CANIMI SIKAN ŞEYLER

Şeyh Sait lise kitaplarından çıkarıldı

Son günlerin popüler “provokasyon” konusu Şeyh Sait.

Cumhuriyet’in ilanından henüz 2 yıl sonra “Din elden gitti, İslam yok ediliyor, padişahımızı geri isteriz” diye isyan başlatan Şeyh Sait parlatılmaya ve “şehit” mertebesine yükseltilmeye çalışılıyor.

AKP iktidarının Diyarbakır’a atadığı kayyumun bir bulvara Şeyh Sait adını vermesinden sonra başlayan tartışmalar sürerken, AKP’in sinsi bir biçimde Şeyh Sait’i liselerde okutulan Cumhuriyet tarihi kitabından sildiği ortaya çıktı.

Tarihçi yazar Mustafa Solak’ın yazdığı makaleye göre kitaplarda “Şeyh Sait doğuda isyan çıkardı” başlığı yerine Şeyh Sait’in adı hiç anılmadan “doğuda isyan” başlığı kullanıldı.

Mustafa Solak’ın yazısından bazı bölümler aldım, birlikte okuyalım;

ŞEYH SAİT ARTIK YOK

2017 yılındaki müfredat değişikliği sonrası bütün ders kitapları gibi 8. ve 12. sınıflarda okutulan Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders kitapları da yeniden hazırlandı.

Bu kitaplara Şeyh Sait İsyanı bağlamında baktığımızda özetle konu ve anlatım bütünlüğü yoktur. Kimilerinde Şeyh Sait’in cumhuriyet karşıtlığı, isyana İngiltere desteği, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile bağı, Musul’un kaybıyla bağlantısı gizlenmiştir. “Doğuda görülen isyan”, “Doğuda çıkan karışıklıklar” şeklindeki ifadelerle Şeyh Sait’in adı anılmamış ve bu yolla saydığımız olgu ve olaylarda Şeyh Sait’in rolü gözlerden kaçırılmıştır.

2017 yılı müfredat değişikliğinden önce yayımlanan ders kitabında Şeyh Sait İsyanı’na “Şeyh Sait İsyanı (13 Şubat 1925)” başlığı altında 2 sayfa yer verilmişti. Şeyh Sait’in hilafetçi olduğu, saltanatı ve hilafeti geri getirmek için dini kullandığı, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kimi yöneticilerinin isyandaki rolü, isyan nedeniyle çok partili hayata ara verilmek durumunda kalındığı, Musul görüşmeleri çıkmaza girince İngiltere’nin Musul üzerindeki haklarından vazgeçeceğini hesap ederek Türkiye’nin iç sorunlarıyla uğraşmaya başladığı, Şeyh Sait İsyanı’nın İngiltere’nin silah ve para desteği sonucu kısa sürede yayıldığı, belirtilmişti. Dahası Şeyh Sait İsyanı’nda İngiliz parmağı açıklanmıştı.

(Yazar Mustafa Solak yazısının bir bölümünde daha önceki kitaplarda bu isyanların, Menemen olayının ayrıntıları ile anlatıldığını, paragraflar halinde veriyor. CA)

Önceki ders kitaplarındaki ayrıntılı konular yeni kitaplarda yok

Bazı kitaplarda bu konulara hiç değinilmiyor, üstelik Şeyh Sait’ten de bahsedilmiyor. Şeyh Sait İsyanı’nın adı hiç zikredilmeksizin “Doğuda çıkan bir isyan”, “Doğu İsyanı”, “Doğuda çıkan karışıklıklar” veya “Doğuda görülen isyan” diye yazıldı.

Bir ders kitabında bu ifade şöyle yer aldı:

“Lozan Konferansı’nda çözüme kavuşturulamayan konunun Türkiye ile İngiltere arasında yapılacak görüşmelerle çözümlenmesi, çözümlenemezse Milletler Cemiyeti’ne gidilmesi kararlaştırıldı. Ancak 19 Mayıs 1924’te İstanbul’da toplanan Haliç Konferansı’nda yapılan görüşmelerde sonuç alınamadı ve Milletler Cemiyeti, Türkiye’nin Musul’da halk oylaması talebini kabul etmeyerek bölgenin Irak’a bırakılması kararını aldı (16 Aralık 1925). Bu süreçte İngiltere’nin doğuda çıkan bir isyanı da desteklemesi Türkiye’nin elini zayıflattı ve Türkiye, Milletler Cemiyeti’nin aldığı karara uyarak 5 Haziran 1926’da imzalanan Ankara Antlaşması’yla Musul’u ve Kerkük’ü İngiltere’nin mandası altındaki Irak’a bıraktı. Musul Irak’a bırakılarak Misak-ı Milli’den taviz verildi.”

