1925 yılında, Cumhuriyet henüz 14 aylıkken şeriat, saray, padişah ve Halife sloganlarıyla isyan başlatan Şeyh Said’in adının kayyum tarafından yönetilen Diyarbakır Belediyesi tarafından bir bulvara verileceği açıklandı...

AKP’den çıt çıkmadı, ancak benzer konularda daima ortaya fırlayan AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, oluşan tepkiler üzerine şöyle bir açıklama yaptı.

- Şeyh Said alimdir, kanaat önderidir!

Bununla da yetinmedi Ensarioğlu, “Irkçıları Allah islah etsin” dedikten sonra şöyle devam etti:

- Asıl bölücü bu ırkçı zihniyettir. Kimse Kürtleri bölücülükle suçlamasın. Bunlar yeniden geçmişte kalan acıları çatıştırarak ülkeyi kaosa sürüklemek isteyen bölücülerdir. Bu vatan ırkçılardan çok Kürtlerin vatanıdır...

Elbette bu vatan Türkler ve Kürtlerin öz vatanıdır. Ancak ihanet edenlerin, hain yaftasına layık olanların değil! Bakın, Diyarbakır TKP, bu girişime karşı nasıl bir açıklama yaptı:

- Şeyh Sait Kürtler adına değil, halifelik adına, yurttan kovulmuş saray adına, Vahdettin adına, İngiliz emperyalizmi yararına ‘isyan’ etmiş bir figürdür. Bugün AKP’li kayyumun yeni yapılacak olan yola Şeyh Sait’in ismini vermesi AKP’nin gerici ve Cumhuriyet düşmanı karakterini gözler önüne sermektedir...

Bu girişimin, aslında yeni adıyla DEM Parti’ye şirin gözükmek, seçimlerde desteğini almak için yapılan bir “iktidar oyunu” olduğunu anlamak için siyaset bilimci olmaya gerek yok; çocuğa sorsanız gülecektir!

- Peki ya CHP’nin yeni genel başkanı Özgür Özel’in söylediklerine ne demeli?

“Kendi konjonktüründe Cumhuriyete karşı ayaklanma” öyle mi!

Özgür Özel, katıldığı bir TV programında Şeyh Said adının bir bulvara verilmesi sorusu karşısında öylesine yan çizdi, öylesine yalpaladı ki, oturduğu koltuk adına utandım! Şu içler acısı yanıta bakar mısınız:

- Biz CHP olarak, Cumhuriyet’e, Cumhuriyet’in kurucu kadrolarına, kurucu babalarına saygılıyız. Cumhuriyet’in geçmiş döneminde yaşanmış acılar varsa bu acıları tartışmanın sıcak siyasetin alanı değil, tarihçilerin alanı olduğunu değerlendiriyoruz. Bu mevzu ile ilgili sürekli dönüp yaraları kaşımanın kimseye faydası olmadığını düşünüyoruz.

- Cumhuriyetin kurucu babaları öyle mi! O “kurucu babaların” adı sanı yok mu? O partiyi kuran devrimcinin koltuğunda oturan Özel bu sözleri söylerken hiç utanmadı mı?

- Bu tartışmaların siyasetin değil tarihçilerin alanı olduğunu değerlendiriyorsunuz öyle mi! O alçakça kalkışma, Türkiye Cumhuriyeti’ni daha doğarken boğmak olduğunu söyleyemeyecek kadar korkak, İngiliz oyunu olduğunu, bu yüzden Musul-Kerkük sorunundaki mevzimizi kaybettiğimizi bilmeyecek denli cahil olabilir misiniz?

- Sürekli dönüp yaraları kaşımanın kimseye faydası olmadığını düşünüyorsunuz öyle mi! Bu düşüncelere sahip olan birinin o koltukta oturmasının, o isyanda yaşamını yitirmiş askerlerin, kamu görevlilerinin ruhunu inciteceğini hiç mi düşünmediniz?

Özel’in zavallı sözleri burada da bitmedi; “Şeyh Said sizce hain mi, kahraman mı?” sorusuna verdiği yanıta bakın:

- Şeyh Sait isyanının kendi konjonktüründe Cumhuriyet’e karşı ayaklanma olduğunu biliyorum. Ama bu ayaklanmanın bastırılması sırasında oluşmuş sorunlar, bugün bazı torunların kalbini acıtıyorsa o acıya saygılı olmak gerekir. Ama tarihten ders çıkarmak lazım.

Yazık ki yazık! Kendi konjonktüründe bir kalkışma öyle mi! Bu ayaklanmanın bastırılması sırasında oluşmuş sorunlar öyle mi! Bugün bazı torunların kalbi acıyorsa saygılı olmak gerekir, öyle mi!

Kendi tarihinden bu denli uzaklaşmış, oy uğruna bu denli zavallı hale bürünebilecek kadar seviye yitirmiş bir genel başkan, Kurtuluş Savaşı’nın öncüsü partinin başında bir dakika bile kalmamalıdır...

Madem genel başkan tarihten bu denli bihaber, onu aydınlatmak da görevimiz haliyle... Defalarca kaleme aldığım bir yazıdan yalnızca bir bölümü paylaşayım; kesip saklasın, aynı minvaldeki isyan ve hareketler için rotasını çizmekte fayda sağlar...

Özel’in “Konjonktür” dediği buydu işte!

Sıfatı “Şeyh” idi...

Babası da dedesi de büyük dedesi de aynı sıfatı taşımıştı. Nakşibendi tarikatı üyesiydi. Çok varlıklıydı. Hem şeyh hem zengin olunca, bir de üstüne şeriatın ağdalı dilini kullanınca, Doğu Anadolu’da epey sözü geçen bir konuma yükselmişti...

Cumhuriyetin kuruluşundan yalnızca 14 ay sonra isyan bayrağını çekti... İsyan öncesinde, tüm aşiretleri tek tek gezerek, hükümetin çıkardığı yasalarla dinden çıktığını, Mustafa Kemal’in dinsiz olduğunu, Kur’an ve namusun elden gittiğini söyledi... Yetinmedi, bir fetva yayımlayarak, Cumhuriyete karşı cihad ilan etti, üstelik garanti de verdi:

- Bu cihada katılan herkesin hem canı, hem malı helaldir!..

Pek çok güçlü aşiret bu fetvaya kulak asmadı. Toparlayabildiği güçler ve İngilizlerin tam desteğiyle Cumhuriyeti yıkma çalışmalarını yürütürken, isyan hiç istemediği kadar erken ve hiç ummadığı bir biçimde Piran’da patlayıverdi. Hızla yayıldı. Öyle ki; isyancılar Diyarbakır’ın kapısına kadar dayandılar... Ve orada kaldılar!.. 11 Şubat 1925’te başlayan isyan 26 Mart’ta Türk ordusunun kesin zaferiyle sona erdi. Varto’da, İran’a kaçmak üzereyken yakalandı. Diyarbakır’da yargılandı ve asıldı...

- Amacı padişahlığı, hilafeti, şeriatı getirmek ve Abdülmecid’in oğullarından birini başa geçirmekti...

Arkasında, son padişah Vahdettin’den Kürt Teali Derneği yöneticilerine ve İngiltere’ye kadar, Cumhuriyete düşman geniş bir destekçi gurubu vardı...

- Adı, Şeyh Said’di...