Korkusuz

Oynak dünya düzenine doğru gidiyoruz...

Oynak dünya düzenine doğru gidiyoruz...
Sarayda oturmuyoruz. Video konferans yapma imkanımız yok. Dostlarla cep to cep yapıyoruz. Dünyayı, Türkiye’yi konuşuyoruz. Her sohbette mutlaka korona var. “Dünya değişecek, Türkiye değişecek” olmazsa olmazımız. Bugünlük iç siyaseti bırakalım. Yaptığımız fikir jimnastiklerini okurlarımızla paylaşalım. İlginç gelebileceğini düşünüyorum. Stratejist, emekli deniz Kurmay Albay Cahit Armağan Dilek, gidişatı, “Oynak iki buçuk artı kutuplu dünya düzeni” olarak tanımladı. “Korona adeta yeni dünya düzeninin resmini çiziyor” diyen Dilek’in öngörüleri şöyle;

--Klasikleşmiş ifadeyle korona sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ama bir virüsün bütün bu dünya düzenini değiştirdiğini söylemek doğru değildir. Değişim bir süreç işi ve yeni dünya düzenini değişmekte olduğu 30-40 yıldır görülüyordu. Koronavirüs bu süreçte bardağı taşıran damla oldu oldu. Yeni düzene geçişin simgesi oldu.

--Dünyada artık bir hegemon bir güç yok. ABD de küresel hegemonyasının 1970’lerin başında kaybettiğini bizzat kendisi itiraf ediyor. Ama halen bir Amerikan imparatorluğunun olduğu görülmeli. Hiçbir ülke veya bölgesel ittifakların bütünüyle mukayese edilemez bir askeri güce sahip. Yakın zamanda bunun değişeceğinin de belirtisi yok.

--Burada diğerlerine nazaran açık farkla öne çıkan güç Çin oldu. O da ekonomik alanda bir güç. Dünyanın sosyo-ekonomik ağırlık merkezinin 1990’lardan bu yana güneydoğu Asya’ya doğru kaydığı bir ortamda o bölgenin tartışmasız lider ülkesi Çin. Ekonomik olarak ABD’ye meydan okuma konuma gelen Çin’in bunu ülkenin ve halkının refahına yansıtabildiğini söylemek mümkün değil. Ekonomik olarak bu kadar büyüyen Çin, ABD’nin askeri harcamalarının dörtte biri kadar askeri harcama yapabiliyor. Bu da Çin’in askeri anlamda Güney Çin Denizi’nin (GÇD) sınırlarının dışında etkin varlık-bayrak göstermesine ve A2/AD (geçit vermeme/bölge tutma) stratejisini (anlaşılması için kontrollü bölgeler diyelim) hayata geçirmesine henüz imkan vermiyor. Ki, Çin A2/AD stratejini GÇD’nde bile sınırlı uygulayabiliyor.

--Çin, ekonomi ve ticari alanda ABD’ye meydan okuyan bir güç olurken Rusya’nın Putin liderliğinde 2000’li yılların ortalarından itibaren askeri bir güç olarak yeniden ortaya çıkışına şahit olduk. Ekonomisi enerji fiyatlarına endeksli Rusya’nın Irak işgal sonrasında artan petrol ve doğal gaz fiyatlarının da etkisiyle askeri gücünü geliştirme ve büyütmede önemli bir kaynak yarattı ve bunu da iyi kullandı. Kafkasya, Karadeniz, Doğu Avrupa, Arktik bölgede etki alanını ve toprağını genişleten bir güç oldu. En sonunda Suriye’de kalıcı üs ve topraklar elde ederek yüzlerce yıllık sıcak denilere inme hayalini de gerçekleştirdi. Şimdi bir ayağını da Libya’ya koyarak Avrupa’yı üç yönden kuşatmaya yönelmiş durumda. Türk Akımı ve Kuzey Akımı projeleriyle de Avrupa’nın enerjisini kontrol eder konuma geldi.

