Korkusuz

Şarlatanlara değil bilim insanlarına kulak verin!..

Şarlatanlara değil bilim insanlarına kulak verin!..
Her doğal felaketin ardından aynı abuk sabuk yorumlar!..

Toplumun önder uçlarından sayılan siyasetçilerden birbirlerine yönelik sakil suçlamalar...

Akıl, ilim, hayatın gerçekleri devre dışı... Toplumun damarlarına nüfuz eden hastalıklar görmezden geliniyor. Çünkü, herkesin işine öyle geliyor!..

Giresun’da yaşanan büyük sel felaketinden sonra da aynısı... Yaşanan büyük acılar kadar, aklımızın devre dışı kalmasına kahroluyorum... Her felaketten sonra aynı fotoğraflar... Nasıl olsa 3-5 gün daha konuşur sonra unutur gideriz!.. Taa ki bir yenisini yaşayana kadar... Bu nasıl bir kısır döngü?.. Müslüman olduğunu iddia eden bir toplum için  Tanrı daha ne yapsın?.. Fotoğrafımızı çekip önümüze koyuyor...  Sadece selin götürdüğü kağıt helva gibi yollara bakmamız yeter. “Ders al” diyor... “Yasak ettiğim hırsızlığa, harama yol verirsen, ortak olursan başına bunlar gelir” diyor... “Sana akıl verdim onu kullan ey kulum” diyor... Diyor da diyor!..

Çok acı bedeller ödememize rağmen Tanrı’nın mesajlarını anlamamakta direniyoruz!.. İslam’ın ilk emri “oku”nun hâlâ bilim olduğunu kabul etmiyoruz. Kılıcı akla tercih ediyoruz. Sonra da, başımıza neden bunlar geldi diye dövünüp duruyoruz!..

Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. İbrahim Ortaş çok yerinde bir makale kaleme almış. E-posta üzerinden bana da göndermiş. Yandaş kanallara çıkan yalaka şarlatanlar yerine bir kereciklik de olsa bir bilim insanına kulak verelim. Bakın, Ortaş neler anlatıyor (özetle);

“Görüntüler doğa-çevre ve bilimsel sorgulayıcılığı olanlar için çok şey söylüyor. Vatandaşlarımızın acısını ve çaresizliğini anlıyorum. Her tarafı ranta dönüştürülmüş, imar afları, 2-B’ler vs. sonuçlar beklenmedik değil. Üzüldüğüm yine beylik sözler ve vatandaşa verilen sakinleştirici güzel ifadeler. Ancak anlamadığım yıllardır çevre, jeoloji, biyoloji, tarım bilimcileri duyarlı yurttaşların uyarıları dikkate alınmıyor. Hatta bu tür uyarıları yapanlarda kötü insan olarak yaftalanıyor.

Türkiye Toprakları Erozyon Altında, Bu Gerçek Bilinmese Sorunlara Çözüm Geliştirilemez

Karadeniz’de doğal bitki örtüsünü yok edip fındık ve çay alanlarına dönüştürme ve arkasından aşırı gübreleme ve topraktan çıkan ve ortamın esas sahipleri olan doğal bitkilerin çapalanarak ölçülmesi sonucu toprakların yapısı bozulmaktadır. Erozyon diye çok söylenen Türkiye topraklarının yüzde 75’inde hüküm süren edikleri toprakların yerinde aşınması olayıdır. Diğer bir ifade ile bitkilerin durak ve beslenme yeri toprağın canlılığının yok olması yani ölümüdür erozyon.

Bunu önlemenin çaresi ölümün karşısına yalnız doğanın bitkilerce örtülmesidir. Her tarafı yerleşime açılmış, betonla doldurulmuş alanlarda bir karış yağış yağsa bile toprağa nüfuz etmediği için doğal olarak önüne ne katarsa gücü oranında alıp götürmektedir. Bu dünyanın iklim değişimleri ve ekosistemin canlılığı için zorunludur. Doğa yoksa bizde yokuz, yaşamda yok. Doğal çeşitlilik yoksa koronavirüs var, hastalık var, kıtlık var. Yoksulluk ve göç var. Ne olursunuz biraz anlayın artık şu toprağın, bitkinin doğanın önemini.

