Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Onlardan uzak durun

Hayat bana şunu öğretti:

“Düşünceleriniz ve niyetiniz ne ise siz de osunuz...”.



Yayımlanan 17 kitabımdan birinin adı:

“Niyet mi?.. Diyet mi?..” idi...



Niyet, kişinin diyete bakış açısıydı...

Yemek yeme kültürü/alışkanlığı hakkındaki düşünceleriniz...

Diyet yapma veya yapmama konusundaki niyetinizi...

Niyetiniz de:

Kilonuzu ve sağlığınızı etkiliyordu...



Hayatla...

Ve...

Çevrenizle (Dost ya da arkadaş) ilgili tercihleriniz:

Geleceğinizi tayin ediyordu...



Meselâ...

“Çok şanssızım...”.

“Her şey b.m b.k, kesin batarız...”.

“Çaresizim abi, doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor” diye ağlaşan tiplerle arkadaşlık ediyorsanız...

Asla şanslı olamazdınız...



Her zaman her şey:

Sizin için de:

“B.m b.k”tur...



Hiçbir derdinize çare bulamaz...

Doluya koyunca aldıramaz...

Boşa koyunca dolduramazdınız...



Ama...

Hayatı her şeyiyle kabul edip...

Alkışı da ihaneti de aynı olgunlukla yaşama konusunda niyetliyseniz...

Sevgi sözcükleriniz samimiyse...

Size kimin ya da kimlerin düşman olduğuyla kahrolacağınıza...

Ne kadar çok dostunuz olduğuyla övünüp, huzur duyuyorsanız...

Hayatınızı da o şekilde yaşardınız...



Yani canlarım...

Bugüne kadar:

“Kesin kaybederim abi, hiç şansım yok” deyip de kazanana:

Rastlamadım...



“Hiç dostum yok, kimse beni anlamıyor, anlamadığı için de sevmiyor” deyip de mutlu ve başarılı olan birini de tanımadım...



Kazanacağınıza...

Şanslı olduğunuza...

Yanlış değil aksine doğru anlaşıldığınız için dostunuz olmadığına inanın:

“Çok şanssızım...

Kaderim kötü yazılmış...

Her şey berbat olacak...

Hiç dostum yok...

Kimse beni anlamıyor” diyenlerden:

Uzak durun...

Değer mi?


Kazancı Bedih’in ünlü şiiri şöyle biter:



Muvakkattir (Geçici) eğer hükmeylersen (Egemen olmak) dünyaya ser ta ser (Baştan başa).

Çıkar âhir (Sonunda) elinden, bin yerinden bağlasan çember...

Cihana sığmamışken bir mezara sığdı İskender...

Varıp baksan o da şimdi yıkık bir gara (Viranelik) dönmüştür...


Hayata tutunamadı


“Sicilyalı köle Eanus” adını duyanınız mutlaka vardır...

Bu adam; sahibine:

Yalakalık, dalkavukluk yapar...

Konukları geldiğinde...

Türlü sihir gösterileriyle:

Onları güldürürdü...



Bir yemekte yine aynı gösterilerini yaptıktan sonra:

“Tanrıça Demeter benim bu adanın kralı olmamı istiyor ve bu gerçekleşecek” dedi...

Misafirler yerlere yatarak güldüler ona...



Ve...

Sadece birkaç gün sonra...

Köle Eanus yine bir davette...

Ağzından ateşler çıkararak efendisinin kafasını kopardı...

“Kölelerin isyanını” başlattı...



Köleler köyleri ve şehirleri istilâ ettikten sonra:

Sicilya Adası’nı ele geçirdiler...

Silâh yapmayı bilenlerin dışındaki tüm mahkûmları öldürdüler...

Ve... Eanus’u “Kral” olarak tahta çıkardılar...



Kral ilk olarak üzerinde Tanrıça Demeter’in kafası...

Yanında da yeni adı olan “Antiokus” yazılı:

Para bastı...

Antiokos’un krallığı dört yıl sürdü...

Kendisini kral yapan kölelerin ihanetine uğradı...

Tutuklanıp hapse atıldı...

Ve...

Bitlerin yediği bedeni:

Hayata tutunmayı başaramadı...

Atatürk ders verirse


Azınlık haklarıyla ilgili bir yasa çıkarmaya hazırlanan Başbakan İsmet İnönü bir gün Florya Köşkü’nde Atatürk’ü ziyaret etti:

“Hayırdır İsmet... Habersiz geldin...”.

