Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Planlamayı ‘Ayak Bağı’ olarak tanımlayan ‘Göç yolda düzelir’ zihniyeti seçim kazanarak iktidar oldu ve...

Bugün 24 Ocak 2021 Pazar...

41 yıl önce bugün...

Dönemin Başbakanlık Müsteşarı ve DPT Müsteşar Vekili Turgut Özal...

Demirel Azınlık Hükümeti’nin ekonomik istikrar tedbirleri programını açıkladı...



Özal, 24 Ocak kararlarını açıkladığında 53 yaşındaydı...

Ve...

53 yıllık ömrünün 30 yılını:

Devlette ve özel sektörde üst düzey yönetici olarak geçirmişti...

[caption id="attachment_6225286" align="alignnone" width="600"] Turgut Özal[/caption]



Muhafazakâr demokrattı...

Siyasal kökeni ve iktisadi görüşlerini paylaştığı politika mahallesi, daha önceki yıllarda da müsteşarlığını yaptığı DPT’ye karşıydı...

Çünkü...

Onun da içinde yer aldığı siyaset mahallesi...

27 Mayıs Anayasası ile kurulan DPT için, “plân değil pilav isteriz” diyerek itiraz edenlerden oluşuyordu...



Özal buna rağmen başarılı bir plânlama uzmanıydı...

Çünkü...

Planlamayı; Devletin özel sektöre kılavuzluk etmesi olarak görüyordu...



Özal devlet adabı bildiği için kararlıydı da...

Kararlı olmanın hem devleti yönetirken...

Ve hem de...

Özel sektörü yönetirken ne kadar değerli olduğunu bizzat yaşayarak öğrenmişti...



Günümüzde ülkemizi yönetenler ise...

Karar vermenin, “niyetlenmek” ya da “dilek tutmak” olduğunu sanıyorlar...

Göçebe atalarımızdan birinin söylediği saçma sapan “göç yolda düzelir” plansızlığının, liberal ekonomi olduğunu zannediyorlar...



Tabii ki liberal ekonomiye geçişi bir türlü kabullenemeyen dostlarım bana itiraz edecekler...

Elbette buna hakları da var...

Ancak...



Onların itirazları...

Piyasa ekonomisinin temelde “plânlamayı kabul ettiği” gerçeğini de...

Özal’ın ve onun öğretmeni Demirel’in “kararlı birer devlet insanı politikacı” oldukları hakikatini de değiştirmez...



Sözün özü canlarım:

Türkiye’nin yıllardır gelişmemekte inatlaşmasının temelinde...

Kararsız...

Plânlamadan nefret eden...

Hatta...

Planlamayı “ayak bağı” gören...

“Göç yolda düzelir” anlayışındaki çağdığı kafaların...

Seçim kazanarak iktidar olmaları ve...

Ülkeyi yönetmeleri yatıyor...



Sözün özü...

Kararlı değil sadece “niyetli” olan siyasi iktidarlar ise...

Atatürk’ün hedef gösterdiği muasır medeniyetler seviyesine uzaktan bakmakla yetiniyorlar...

KİŞİYİ YA DA KİŞİLERİ SUÇLAMAK VARKEN...


Bana göre yanlış olan liberal demokrat ekonomi modeli değil...

Yanlış olan...

Liberal demokrat ekonomi modelini uygulayan siyasi ve bürokratik kadroların:

Yetersizliği...

Liyakatsizliği...

Biat kültürü...



Yanlış olan özelleştirme de değil...

Yanlış olan...

“Özelleştirme” adı altında...

Kamunun malını yandaşlara peşkeş çeken avantacı ve ilkel zihniyet...



Bana göre...

Özel sektörün:

Otoyol, deniz üstü köprüleri, metrolar, hava alanları ve hastaneler yapması da değil yanlış olan...

Yanlış olan...

Devletin bu yatırımlara ortak olması...

Ve...

Liberal ekonomin asla kabul etmediği “gelir garantisi” modelinin tercih edilmesi...



Rekabeti dışlayan...

Özel sektöre “gelir garantisi” veren siyasi iradenin liberal demokrat olduğunun iddia edilmesi...

Kocaman bir yalandan ibarettir...



Liberal Ekonomi, risk ekonomisidir...

Ve fakat...

