Korkusuz
Ümit Zileli

Sağlıkta devrim!

Evet, yıllarca milleti başlıktaki iki sözcükle uyuttular!

Devrim yapıyoruz-yaptık” diye böbürlendiler, “hastalara VİP hizmet”, “artık bakım bedava, ilaç sudan ucuz” diye salladılar, akla hayale gelmeyecek boş lafları art arda sıraladılar, “Şehir Hastaneleri ile çağ atladık” şeklinde propaganda yaptılar... Peki sonuç?

Gerçekten de sağlık değil ama sağlık bakanlığı devrimi yaşadı, daha doğrusu karşı devrimi! Bakanlık yıllar içinde tarikatların, cemaatlerin cirit attığı bir kuruma dönüştü!

Hastalara VİP hizmet, hastalara çile çektirme hizmetine dönüştü! Bakım bedava, ilaç sudan ucuz sallaması, iki aylık, üç aylık hatta kimi bölümlerde altı aylık randevulara dönüştü, üstelik bedava değil, “katkı payı” adı altında ücret alınarak! İlaç deseniz; en yaşamsal ilaçlar bulunamıyor, bulunanlara da yine katkı payı ödeniyor!

“Çağ atladık” denilen şehir hastanelerine gelince; öncelikle bu hastanelere “Şehir Hastanesi” adını takmak olsa olsa milletle alay etmek anlamına geliyor! Çünkü çoğu şehir dışına kurulan bu hastanelere karşılık gerçekten şehir merkezlerinde kurulmuş olan devlet hastaneleri kapatılıyor, arsaları da rant kapısı haline geliyor doğal olarak!

Dünyada bir örneği daha var mı bilemiyorum ama “hasta garantili” olarak özel firmalara sunulan, her yıl milyarlarca lira akıtılan bu hastanelerin her birine harcanan parayla tam teşekküllü 10 devlet hastanesi yapılabileceğini konunun uzmanları söylüyor!

Kısacası, tee en başında bugünleri göreceğimizi yazdığımda galiz küfür ve hakaretlere uğradığım “sağlıkta devrim” safsatası yerini bu iktidarın en iyi başardığı yere gelip demirledi:

-Sağlıkta sefalet!

Ürkütücü gelişmeler!


Önce şu COVİD-19 gerçeğine bakalım...

Geçtiğimiz mayıs sonlarında büyük bir “algı oyunu” ile virüsün yenildiğini, yaz başı itibarıyla maskenin tarihe karışacağını ilan ettiler. Bir süre sonra “artık yapılan aşılar yeterli” sözleri yayıldı ortalığa; ki zaten ortada ne aşı randevusu ne de aşı kalmıştı!

Ülkenin namuslu hekimleri, uzmanları, “yapmayın, çok kötü sonuçları olur” dese de, açıklanan hasta rakamlarının gerçeğin yarısını bile oluşturmadığı söylense de en büyük Türk büyükleri karar vermişti bir kez:

-Sürü bağışıklığı!

İngiltere’nin salgın başlangıcında denediği, “herkese bulaşsın, etkisini yitirsin” şeklinde özetlenebilecek sürü bağışıklığı modeli çok kısa zamanda yüzbinlerce hasta, inanılmaz sayıda ölüm getirince yönetim bu sakat mantığı terk etmiş, halkını aşılama maratonuna başlamıştı. Buna karşın dünyada en çok ölüm oranını geri çekmekte çok zorlandı, üstüne çok büyük miktarda para da kaybetti!

Bizimkiler, sürü bağışıklığını ikinci yılın sonuna doğru test etmeye kalkıştı. Sonuç tam bir felaket! Sağlık Bakanı Fahrettin Koca daha dün açıkladı:

-Günlük vaka sayısı 40 katına çıktı!

Ancak sağlığın başındaki kişi “paniğe gerek yok” diyerek bakın ne anlatıyor:

-Nerede maske takılması gerektiğini, nerede kendimizi korumamız gerektiğini artık hepimiz biliyoruz. Yeniden kapatma ve benzeri durumlar olmayacak.

Aşımız var, ilacımız var, tedbirlere devam!

Bir de ricası var tabii:

-Lütfen Turkovac aşısı olun!

Madem diğer aşılar da var, niçin Turkovac sorusu da havada asılı kalıyor tabii! Bakan bey bu aşının çok iyi sonuçlar verdiğini de özellikle belirtiyor ancak ahh şu “güven duygusu” yok mu, bi gidince kolay dönmüyor ne yazık ki!

Bakan Bey, hastanelerin yükünün de üç kat arttığını söylüyor ancak konunun uzmanları COVİD-19 vakalarının resmi rakamların çok üzerinde olduğunu, daha şimdiden çok sayıda hastanenin yüzde 100 doluluğa ulaştığını anlatıyor!

Yeni mezunlarla olmuyormuş demek ki!


Bu kadar kepazeliğin üstüne, hep kandırılan, hep örselenen, saldırıya uğrayan hatta öldürülen doktorlar ve sağlık çalışanları da öbek öbek yurt dışına gidiyor!

Hastanelerde aylar sonrasına randevu verilmesinin iki nedeninden biri doktor eksikliği diğeriyse milleti özel hastanelere yöneltme cinliği... Diyarbakır Selahattin Eyyubi Hastanesi’ne başvuran Erdal Özgen’in içler acısı durumu anlatan sözlerini paylaşayım:

-Hastanelerin işlevi artık bitmiş durumda. Hasta kişilere ‘Gidin evde ölün’ diyorlar. Devletin randevu sistemi, bir-iki ay sonraya randevu verdiği için, insanlar mecburen özel hastanelere gitmek zorunda kalıyor. Herkesin parası yok ki özel hastaneye gitsin. Bunların hepsi devlet politikasıdır. 20 yıldır ne yapmışlar sağlık sektöründe? Sadece insanları mağdur ettiler.

AKP’li Cumhurbaşkanı, aylar önce doktorların, sağlık çalışanlarının yurtdışına gitmesiyle ilgili şu mealde laflar etmişti:

-Giderlerse gitsinler, yeni mezunlarla da götürürüz işleri!

Aradan geçen zaman işlerin hiç de öyle yürümediğini, deneyim ve liyakat ikilisinin ne denli yaşamsal olduğunu öğretmiştir umarım!