--İşte bu özet fotoğraf ABD’nin gerçek anlamda küresel güç olarak tek olduğunu gösteriyor. Ama bu tek karar verici olduğu, her şeyi kontrol ettiği anlamına gelmiyor. Ekonomi-ticaret alanında Çin ile büyük bir liderlik mücadelesinde olduğunu görüyoruz. Özellikle Trump’ın 2017’de ‘Önce ABD’ sloganıyla yönetime gelmesiyle birlikte Çin’in üretimdeki gücünü zayıflatma, o bölgeye gitmiş Amerikan şirketlerini yeniden ülkelerine döndürüp üretim ve istihdamı artırma savaşı verdiğini görüyoruz. Trump küreselleşmeyi terk ederken Çin lideri Şi küreselleşmeyi sahipleniyordu.

--Çin’in ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesi gibi ekonomik politikalarıyla küresel ekonomik hegemonya oluşturmaya çalıştığı, Afrika, güney Amerika ve Avrupa’da ülkelerin can damarı olan ekonomilerini, fabrikalarını limanlarını, tarım ve enerji kaynaklarının kontrol ve yönetimini ele geçirmeye çalıştığı artık bir sır değil. İşte koronanın yarattığı ortamda ulus devlet ve kamulaştırma politikalarının öne çıkması aslında korona öncesi başlayan küresel ekonomi-ticaret hakimiyetindeki Çin-ABD savaşının artık daha da şiddetleneceğini gösteriyor.

--Ekonomi-ticaret alanında Çin ile savaşan ABD’nin Avrupa’nın güvenliği, BOP projesi olarak da bilinen Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’ni hayata geçirmede Rusya ile bir mücadele içinde olduğu aşikar. Rusya’nın sıcak denizlere inip Akdeniz’de daimi hale gelmesinin yanında Avrupa’yı üç yandan kuşatması ve Aktik-İskandinav bölgesinden Doğu Avrupa üzerinden Suriye’ye uzanan hatta geniş bir A2/AD bölgesi oluşturması Rusya’yı siyasi-askeri alanda ABD’nin karşında küresel bir güç olarak çıkartıyor.

--Bu fotoğraf küresel ölçekte tartışmasız tek güç yaparken ekonomi-ticarette Çin, askeri-güvenlik alanında Rusya’yı ana rakipleri yapmaktadır. Bu da yeni dünya düzeninde iki buçuk kutuplu bir dünya düzenin yaşanmakta olduğunu gösteriyor. Avrupa ve Ortadoğu’nun güvenliği konulurken ABD ve Rusya ana aktörler olurken Çin yarım aktör pozisyonuna geliyor. Ekonomi-ticaret savaşından bahsederken ABD ile Çin bire bir kalırken Rusya’nın aldığı pozisyon azalmaktadır.

--Yani oynak bir küresel düzenle karşı karşıyayız.

Ama iş bu kadarla sona ermiyor. Ülkeler artık o kadar birbirine bağımlı hale geldi ki bazen ufak bir ülke bile söz sahibi olabiliyor ve küresel savaşın gidişatında etkili olabilir. Soğuk savaş sonrasında ortaya çıkan yeni güç merkezleri (AB, İngiltere, Almanya, Türkiye, İran, Endonezya, Japonya, G.Kore, G.Afrika, Brezilya vs) ve son dönemde finans güçleriyle beliren BAE, Katar gibi ülkeler de küresel güçlerin politikalarına yön verebiliyorlar.

--İşte bu gibi irili ufaklı ülkeleri korona sonrası dünya düzenin artıları olarak tanımlıyorum. Bu da yeni dünya düzenin “Oynak iki buçuk artı kutuplu dünya düzeni” olarak adlandırmaya yöneltiyor.”

Meczupların yapay gündemi ile uğraşırken bu işlere de kafa yormakta fayda var diye düşünüyorum!..