Yok; Star TV’nin dizisinden söz etmiyorum! Benim kast ettiğim “Sahipsizler”, asgari ücretliler!

Sahipsizler; çünkü sendikaları yok...

Bakmayın siz “Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na bundan sonra katılmayacağız” diye afra tafra yapan Türk-İş’e...

Sendikalı olup da toplu sözleşmeden yararlanan bir tane bile asgari ücretli işçi yok...

Sendikalı işçilerin şu an itibarıyla aldıkları en düşük ücret, ikramiye ve sosyal yardımlarla birlikte 30 bin liradan fazla!

★★★

Oysa asgari ücretli 7 milyon 100 bin çalışanın sendikası da yok sosyal yardımı da, ikramiyesi de!

Dikkat edin bu yüzden en işçi dostu konfederasyon olan DİSK bile 22 bin 100 liralık asgari ücrete çok da fazla tepki göstermiyor.

Çünkü onları ilgilendirmiyor!

Hatta içlerinden, “Canım asgari ücretliler de gelip sendikaya üye olsun” bile diyorlar...

Oysa en iyi onlar biliyor ki küçük işletmelerde sendikalı olmak, işsizliği göze almaktır!

★★★

Peki; kim bu sahipsiz “asgari vatandaşlar?”

Her gün gittiğiniz üç harfli zincir marketlerde çalışan kızlar...

Akaryakıt istasyonundaki delikanlılar.

Berberde, elektrikçide, tesisatçıda, konfeksiyonda, inşaatta, seyahat acentalarında ve tarımda... Her yerdeler!

Bakmayın siz 15 kişilik Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda 5 kişinin işveren temsilcisi olmasına...

İşçi sendikalarını nasıl ilgilendirmiyorsa, komisyondaki Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu  (TİSK) temsilcilerini de ilgilendirmiyor asgari ücret.

Dedim ya sendikalı hiçbir büyük işyerinde, fabrikada zaten asgari ücretli işçi yok!

★★★

Asgari ücret demek, asgari giyim, asgari beslenme, asgari barınma, asgari eğlenme, asgari dinlenme, asgari toplumsal hayat, azami sefalet, azami öfke, azami isyan, azami mutsuzluk demektir.

Bu yüzden asgari ücret, “asgari ücretle işi olmayan sorumsuz sorumlu sendikacılar” tarafından değil, “sosyal devlet” olma onuruna erişmiş devletin, vicdanlı devlet ve siyaset adamları tarafından belirlenmeli.

Bunun için ne gerekiyor?

Bugünkü “adamlar”ın hepsinin gitmesi...

Onlar işbaşında olduğu sürece... Her şey yalan, her şey göstermelik!

Yeter ki eleştirme!

Cumhurbaşkanı’nın avukatları, Cumhurbaşkanı hakkında kalem oynatan herkese dava üstüne dava açıyor.

Yakında ülkenin yarısı “Cumhurbaşkanına hakaret”ten cezaevine tıkılacak.

Oysa bunların çoğunda hakaret falan yok, bunu avukatlar da biliyor... Amaç, “yargı yoluyla korkutmak...”

Ama aynı avukatlar, internette yıllardır Cumhurbaşkanı’nın üstünden yapılan dolandırıcılığa, sahtekarlığa müdahale etmiyor.

Alın size bir örnek:

İnternet dolandırıcıları, Cumhurbaşkanı’nın çağrısıymış gibi ifadeler kullanıp, bir de onun büyük bir resmini koyup günün moda deyimiyle saf vatandaşları “silkeliyor.”

Türkiye’nin en büyük enerji şirketlerinden biri üzerinden yapıyorlar bunu.

Yetmiyor; bir de “güvenilirliği pekiştirmek” için TRT logosunu kullanıyorlar.

Ama sadece Cumhurbaşkanı’nın değil Türkiye Petrolleri’nin ve TRT’nin avukatlarının da umrunda değil bu durum!

★★★

Demek ki neymiş?

Cumhurbaşkanı’nı eleştirmek yasak ama onun üzerinden dolandırıcılık yapmak serbestmiş!

GÜNÜN SORUSU

Prof. Dr. Oytun Erbaş isimli bir sosyal medya fenomeni doktor, düşük asgari ücrete fazla tepki gösterilmesini önlemek için olsa gerek, “Fakir hayat en kutsal hayattır” diye buyurmuş. Sorum kendisine:

Bu garip sözü söylediğin saatten beri ‘en kısa sürede en çok küfür yiyen adam rekoru’nu kırdığını biliyor musun?

Hiçbiri partisi!

Asal Araştırma bir anket yapmış ve katılımcılara “Türkiye’nin sorunlarını hangi parti çözer?” diye sormuş...

Hiçbiri partisi, yüzde 34’le birinci!

İkinci sırada yüzde 23’le AKP geliyor.

Onu yüzde 17.2’yle CHP, yüzde 3,1’le MHP, yüzde 2,6’yla DEM, yüzde1,5’le Yeniden Refah izliyor.

Alın size bu kriz ortamında vatandaşın çaresizliğini ve umutsuzluğunu gösteren gri bir tablo...

Sonra neymiş, yeni yılda her şey güzel falan olacakmış...

Boşverin Allah aşkına!

Umut fakirin ekmeği ama ne yazık ki karın doyurmuyor!