Korkusuz
Ümit Zileli

Türkiye’de açılan Taliban bayrakları!

Askeri adımlarla, disiplinli bir görünüm sergileyerek, ellerini kollarını sallayarak Türkiye sınırını geçtiler..

Yaşları 25-35 dolayındaydı; daha küçük yaşta olanlar da vardı ancak kadın, çocuk, yaşlı yoktu aralarında... Yaya geliyorlardı ve ellerinde, sırtlarında hiçbir yük taşımıyorlardı!

İran sınırından nasıl geçtikleri, hangi araçlarla Türkiye sınırına kadar getirildikleri karanlık bir muammaydı!

Diğer bir deyişle, yaklaşık 4 bin kilometreyi nasıl aştıkları büyük bir soru işaretiydi; İran sınırından nasıl içeri alındıkları da!

Türkiye’ye girmeden önce kimlik kartlarını yırttıkları, ülkemize kayıtsız girdikleri daha sonra ortaya çıktı... Millete anlatılan ise şuydu:

-Taliban yönetiminden kaçan Afganlar!...

Günümüzün sorusu ise gayet yakıcı:

-Kayıtsız, kuyutsuz ülkemize giren bu kişiler şimdi nerede? Ne yapıyorlar, nerelerde yaşıyorlar, yaşamlarını nasıl sürdürüyorlar?

Bu soru milletvekilleri tarafından İçişleri Bakanlığı’na defalarca soruldu, bilebildiğim kadarıyla doyurucu bir açıklama hiç gelmedi!

Ve, bu tiplerin bir bölümü önceki gün Aydın’da ortaya çıktı... Merkez ilçe Efeler’in Yozgatlı Mahallesi’nde ellerinde Taliban bayraklarını sallarken görüntülendiler! Efeler’deki bir tarikat düğünü için dışarıdan geldikleri ve düğün sahipleriyle konvoy yaptıkları söylendi. Taliban bayrakları da işte o konvoyda sallandı!

Taliban yönetiminden kaçıp, Taliban bayrakları sallamaları gayet ilginç tabii! Seçim atmosferine girilen şu süreçte bir tarafta Alevi Cemevlerine, derneklerine saldırılar yapılırken, diğer yandan Taliban bayraklarıyla gösteriler yapılması, bir diğer yandan ise önümüzdeki seçimde Türk-Sünni birlikteliği nakaratlarının açıkça dillendirilmesi de ilginç ötesi!

Siyasal İslamın açıkça “darülharp” ilan ettiği Türkiye’de birlikte hareket çağrısı yapması ne anlama geliyor, üzerinde ciddi düşünülmesi gereken bir durum elbette!

İslam Dünyasının Süren Ortaçağı!


Yukarıda sözünü ettiğim sorulara biraz olsun yanıt bulabilmek için, değerli kardeşim Merdan Yanardağ’ın aslında doktora tezi olarak kaleme aldığı, sonra genişleterek bir “başucu kitabı” haline getirdiği “İçtihad Kapısı-İslam Dünyasının Süren Ortaçağı” adlı kitabını büyük bir dikkatle okudum...

Aradığım yanıtların çoğunu barındıran, siyasetin İslama nasıl musallat olduğunu, İslamı siyasallaştıran Nizamü’l-Mülk - İmam Gazali birlikteliğini son derece anlaşılır biçimde ortaya koyan Merdan, büyük düşünürler yetiştiren İslam dünyasındaki kırılmayı, Müslüman aklının önce şekilciliğe kapılmasını ve daha da acısı sonrasında Müslüman aklının bilime giderek artan ölçüde kapanmasını sade ve çarpıcı biçimde anlatıyor!

Gelin, Merdan’ın kaleminden “İçtihad Kapısının” nasıl ve neden kapandığını, diğer bir deyişle niçin dinde reformun çok uzağına düştüğünü birlikte görelim:

-Selçuklu devletinde siyasal, ideolojik ve toplumsal bakımdan dirlik ve düzeni sağlamaya çalışan Nizamü’l-Mülk, başta Bağdat olmak üzere ülkenin belli başlı bütün kentlerinde Nizamiye Medreselerini kurdu.  Bu medreselerle Selçuklu’nun yükselişi arasında yakın bir ilişki vardı... O dönemde Sünni İslam güç kaybediyor, Şii-Batıni akımlar ise yükseliyor ve yayılıyordu!

İşte, dönemin şartları nedeniyle dini etkin bir araç olarak kullanmaya yönelen, bu amaçla Sünni-hanefi mezhebini seçen Selçuklu hanedanının, o güne dek taraf olmadığı İslam içi çatışmalara yaptığı dikey müdahale dengeleri değiştirecek, adeta çöküşün eşiğine gelen Sünni İslam yeniden etkin ve belirleyici güç olmaya başlayacaktı. Tabii, burada en önemli soru da şu oluyordu.

-Ne pahasına!

Kendi ortaçağına hapsolan İslam!


Bir süre sonra Nizamü’l-Mülk Bağdat Nizamiye Medresesi’nin müderrisliğine dönemin ünlü Şafii fıkhı uzmanı İmam Gazali’yi getirdi...

Bu tercih, İslam dünyasında tarihsel bir dönemeç oluşturacaktı... Medreselerde yetişen gençler ve aydınlar “yeni toplumun” ideologları olacaktı!

İşte 11. yüzyıldan neredeyse 1000 yıl sonra bugün Afganistan’da, Suudi Arabistan’da ve birçok İslam ülkesinde görülen “ortaçağa hapis” durumu o günlerde alınan kararların bugüne yansımasıydı!

Ne diyorduk; İmam Gazali, İbn Sina, Farabi, ve İbn Rüşd gibi görece felsefeyi önceleyen ve akılcı Müslüman filozofların tersine, mutlak gerçeği ve sonsuzu kavramak için aklın yetersiz olduğu tezini savunuyordu. Felsefe, matematik, doğa bilimleri gibi akılcı disiplinleri eleştiriyor, yol gösterici olmadıklarını iddia ediyordu!

Bu fikirler ve medreseler Selçuklulardan sonra Osmanlı devletini de ele geçirecek, resmi ideoloji üretiminin dolayısıyla eğitim sisteminin temelini oluşturacaktı!

Dünkü “Alevi Türktür” yazımda, Alevilere, Türklere karşı acımasızlık, vahşet ve kırımın önünü de Nizamü’l-Mülk ve İmam Gazali’nin taşlarını döşediği Siyasal Sünni İslam ideolojisi açacaktı doğal olarak!..

Osmanlı’nın tarihe karışmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk ve arkadaşları Geleneksel yapıya karşı modern yeniden yapılanma ve laiklik temelinde yapılan Türkiye’nin önünü açtılar... 54 İslam ülkesinin en az 100 yıl ilerisine geçmenin anahtarı da buydu!

-Yüz yıl sonra içine düştüğümüz kara günlerin çözümü de yeniden aydınlık günlere ulaşmanın yolu da yine bu olacaktır...

(İçtihad Kapısı-Merdan Yanardağ-Kırmızı Kedi Yayınevi)