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Cahil toplumlarda bireyler nasıldır?

Adalet Partisi Genel Başkanı Vecdet Öz, cahil toplumlarda bir bireyin nasıl davrandığını anlatan sosyolojik bir değerlendirme yapmış.

Öz, bunları maddeler halinde sıralamış.

- Aşırı bencildir.

- Bir bölgeyi sahiplenir, orada kimseyi istemez ve kendisinin daha önce oraya gelmiş olmasını hak görür.

- Gösterişçidir, fark edilmek için abartılı görsel/törensel hareketler yapar.

- Ait olduğu kimliğin sembollerini üzerinde taşır.

- Bir ev veya yuva sahibi olmak onun için çok önemlidir.

- Herkesin eşit olduğu grupları sevmez ya baş olsun ya da başında biri olsun ister.

- Flört sırasında karşı cinsin gözüne girmek için abartılı ritüeller sergiler.

- Grup halinde gezer; ait olduğu grubun ortak kıyafet, ortak sakal, bıyık, sembol ve işaretlerini kullanır.

- Kendi düşüncelerine göre değil, ‘başkaları ne der’e göre yaşar.

- Beyni batıl inançlar ve mantıksız saplantılarla doludur.

- Zorda kalınca yalanlar söyler.

- Çıkarları için kumpaslar kurar, ikili oynar ve aldatır.

- Ahlaklı ve iyi olması ilkelerine değil, çıkarlarına endekslidir.

- İstediğini elde edemeyince hırçınlaşır; fiziksel olarak güçlüyse saldırır, güçsüzse dedikodu yapar.

- Düşünmez, içgüdülerini izler.

- Beyni içten dışa doğru çalışmaz, sadece dışındaki gelişmelere tepki verir.

- Anti-entelektüeldir; kitap, kültür ve sanattan hoşlanmaz.

- Beyin gücüne değil, beden gücüne inanır.

- Konuşmak yerine, eylemlerle kendini ifade eder.

- Hayatı siyah beyaz görür, insanları dost ya da düşman hatlarına koyar.

- Düşünce ve değerlere dayalı olandan çok, kan bağına dayalı yakınlık kurma eğilimi yüksektir.

- Körü körüne inanır, yeni şeyler öğrenmediği için düşünceleri pek değişmez ve sabit fikirlidir.

Vecdet Öz, bu maddelerin arkasına da şu yorumu yapmış:

“Toplumsal ekseriyetin böyle olduğu ülkelerin dışarıdan güdümlenmesi çok kolaydır ve emperyalizm için adeta biçilmiş kaftandır. Şimdi çevrenize bir de bu gözle bakın ve millet olma özelliğine haiz bir toplum yapısında olup olmadığımızı müşahede edin.”

ÜZÜLDÜM

O hükümlünün durumu hâlâ değişmedi

Bir süre önce 82 yaşında ve ağır hasta olan hükümlü Ramazan Taşkıran’ın durumunu anlatmıştım.

Ancak aradan bir ay geçmesine rağmen Taşkıran’ın durumunda bir değişiklik olmamış.

Sadece artık hastaneye kaldırmışlar, en azından cezaevi koşullarından kurtulmuş.

Taşkıran’ın kızı babasının durumu ile ilgili bir mesaj göndermiş.

Şöyle diyor:

Babamın durumu son bir ayda gereken tedaviye vaktinde ulaşamadığı için git gide ağırlaştı. Geçtiğimiz salı günü Karabük Hastanesi’nin mahkum odasına kaldırıldı. Babam aşırı kilo kaybetti ve bazı değerleri sıfırlandı. Konuşacak dahi mecali yok, mama ile besliyorlar.

Koğuşta kendi ihtiyaçlarını görmeye çalışırken düşüp kaldığı için vücudunda ciddi morluklar oluşmuş. Geceleri nefes darlığından dolayı aralıksız uyuyamıyor. Şu anda bir bardak suyu almak dahil, hiçbir şahsi ihtiyacını kendi göremeyecek durumda. Maalesef 7/24 bakıma muhtaç. Üç defa kan verildiği halde kan değerleri yükselemedi. Vücudundaki enfeksiyon ve iltihapla alakalı CRP değeri hâlâ çok yüksek. Adli Tıp çağırdı, çok ağır gidemedi. O kadar zayıflamış ki bir dönem Afrika’da görülen insanlara benzemiş. Yattığı mahkum koğuşunda fotoğraf çekmek yasak olduğu için çekemedik.

