Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

O gün şerden hayır doğmuştu ama bugün şerri hayra döndürecek irade ne yazık ki yok...

Tarih 17 Şubat 1959...

Dönemin başbakanı Adnan Menderes Londra’ya gidiyor uçakla...

Yoğun sis nedeniyle Londra’nın Heathrow havaalanına iniş izni verilmiyor...

Londra’nın 40 kilometre güneyindeki Gatwick havaalanına yönlendiriliyor 4 motorlu uçak...

Ama...

Aynı bölge de sisin etkisi altında...

Ve...

İnilecek piste 5 km kala uçak ormanlık bölgeye düşüyor...

İki kanadı kopuyor ve ters dönüyor.

Menderes bir ağaç dalında hafif yaralı olarak bulunuyor itfaiyeciler tarafından...

[caption id="attachment_227846" align="alignnone" width="1200"] İsmet İnönü-Adnan Menderes[/caption]



Menderes, Türkiye’ye trenle dönüyor...

Sirkeci Garı’nda kendisini karşılayanlar arasında ana muhalefet partisi CHP’nin lideri ismet İnönü de var...

İki lider arasında buzlar birden eriyor...

Bir “şer”, ülkeye ve halkına “hayır” olarak dönüş yapıyor...

Ama...



Aradan çok geçmiyor...

Menderes ölümden dönüşünü de İnönü’nün alicenaplığını da unutuyor...

İnönü ve CHP için çok ağır sözler söylemeye devam ediyor...

Halk ise (DP’ye oy verenlerin büyük bir kısmı dahil) kendi aralarında yaptığı sohbetlerde Menderes’in bu vefasızlığını eleştiriyor...

“Bir daha oy verirsem elim kırılsın” diyenlerin sayısı hızla artıyor...

Bu bilgiler Menderes’e bizzat Savunma Bakanı Ethem Menderes tarafından da iletiliyor ancak...

Menderes’in umurunda bile olmuyor...



O feci olaydan 15 ay sonra (27 Mayıs 1960) TSK ihtilal yapıyor...

Menderes hükümeti devriliyor, Meclis kapanıyor...

Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanları ile çok sayıda DP Milletvekili Yassıada zindanlarına atılıyor...

(İhtilalden tam bir hafta sonra babacığım da tutuklananlar arasındaydı ve 48 gün hapis yattı...)



Az önce okuduğunuz yazı 15 Ekim 2019’da KORKUSUZ’daki köşemde yayımlandı...

Amacım, siyasette liderler arası barışın toplumun moralini nasıl yükselttiğini anlatmaktı...

Tabii tersi; toplumu geriyor, siyaseti makulün dışına çıkarıyordu...



Deneyimli biri olarak hem ulusumuza sesleniyorum...

Hem de...

Sayın Erdoğan ve Bahçeli’ye:

Lütfen toplumumu germeyin...

Sizler, bizler bugün varız ama yarın yokuz...

Oysa...

Bu ulus sonsuza kadar birlikte yaşamak zorunda...



Birbirimizle yaşayacaksak...

(Ki yaşamaya mahkumuz...).

Birbirimize tahammül etmeyi de bileceğiz...

Bilmiyorsak, öğreneceğiz...

Öğrenmeliyiz...

ERDOĞAN KEŞKE O SÖZÜ DE VERSEYDİ...


Dünkü yazımda, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’a yapılan silahlı saldırıdan sonra kendisini arayan AKP’li kimi milletvekillerini tebrik etmiştim...

Sonra...

Güzel bir gelişme daha oldu...

Cumhurbaşkanı Erdoğan da aradı Selçuk Özdağ’ı...

Olayın nasıl olduğunu sordu...

Ama...



Erdoğan, saldırganların yakalanıp cezalandırılacağı konusunda “ümit” vermedi...

Hatta...

O konuda tek bir söz bile etmedi...

Keşke Özdağ’a o konuda bir söz...

Ve bir ümit verseydi...

SİYASETÇİLERİMİZ O SORUYU SORMALILAR ARTIK...


