İç denetim, kişinin dışarıdan bir yaptırım olmaksızın doğruyu yanlıştan ayırabilme yeteneğidir. Toplumların varlığını sürdürebilmesi, yalnızca yazılı kurallara veya yüksek sesle dile getirilen erdemlere bağlı değildir. İnsanlar yalnızca cezadan korktukları için değil, içsel bir sorumluluk hissettikleri için de kurallara uyarlar.
Tarih boyunca güçlü devletler ve sağlam topluluklar, bireylerin içsel sorumluluk bilinciyle ayakta kalmıştır. Bu sessiz ama etkili mekanizma, insanın kendi kendine koyduğu sınırlar ve vicdanıyla kurduğu denetimdir.
Kanunlar, gelenekler ve toplumsal normlar insanlara genel bir çerçeve sunar. Ancak bu çerçevenin içini dolduran şey ahlak kavramı ve bireylerin vicdanıdır. Kimsenin görmediği yerde bile yanlış yapmamayı sağlayan iç mekanizmanın adı da utanmadır.
★★★
Bugün yaşadığımız ahlaki çözülmenin temelinde, utanmanın sistemli biçimde değersizleştirilmesi yatıyor. Çünkü bir zamanlar utanma, toplumun görünmez sigortasıydı. İnsanlar ne yasayı ezbere bilirdi ne de uzun ahlak nutukları dinlerdi ama bazı şeylerin yapılmayacağı sezgisel olarak bilinirdi.
Sonra yüksek sesle ahlakı tarif eden, ölçen, sınıflandıran ama onu gündelik hayatta aşındıran bir dil ortaya çıktı. Doğru ile yanlışı sade bir vicdan meselesi olmaktan çıkarıp sloganlara, etiketlere, kimliklere bağladı. Böyle olunca utanmanın yerini, “bizden olana serbest, başkasına yasak” anlayışı aldı.
Değerler yeniden tanımlandı. Sonuçta ahlak değerini yitirdi, utanma ise yavaş yavaş ortadan kayboldu. Sessiz kalmak eziklik, geri çekilmek kaybetmek, hata yaptığını kabul etmek acizlik gibi algılanmaya başladı.
Bağıran, üste çıkan, hiçbir şey olmamış gibi davranan kazandı. Sonuç ortada. Yüzsüzlük cesaret sanılıyor. Pişkinlik özgüven diye pazarlanıyor. Kimse yaptığı şeyin sonuçlarını umursamıyor. Herkes kendini haklı, herkes kendini dokunulmaz sanıyor.
★★★
Oysa utanma, özgüvenin düşmanı değildir. Aksine, gerçek özgüvenin temelidir. Kendini bilen insan utanır. Yanlış yaptığında yüzü kızarır, özür dileyebilir, geri adım atabilir. Bu, insanı küçültmez; insanı insan yapar. Çünkü utanma, beynin en insani taraflarının hâlâ çalıştığını gösterir. Ancak empati kurabilen, başkasının yerine kendini koyabilen bir zihin utanabilir.
Bugün yüzü kızarmayanların çokluğu tesadüf değil. Yalan söylerken rahat olan, başkasının hakkını yerken gözünü kırpmayan, iftirayı normalleştiren bir anlayış hakimse, bu utanmanın yokluğundandır.
Bu yüzden utanabilen insanlara dikkat etmek gerekir. Onlar hâlâ düşünebilen, hâlâ kendini sorgulayabilen, hâlâ adil olmaya çalışan vicdan sahibi insanlardır. Bir toplumun geleceği, en çok da bu sessiz ama güçlü duygunun hayatta kalmasına bağlıdır.
Aslında biz toplum olarak kuralsızlıktan değil utanmazlıktan yorulduk. Daha fazla yasa değil, daha fazla vicdan gerekiyor. Daha çok bağıran değil, biraz durup düşünen insanlar gerekiyor.