“Halifeyi Almanların elinden kurtarmaya gidiyoruz. Almanlar Çanakkale Boğazı’nı tutmuşlar. Muharebede sakın Türk askerlerine ateş etmeyiniz onlar sizin din kardeşlerinizdir. Maksadımız o zavallıları da Almanların elinden kurtarmaktır. Türk askerlerinin başında kırmızı fes olduğunu biliyorsunuz. Almanların başında toprak rengi başlık vardır. Bunlara aman vermeyin öldürün. Sakın feslilere ateş etmeyin! Gayret ve kahramanlık gösterin de halife ve Padişah efendimizi çabuk kurtaralım.”
1. Dünya Savaşı öncesi İngiliz emperyalizmi, sömürgelerindeki Müslüman askerler için yayınladığı bu genelge, savaşın seyrini değiştirmişti. Ne de olsa Osmanlıyı İngiliz Hint ordusu işgal etmişti. Orduda Müslüman askerler çoğunluktaydı. İngilizler, İttihat Terakki’nin Cihad çağrısına karşı, Kazım Karabekir’in tabiri ile “kendi sarıklıları” ile karşı fetva yayınlamışlardı!
O günlerde Almanlar, Osmanlıyı kendi saflarında çekmek için çalışırken İngiliz istihbaratı da Osmanlının Almanya saflarında savaşa katılması için çalışıyordu. Ne de olsa bu savaş, Osmanlının paylaşım savaşıydı...
1828’de II. Mahmut, Kıyafet Nizamnamesi ile sarık ve kavuğu yasaklayıp, yerine fes getirince “gavur padişah” ilan edilmişti! 1908’de de II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte fes yasaklanınca bu sefer dinen uygun değil deniyordu. 17 yıl sonra 1925’te, şapka kanunu geldiğinde ise yine aynı cenah bu sefer fese dini başlığımız diye sahip çıkıyordu...
1908’de başa gelen İttihat ve Terakki, Osmanlı ordusunun üniformasını değiştirmişti. Kırmızı fesi ve lacivert üniformayı bırakan Osmanlı, hâkî renkli serpuş ve üniformaya geçmişti.
İngiliz ve Fransız sömürgelerinden gelen Müslüman askerlerin bunu bilmesi mümkün değildi. Üstelik bir İngiliz ve Fransız askeri olarak kendilerine verilen eğitimde, Osmanlının kırmızı fesi olduğu Almanların da hâkî renkli üniforma giydiği verilmişti.
Sömürgelerden gelenler, Osmanlı ordusu ile savaşırken Almanlar ile savaştıklarını sanıyorlardı. Almanları öldürerek sevap kazanacaklarını, halifeyi kurtararak da tüm Müslümanları kurtaracaklarını zannediyorlardı. Aslında masumdular, İngilizlerin “sarıklıları” onlara böyle fetva vermişti.
(Mustafa Kemal Paşa ve Müdafaa-i Hukuk’un katli için fetva veren İngiliz iş birlikleri, Dürrizade Abdullahları, Mustafa Sabrileri hatırlayın. Ancak Atatürk’ün yanındaki sayıları 153’ü bulan vatansever, Rıfat Börekçileri, Rasih kaplanları da saygıyla analım.)
Kazım Karabekir bir 1923’te verdiği bir konferansta, bu önemli gerçeği bizlere şöyle aktarıyordu. “Çanakkale’de yakaladığımız Müslüman esirler bir türlü bizim Türk olduğumuzu kabul etmiyorlar “Siz Almansınız” diyorlardı.” İnanıp kabul ettiklerinde de İngilizlerin bu genelgesi ortaya çıkmıştı.
Gerçeği öğrenen sömürge askerlerinin yaşadıkları hayal kırıklığını tahmin dahi edemiyorum. İşte Atatürk’ün analarına seslenip bağrına bastığı yabancı askerler de bunlardı...
Sonuç olarak o gün bunları yapan emperyalizm, bugün elindeki teknoloji ile yine boş durmuyor. Kardeşi kardeşe bile düşman edebiliyor...