor.
Ve böyle olunca mesele “uyuşturucuyla mücadele” değil, kimin üstüne gidileceğine, kimin dokunulmayacağına dönüşüyor.

★★★

Uyuşturucu çağımızın belası.
Bulaşan kim olursa olsun, cezasını çekmeli.
Ama adaletin terazisi eğildiğinde, insan artık teraziye değil, teraziyi tutan ele bakar.
Ve ne yazık ki biz o ele artık güvenmi yoruz.
Güvenemiyoruz.

Evlerinden test için alınan isimlerin ortak özelliği, yalnızca tanınmış olmaları değil.
Birçoğu muhalif görüşleriyle de biliniyor.
Kimi Gezi davasında yargılanan Ayşe Barım’ın menajerliğini yaptığı sanatçılar,
kimi Saraçhane eylemlerinde en çok fotoğraf paylaşanlar,
kimi boykot çağrılarına katılanlar, konuşanlar...
Tam da bu yüzden akıllardaki soru işaretleri giderilmiş değil.

★★★

Sanat, her dönem iktidarlar için tehlikeli bir alandır.

Sözü özgürdür, sesi yüksektir, hatırlatır.
O yüzden de çoğu zaman susturulmak istenir.
Bu ülkede ise susturmanın yolu artık sadece yasaklamaktan değil, yaftalamaktan da geçiyor.
İtibar suikastından geçiyor.

Çünkü herkes biliyor:
İtibar, hukuktan önce gider; geri gelmez.
Tam da bu yüzden soru şu:
Bu sadece bir narkotik operasyonu mu, yoksa sanat dünyasına, hatta muhalif seslere bir mesaj mı?
Operasyon sadece bir operasyon mu, yoksa ardında yatanlar daha derin mi?

★★★

Zaten en büyük sorun da bu.
Bu ülkede insanlar artık her olaya “acaba” diyerek başlıyor.
Her olayda sorular soruyor, her olayın ardına bakıyor.
Belki de bu yüzden “gözaltı yok” denmesine rağmen, ülkenin vicdanı bir kez daha tedirgin.

Bugün Türkiye’de hiçbir soruşturma, hiçbir operasyon kendi başına var olamıyor.
Çünkü “adalet herkese eşit mesafede mi?” sorusu
bir türlü cevap bulmuyor.
Ve belki de en acısı şu: Şüphelerimiz çoğu
zaman haklı çıkıyor.

Artık her sabah uyandığımızda,
“Kim alındı?” diye değil,
“Neden o alındı?” diye soruyoruz.

İşte bu, gerçek bir akıl tutulması.