Yıllar önce İranlı bir arkadaşla sohbet ederken konu elbette dönüp dolaşıp siyasete geldi. Asla unutmam. Ülkenin derdiyle dertlendikçe “Siz daha ne yaşıyorsunuz ki?” demişti o gün bana. “Olmaz dediğimiz her şey oldu” diye anlatmıştı kendi ülkesinde yaşadıklarını. 19 Mart 2025. Türkiye en büyük şehri, İstanbul’un Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 35 yıl önceki diplomasının iptal edilmesinin sabahına yepyeni haberlerle uyandı. 3 ayrı operasyonda seçilmiş belediye başkanları, siyasetçiler, gazeteciler gözaltına alındı. İmamoğlu’nun da aralarında olduğu 106 şüpheli hakkında suç örgütü yöneticisi olmak, suç örgütüne üye olmak, ırtikap, rüşvet, nitelikli dolandırıcılık, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme, ihaleye fesat karıştırmak gibi suçlardan gözaltı kararı verilmiş, çoğu gözaltına alınmıştı. Kentte yine adeta bir olağanüstü hal ilan edildi. Yine yollar, metrolar kapatıldı, eylem yapmak (Yenikapı’daki Nevruz kutlamaları dışarı bırakılarak) yasaklandı. Sosyal medyaya bant daraltma uygulandı. Halk darala darala değil haber, nefes bile alamaz hale getirildi.

★★★

Her geçilen “eşik” yeni normale dönüşürken, 19 Mart Türkiye tarihinde unutulmayacak günlerden bir diğeri olarak kayda geçti. Terör örgütü PKK’nın ele başı Abdullah Öcalan “Kurucu Önder”, “Kurucu İrade” diye anılırken, megakentin Belediye Başkanı İmamoğlu “Suç Örgütü Lideri” diye tanımlanarak gözaltına alındı. Sabahtan akşama iktidara yakın medya doğrudan bu suçlamayı üzerine yapıştırdı. Masumiyet karinesi yine hiçe sayıldı. Sanki hüküm kesinleşmiş gibi haberler, yorumları, analizler yapıldı. Sadece İstanbul’da değil, yurdun birçok noktasında eylemler vardı. En kalabalıklarından biri de diplomasının iptal edildiği İstanbul Üniversitesi’nde olandı. Gençler polis barikatlarını aştı, Beyazıt’taki kampüsten Saraçhane’deki İBB Binası’nın önüne yürüdü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın memleketi Rize’de de kalabalık eylemler vardı. Fındıklı’da Adalet Nöbeti’ne başlandı.

★★★

Öyle bir haldeyiz ki... Seçiyoruz. Ama hobi olarak. Trafolara giren kedilerle başlayan irade gasbı tartışması artık yepyeni bir boyutta. An itibarıyla 12 belediyeye kayyum atanmış halde. Tam 2 milyon 614 bin 717 seçmenin iradesi yok sayılıyor.  Üstelik buna “16 milyon”un eklenmesi maalesef an meselesi. Süreci okumak için aslında basit bir soruyu cevaplamak yeterli. İmamoğlu Cumhurbaşkanı aday adayı olmasaydı, anketlerde oy oranı bu seviyede olmasaydı, bugün diploma iptalini ya da belediyelere yönelik operasyonları konuşuyor olur muyduk? Yanıtı aslında içinde bulunduğumuz tabloyu anlatıyor.

★★★

İran ile başladım. İran ile bitireyim. İran’da Cumhurbaşkanı adayı olmak için başvurulan bir Anayasa Koruma Konseyi vardır. Aday olmak isteyen önce onlara gider, detaylı bir incelemeden geçer. Onlar izin ve onay verirse Cumhurbaşkanı adayı olabilirler. Mesela 2024’teki seçimlere eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ya da eski Meclis Başkanı Ali Laricani gibi tanıdık isimlerin bile katılmasına izin çıkmadı. Yani yarışa girecek “muhalefet” veya onların kullandığı ifadeyle “reformist” adaylar bile öyle bizde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın itham ettiği gibi “toksik” falan değil statükonun onayından geçmiş tertemiz muhalefettir. “Biz daha ne yaşıyoruz ki?” Doğru... CHP Genel Başkanı Özgür Özel gözaltılardan sonra “Bu ülkenin umudunu, bu ülkenin geleceğini çalmak istiyorlar” dedi. Yarın 21 Mart. Gece ve gündüz, karanlık ve aydınlık eşitlenecek. Sonra güneşli günler gelmeye başlayacak. Darısı başımıza.