“Paşam, azınlıklar meselesi... Konuyu Meclis’e getireceğiz... Ne diyorsunuz?..”.

“Bugün geç oldu İsmet... Yarın sabah erkenden gel, konuşalım...”.





İnönü çıkınca Atatürk Köşk’ün çalışanlarını topladı:

“Sadece lâleler kalsın... Bahçedeki diğer bütün çiçekleri sökün, atın... Derhal...”.

İsmet Paşa ertesi sabah erkenden geldi...

Bahçenin halini görünce, görevlilere sordu:

“Ne oldu böyle?..”.

“Gazi Paşa Hazretleri emrettiler, söktük...”.

Başbakan İnönü, Cumhurbaşkanı Atatürk’ün odasına girdi:

“Paşam, bahçenin durumu?.. Siz emretmişsiniz...”.

“Azınlıkları söküp attım İsmet...”.

İnönü bu cevap karşısında sustu:

“Anladım” dercesine başını öne eğdi...

“İsmet” dedi Atatürk, “ben ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ sözünü boş yere söylemedim... Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evlâdı... Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin... Ve sakın azınlıklar ile ilgili bir kanun çıkarılmasın...”.

Herkese ders olsun


Son bir yıl içinde...

İktidara destek veren:

3 çok ünlü ve (Eski) solcu gazeteci/yazar hayatını kaybetti...

Hıncal Uluç...

Mehmet Barlas...

Engin Ardıç...



Üçü de Sabah’ta yazıyorlardı...

Ve ne acıdır ki...

Muhalif medyada...

Arkalarından çok kötü şeyler yazıldı, söylendi...

[caption id="attachment_419324" align="alignnone" width="600"] Yavuz Gökmen[/caption]



1990’lı yıllarda...

İktidar lehine yazan (eski solcu) gazeteci/yazar Yavuz Gökmen geldi aklıma...

Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’e:

“Sarı saçlı güzel kadın” diyor...

Onu...

Medyadan ve politikadan gelen saldırılara karşı koruyordu...

[caption id="attachment_419325" align="alignnone" width="600"] Hıncal Uluç[/caption]



Bugünün muhalifleri...

Bu dönemin muktedirinden ne kadar nefret ediyorlarsa...

O günün muhalifleri de...

O günün muktedirinden o kadar nefret ediyorlardı...

Ama...

[caption id="attachment_419327" align="alignnone" width="600"] Engin Ardıç[/caption]



Hiçbir muhalif yazar...

Yavuz Gökmen’in ardından kötü bir şey yazmadı...

Neden mi?..

[caption id="attachment_419328" align="alignnone" width="600"] Mehmet Barlas[/caption]



Çünkü...

O dönemin muhalifleri...

Yavuz’un iktidardan yana oluşunu:

“Samimi” buluyorlardı...

SABAH’ın ölen üç yazarının ise:

Bencil hesapçı...

Ve...

Çıkarcı olduğuna inanıyorlardı...



İktidar ya da muhalif tüm meslektaşlara:

Ders olsun...


Halkın tercihi


Bugünlerde, Cevat Fehmi Başkut’un:

“Buzlar çözülmeden” isimli piyesini okumak...

Ya da bulursam:

Tiyatrosunu (Filmi de olur) izlemek istiyorum.



Oyundaki “Deli Kaymakam” doğru işler yapmıştı...

Ama...

Yasalara göre “kaymakam” değildi...



Yine de o dönemin izleyicisi (Ben de):

Deli Kaymakam’ı çok sevmişti...

Çünkü Halk:

Soyulmadan...

(Yasal değil ama) Adil bir kişi tarafından yönetilmeyi:

Tercih ediyordu...



Düşünüyorum da...

“Buzlar Çözülmeden” bu süreçte yeniden çekilse...

Ya da sahnelense:

Seyirci bulur mu?..

Moralimi bozdu


Dün, eski bakanlarımızdan Ali Naili Erdem’le kısa bir telefon sohbeti yaptık...

Söz bir ara, Meclis’teki yemin törenine geldi...

“Nasıl buldunuz?” diye sordum...

Atatürk’ün İsmet İnönü’ye söylediği ünlü sözlerinden birini hatırlattı:

“İsmet, Meclis en iyi yetişmiş kişilerle donatılmalı...”.



Yemin törenindeki milletvekillerini izleyenler ne düşünmüştür bilemem...

Ama...

Bırakın “milletin vekili” olmayı...

“Vatandaş” bile olamayacak kişilerin çokluğu:

Benim moralimi bozdu...