Rusya doğal olarak, savaş gemileri ile Ukrayna’nın limanlarını kontrol altında tutmakta ve tahıl ihracatı başta olmakta giriş çıkışa izin vermemektedir. Buraya kadar herkes hem fikir görünüyor ancak dünya bir gıda krizine girmiş ve Ukrayna’nın tahılları olmazsa açlıktan ölecekmişiz gibi bir durum yaratılmaya çalışılıyorsa işte o zaman durup düşünmek gerekiyor…
Bakıldığında Ukrayna’nın dünya tahıl üretiminde, ilk sıralarda yer almadığı görülüyor. Lavrov “Batılılar bunu bir facia olarak göstermeye çalışıyor. Ukrayna'daki tahılların piyasadaki payı sadece yüzde 1'dir. Bunun gıda krizine yol açacağını söyleyemeyiz.” dedi ve kimse de itiraz edemedi… Ayrıca Lavrov, Ukrayna’nın mayınları temizlemesi durumunda tahıl ihracatında bir sıkıntı olmayacağını ifade etti.
Kremlin Sözcüsü Peskov da Rus tahıllarının ihracatı için ambargoların kaldırılması gerektiğini böylelikle uluslararası pazara tahıl ulaştırabileceklerini ancak somut bir görüşme ve talep olmadığını ifade etti.
En ilginç olan ise Reuters’a göre Ukrayna’nın Türkiye Büyükelçisi, “birçok zorluk arasında Rusya’nın gemileri kontrol etmek gibi mantıksız önerilerde bulunduğunu” söylemesidir!
Neden olmasın! Rusya’nın yerinde kim olsa aynı şeyi talep ederdi! Gemiler limanlardan dolu ayrılıp boş dönecek ya da boş gelip dolu gidecek! Gemiler boş mu gidiyor ya da boş geldi denilen gemiler dolu mu geliyor?
Tahıl diye diye Ukrayna’ya askeri malzeme sevkiyatı mı yapılıyor? Rusya’nın yerinde kim olsa aynı şeyi talep ederdi. Biz olsak daha fazlasını talep ederdik!
Son olarak Lavrov “Montrö Boğazlar Anlaşması’na harfiyen uymalıyız” çağrısında bulundu. Yine devletine ve milletine yıllarca hizmet etmiş amirallerimizin tehlikeyi görüp milletimizi uyardıklarını, Montrö Anlaşması’na uymalıyız dediklerini de hatırlatarak sonlandıralım…
600 Ekle, 657 Çıkar, Sonuç 3600!
Gündem ekonomi üzerinden işler hale geldi. Herkes yaşadığı krizden kurtuluş yolları aramakta ve denize düşen yılana sarılır misali hep yanlışa düşmektedir. Bunda halkın suçu yoktur. Eğer ekonomiyi yönetemiyor yerine bile isteye çökertiyor denilse halkımız gerçeği görecektir…
İş güvencesinin yer almadığı hiçbir yasal düzenleme ve maddi kazanım anlamsızdır. 3600, öğretmen meslek kanunu, sağlık çalışanlarının özlük haklarında iyileştirme, avukatlık kanununda düzenleme ve vb düzenlemelerde iş güvencesi yoktur.
Sendika ve konfederasyonlar sadece ekonomik kazanım üzerinden mücadele ettikleri için 657 sayılı Devlet Memurluğu Kanunu’nun kaldırıldığını kimse görememektedir.
16 Nisan’da rejim değişir de memuru aynı kalır mı?
İşte parlamenter sisteme dönüş bu anlamda çok önemlidir. En temel hakların korunmasını sağlayacak ve emek mücadelesini güçlendirecektir. Hangi siyasi görüşten olursak olalım, haklarımıza sahip çıkalım…