BUNU YAZMAK GEREK

Cumhurbaşkanlarımızın eşleri hangi eğitimleri aldı

Araştırmayı yayıncı Çiğdem Bayraktar Ör yapmış.

Atatürk’ten bu yana cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan isimlerin eşlerinin hangi eğitimi gördüklerini, hangi okuldan mezun olduklarını incelemiş.

Ortaya ilginç bir tablo çıkmış.

Buna göre Atatürk’ün eşi Latife Hanım dışında sadece Fahri Korutürk’ün eşi Emel Korutürk ve Ahmet Necdet Sezer’in eşi Semra Sezer yüksek eğitim almış.

Bakın Cumhurbaşkanları ve eşlerinin eğitim durumu neymiş?

1-ATATÜRK: Latife Hanım-Sorbonne Üniversitesi Hukuk

2-İsmet İnönü: Mevhibe İnönü-Ortaokul

3-Celal Bayar: Reşide Bayar-Ortaokul

4-Cemal Gürsel: Melahat Gürsel-Ortaokul

5-Cevdet Sunay: Atıfet Sunay-Lise

6-Fahri Korutürk: Emel Korutürk-İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Resim/İbrahim Çallı Atölyesi

7-Kenan Evren: Sekine Evren-Ortaokul

8-Turgut Özal: Semra Özal-Lise

9-Süleyman Demirel: Nazmiye Demirel-Isparta Kız Sanat Enstitüsü

10-Ahmet Necdet Sezer: Semra Sezer-Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi

11-Abdullah Gül: Hayrunnisa Gül-Lise

12-Tayyip Erdoğan: Emine Erdoğan-İlkokul (Mithat Paşa Akşam Sanat Okulu’nu bitirmemiş)

NOSTALJİ

Neydi o ODTÜ’nün mavi otobüsleri

Türkiye’nin en güzide üniversitelerinden biri olan Ortadoğu Teknik Üniversitesi kurulduğu yıllarda Ankara’nın hayli dışında sayılırdı.

Şimdilerde belki şehir merkezinde gibi oldu ama o yıllarda okula gidip gelmekte sorundu.

Üniversite yönetimi öğrencileri taşımak için otobüslerle ring seferi yapardı.

Mavi renkli bu otobüsler Ankaralıların da çok ilgisini çekerdi.

ODTÜ’de okumak bir ayrıcalık gibiydi ve mavi otobüsleri görenler içten içe saygı gösterirdi.

Bu otobüslerin birinin şoförünün bir anısı geçti elime.

Hem o dönemleri hatırlamak hem de geçmişte insanlarımızın ne kadar iyi, anlayışlı ve sevgi dolu olduğunu anlatmak için bu yazıyı sizinle paylaşmak istedim.

POLİS CEZA YAZINCA

Bir gün sınavlar dönemi, Ankara’da kar yağmış.

Çocuklar sınava yetişmeliler ama kardan servisin kalktığı yere gelemiyorlar.

Otobüs saati geldiği için hareket ediyor ve ring seferine başlıyor.

Tam bakanlıkların oradan geçerken şoför bakıyor ki öğrenciler kırmızı ışıkların orada servise gitmeye çalışıyorlar.

Durup kapıları açıyor ve öğrencileri alıyor. Araba hınca hınç dolu hareket ediyor.

Yüz metre ileride polis durduruyor otobüsü ve “Yolcu alınmayan yerde yolcu aldın ceza 10 lira ama sana 20 lira” diyerek makbuzu eline tutuşturuyor.

Alıyor ceza makbuzunu asılı olan ceketinin oraya iliştiriyor.

Sefere devam.

Okula geldiklerinde çocuklar şoför abilerine sarılıp teşekkür ederek iniyorlar araçtan. Otobüs şoförü ringi tamamlayıp durağa geldiğinde, bir çay içmek için araçtan inmek üzere elini ceketine atıyor bir bakıyor bir ağırlık bir şıngırtı ve cebinden bozuk paralardan oluşan 50 lira çıkıyor.