Doğada İntikam veya Merhamet Duygusu Yoktur

Karadenizli, Akdenizli, doğulu, batılı fark etmez bu tür olaylar dünde yaşandı yarında yaşanıyor olacaktır. Bize düşen bu olguları anlamaktır. Anlamaz ve doğaya uygun hareket etmesek doğa bizi takmaz. Doğada intikam veya merhamet duygusu yok. Kimsenin kimseye acıdığı veya taraf tuttuğu da yok. Doğanın kendisi kuralları var. Lütfen artık ciddi bir doğa eğitimi ile herkes dünyanın ve sosyal dinamikleri kavrasın ve nerede hangi koşulların içinde yaşadığını anlasın. Ayrıca tek başına bu dünyanın efendisi olmadığını da öğrensin.

Yalnız Karadeniz’in değil diğer bölgelerde de batıda yanan, kesilen ormanlar, nehirlerin üzerine yapılan HES’ler yapılırken bunların olası olumsuz etkileri konusunda çok insanda ve çevre bakanlığının ilgililerin de derin bir sessizlik var. Sanki bu topraklar, ormanlar, sular, hava, canlılar bizim yaşamımızın bir parçası değilmiş gibi. Kamu yaranına korumak yerine nüfuslu kişilere peşkeş çekildiği sıkça vurgulanıyor. Her gün ülkemizin bir beldesinde jandarma ile karşı karşıya gelen köylülerin çilesini ve çığlıklarını görüyoruz. Bu anlayış ve korumacılık olmadığı için bugün bu felaketler yaşanıyor.

Yaşanan Olay Bizim Yaptıklarımızın Bir Sonucudur

Karadeniz’deki dağların, kıyaların ve derelerin doğal yapısının nasıl oluştuğunu bilmediğimiz için yönetimini de bilmemiz mümkün olmayacaktır. Karadeniz’de denize paralel yayılan dağların eteklerine vadilere çayların içine yerleştirilmiş evlerin şekillendiği çarpık kentleşme ve plansızlık sonucu oluşmuş bir yapılanma hakim.

Yaşanan olayın sebep sonuç ilişkisini iyi kavrayamadığımız için yaşadığımız değerlerin kıymetini de bilmiyoruz. Doğanın işleyişini anlamadığımız için bu acı sorunları yaşayıp duruyoruz. Anlayışımızı değiştirmesek ve böyle giderse yakında başka bir yerde benzer bir durum kesin yaşanır.

Doğanın ve Sosyal Olguların Dinamizmini Topluma Kazandırmak için Ciddi Bir Doğa Eğitiminin Sağlanması Şart

Bölgenin jeomorfolojik yapısı gereği dağlardan denize doğru çok sayıda dere bulunmakta ve çoğu yerleşim yerinin ismi de dere ile bitiyor. Taşkınlar milyonlarca yıldır belirli periyotlarda belirli debilerde akmaktadır. Derenin yapısına bakıldığında burada geçmişte ne denli büyük sellerin geçtiği bilinir. Bu bağlamda en az 100 yıllık derenin akışı hızı ve genişliği dikkate alınarak yapılanmaya gidilmesi beklenir. Vatandaşın bilinci yetmese bile devletin bu tür yerlere iskan izni vermemesi gerekir. Her olaydan sonra devletin eski-yeni yetkililerinin yaptığı açıklamalar artık vatandaşları teskin etmeye yetmiyor.

Önümüzdeki dönemlerde iklim değişimleri sonucu daha ani yağışlar, susuzluklar, kuraklıklar, doğal orman yangınları, hastalık ve zararlılar, bitkisiz çöllerin olacağını bugünden bekleyelim ve ona göre yaşam anlayışımızı düzenleyelim.

Kabahat Kimin, HEPİMİZİN

Bu yaşanılamaz durum bizim eserimiz. İnsanlık uygarlığı geriye doğu bakıldığında insanın iyi ve kötü diyeceğimiz birçok eseri ile doludur. Tarihte nerede ve nasıl anılmak istediğimizi biz belirliyoruz. Afet riski bir bölgemizde yerel veya ulusal düzeyde bütüncül bir afet yönetimi ve/ya afet riskinin azaltılmasına yönelik planlama hazırlığımız var mı? Bu konuda devlet olarak vatandaşlar afete karşı uyarılmış mı? Eğitimler verilmiş mi? Yoksa sorunlu kim? Ölenlere Allah rahmet eylesin.”