Özel sektörün yanına devleti de alarak inşa ettiği:

Otoyol, deniz üstü köprüleri, metrolar, hava alanları ve hastanelerde risk sıfırdır...

Hatta...

Müteahhitleri için haksız kazanç kapısıdır...



Demek istemem o ki...

Kişiyi ya da kişileri suçlamak varken liberal ekonomiye kara çalmak...

Pek de vicdanlı bir eleştiri olmasa gerektir...

ABD TÜRKİYE’DE SİYASİ SUİKASTLAR YAPAR MI?..


“Atalarımızın hepsi filozoftu” diyemem elbette ama...

Söyledikleri sözlere bakarsanız...

O sözleri söyleyen atalarımızın: Empirist (Ya da Ampirist) olduklarını söyleyebiliriz...

Yani...

Bütün bilgilerini deneyimleyerek öğrenmişler...

Ve...

O atalarımız için...

Tıpkı Empiristlerde olduğu gibi:

Deneyimler bilginin kaynağıdır...



Meselâ:

“Aklına gelen başına gelir...”.

“Sakınan göze çöp batar” atasözleri...



Bu iki atasözümüzün hangi yüzyılda söylendiğini bilemem...

Ama...

Kesinlikle, deney sonucu elde edilmiş bilgilerden üretilmiş olmalılar...



Atalarımız o sözleri söylediklerinde, “kendisini gerçekleştiren kehanet” diye bir terim var mıydı bilmiyorum...

Ama...

Adını bilmedikleri...

Ya da...

Adını koymadıkları o terimi...

Bizzat yaşayarak öğrenmiş olmalılar ki:

“Aklına gelen başına gelir...” ve “Sakınan göze çöp batar” demişler...

BELKİ EVHAM YAPAN BENİMDİR...


Sanki birileri...

Zırt, pırt “darbe” diyerek...

Veya...

“ABD Türkiye’de siyasi suikastlar yapacak” dedikodularını seslendirerek...

“Kendisini gerçekleştiren kehanet” üretmek istiyor gibiler...



Kim bilir?..

Belki de bana öyle gelmiştir...

Belki evham yapan benimdir...

KOPYALA/YAPIŞTIR EMEK HIRSIZLIĞIDIR...


Hiç kimsenin yazdığı veya söylediği ya da “fikir” olarak ileri sürdüğü şeyler özgün değildir, olamaz...

“Gök kubbe altında söylenmemiş söz yoktur” sözü bunu anlatır...



Demek istemem o ki...

Herkes, kendisinden önceki...

Ya da çağdaşı herkesten etkilenebilir...



Bu, ayıp olmadığı gibi “intihal” de değil...

Çünkü fikirler...

Herkese açık...

Herkes tarafından kabul ya da reddedilebilecek:

Görüş ve düşünceler...



Haliyle “intihal” fikir hırsızlığı değil, emek hırsızlığıdır...

“Kopyala/yapıştır” da haliyle intihaldir...

ARİSTO NEDEN HALEN SAYGI DUYULAN BİR FİLOZOF?..


Yazılı edebiyat nasıl gelişti?..

Yıllarca önce üretilmiş yazılı metinlerden esinlenerek...

O eserleri okuyarak...

Anlayarak...

Üzerlerinde düşünerek...



Aristo neden halen saygı duyulan bir filozof?..

Sokrat, 2500 yıl sonra bile nasıl oluyor da etkiliyor sanatçıları?..

Dostoyevski ve Tolstoy’un Victor Hugo’dan esinlenmemiş olmaları mümkün mü?..

John Locke’un; Jan Jack Rousso ve Montesqieu’yü etkilemediğini hangimiz ileri sürebiliriz?..

YA DOSTUM OLSAYDI DAHA MI İYİYDİ?..


Sokrat’ın karısı infazdan önce kocasıyla yaptığı son görüşmede:

“Masum olarak öldürüyorlar seni” demişti.

Sokrat kızdı:

“Suçlu olarak öldürseydiler daha mı iyiydi?”



“Erdoğan ya sana da düşman olursa?” diye soruyor kimi dostlarım...

Ben de diyorum ki:

“Dost olursa daha mı iyi?”



Dönün bakın geriye...

Erdoğan kime “dostum” deyip boynuna sarılmışsa...

Ya hapisteler...

Ya kaçak olarak yurt dışında yaşıyorlar...

Ya da...

Siyasetin dışına itildiler...