19 Haziran’da Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, 20 Haziran’da da Ermenistan Başbakanı Paşinyan Türkiye’deydi.
İttihat ve Terakki’nin tehcir kararına ilişkin DEM Milletvekili George Aslan’ın, sözde soykırım iddiası ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı haksız eleştirisi de gündemdeydi.
Paşinyan İstanbul’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeden önce Ermeni toplumunun temsilcileri ile görüştü. “Türkiye Ermenistan, Ermenistan da Türkiye için tehdit değil” dedi! Ne de olsa Atatürk rejimi kaldırıldığı için büyük Ermenistan hayali tehdit altında değildi...
İran ile sınır komşuluğunu bitiren ve İran’ı nefessiz bırakan Zengezur Koridoru’nu da desteklediğini söyledi!
BOP görevlilerinin isteği üzerine Zengezur’a izin veren Ermenistan şimdi yeni bir ticaret kapısı istiyor. Bu da Türkiye ile sınır ticaretinin tekrar açılması demektir. Karşılığında da Ermenistan anayasasından Karabağ Ermeni toprağıdır ibaresi çıkarılacaktır...
Sonuçta İran’ın parçalanması için ne gerekiyorsa yapılıyor.
★★★
Ermenistan ve Kürdistan meselesi bugünün meselesi değildir. CHP dışındaki Türkiye solunun, yanlış analizi sonucu, bu emperyalist talepler bugüne kadar gelmiştir.
Gelin CHP dışındaki solun, yüz yıl önce yanlış iliklediği o ilk düğmeye gidelim!
O günlerde Osmanlının başında ilerici İttihat ve Terakki vardı. Osmanlı topraklarında İngilizlerden destek alarak kurulan ve sözde ilerici Taşnak ve Musavat Partisi gibi hareketler de vardı. Amaçları Osmanlıyı parçalayarak etnik devletçikler kurmaktı!
Emperyalist çarlık içinde devrimci hareketler başlamış ve İngiliz işbirlikçisi Taşnaklar, Hınçaklar ve Menşevikler ile çatışıyorlardı. Anadolu’da ise Atatürk önderliğindeki Müdafaa-i Hukuk, İngilizlere ve işbirlikçilerine karşı savaşıyordu.
Çarlık Rusya’sı her ne kadar hantal bir sanayiye sahip olsa da o dönem Avrupa’nın en büyük işçi sınıfına sahipti. Rusya’nın devrimcileri, emperyalist çarlığa karşı işçi sınıfına bir çağrı yaparak dünyanın kaderini değiştirdi.
İşçiler emperyalist çarlığı çökertip iktidar oldular. Bu bir devrimdi. İşçi sınıfının iktidarı başlamıştı. Bu devrime milli demokratik devrim, kurduğu devlete de sosyalist devlet denildi.
Aynı dönemde Osmanlı ise bırakın emperyalist olmayı yarı sömürge devletti. Sanayi devrimini yapamadığı için işçisi de yoktu. Çarlık ile bir benzerliği asla yoktu.
İngilizlerin ve çarlığın desteklediği Taşnaklar, Musavatlar, gerçeği çarpıtarak Osmanlıyı da emperyalist ilan edip sözde milli demokratik devrim için yola çıktılar. Oysaki İngilizler ile iş birliği yapıyorlardı.
Rusya’nın devrimcileri ise yarı sömürge olan Osmanlıda milli demokratik devrimin yapılamayacağını biliyorlardı. Dolayısıyla Anadolu’da, Müdafaa-i Hukuk’un desteklenmesinin devrimcilik olduğunu ilan ettiler.
Ancak Türkiye solu, başından beri devrim karşıtları (Menşevikler, Taşnaklar ve Musavat Partisi) ile yakın ilişkiler kurmuştu. Bu neden ile ideolojik sapma yaşamış ve aynı yanlışları savunur olmuştu. Anadolu’daki mücadele bizim mücadelemiz değil diyecek kadar emperyalizmden bihaberdiler! İşte yanlış iliklenen ilk düğme ne yazık ki burasıydı...
O günden bugüne etnik ve dinsel örgütlenmeyi devrimcilik zannederek günümüze kadar geldiler. Atatürk önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni de emperyalist devlet ilan edip yollarına devam ettiler.
Sözde Ermeni, Pontus-Rum ve Kürt soykırımı kavramları o günün Osmanlısında da duyuluyordu. Sadece sözde Türkiye solu değil Avrupa solu da aynı savlar ile Osmanlıya bakıyordu. Ne de olsa Avrupa solu, I. Dünya Savaşı’nda emperyalizmi desteklemişti.
Aslında Wilson ilkelerini savunan bu sağ hareketler, bugün hala solum diyerek Türkiye’nin etnik ve dinsel temelde bölünmesini savunuyorlar. Bunca yıldır da BOP görevlilerine, yetmez ama evet diyerek destek veriyorlar!
Sonuç olarak dünün Müdafaa-i Hukukçuları, Talat Paşa’ya sahip çıkmıştı. CHP ve İYİ Parti başta olmak üzere bugünün Müdafaa-i Hukuk’u da muhalefettir. Dün olduğu gibi bugün de milli meselelerde birlik ve beraberlik içinde olunmalıdır...