Kemal Kılıçdaroğlu öldürülmek kastıyla saldırıya uğradığında Erdoğan, bırakın “geçmiş olsun” demeyi...

Telefon bile etmemişti...



Oysa...

Siyaset, krizleri fırsata çevirebilme sanatıdır...

[caption id="attachment_227845" align="alignnone" width="500"] Nejat Eczacıbaşı[/caption]



Merhum Nejat Eczacıbaşı, üyesi olduğum Türkiye Sevk ve İdare Derneği toplantılarından birinde (Sanırım 1979 idi):

“Başarılı sevk ve idareci kriz zamanlarında tebarüz eder ve krizi fırsata çevirir” demişti...



Siyasetçilerimiz kendi kendilerine:

“Neden başaramıyoruz?.. Neden krizi fırsata çevirmek yerine, fırsatları kriz haline getiriyoruz?” diye sormalılar artık...

BUNLAR NARH EKONOMİSİNDE OLUR ANCAK...


Canlarım...

Faiz de işçilik, enerji, nakliye, vergi vb gibi, bir maliyet unsurudur sadece...

Sermaye gücü olmayan birilerine sıfır faizli kredi vermek haksız rekabettir ki...

Piyasa ekonomisinin özüne aykırıdır...



Piyasa ekonomilerinde maliyet unsuru olan faizi siyasi ya da bürokratik iradenin belirlemesi, diğer maliyet unsurlarını da belirlemesini gerektirir ki...

O zaman o modele “piyasa ekonomisi” değil, “narh ekonomisi” denir...

FAİZ NE SEBEPTİR NE SONUÇ...


AKP Genel Başkanı dün bir kez daha başlattı faiz tartışmasını...

“Beni dinlerler ya da dinlemezler ama yüksek faiz şirketlerin batmasına sebep olacak” mealinde bir cümle sarf etti...



Erdoğan artık şu iktisadi gerçeği öğrenmeli...

Şirketleri yüksek faiz batırmaz...

Şirketleri, kötü yöneticilerin beceriksizlikleri batırır...



Çünkü...

Hiç kimse...

Şirket yöneticilerine silah çekip de:

“Al şu krediyi bana şu kadar faiz öde” demez...



Bir devlet insanının ekonomideki krizi...

Durgunluğu...

Ya da şirket iflaslarını “yüksek faize” bağlaması...

Yönettiği ülkede yaşanan krizlerden kendisini değil...

Faizleri sorumlu tuttuğunu gösterir...



Sözün özü:

(İktisat bilen birileri varsa eğer yakın çevresinde...).

Sayın Cumhurbaşkanı’na...

Faizin hiçbir şeyin sebebi olmadığı gibi...

Sonucu da olmadığını öğretsin lütfen...

BİLMİYOR AMA ÖĞRENİNCE GEÇ KALIYOR


Selim Öztaş, sözleri de kendisine ait bir Kürdî şarkısında şöyle der:

“Güz gülleri gibiyim
hiç bahar yaşamadım.
Ya sevmeyi bilmedim yıllarca ya sevince geç kaldım...”.




Erdoğan bilhassa ekonomi ve dış politika konularında genellikle bilmiyor...

Öğrendiğinde ise geç kalmış oluyor...

SIFIR FAİZLİ KREDİ VERİLEBİLİR Mİ?..


Batan veya batacak olan şirketlerden yüksek faizi sorumlu tutmak...

Batmayan ve batmayacak olan şirketlerin yöneticilerine yapılmış bir hakarettir...



Ya da...

Bir ülkede şirketleri batıran yüksek faiz ise...

Aynı ülkede...

Düşük faizli kredi kullanan şirketler de var demektir ki...

Bu...

Hem bankalara hakarettir...

Hem de...

Fırsat eşitliğinin olmadığını gösterir...



Oysa...

Liberal demokrasiler imkan değil fırsat eşitliği olan demokrasilerdir...

Fırsat eşitliği her şirket içindir...

Ama...

Hiçbir şirkete...

Kendisinden sermaye olarak daha güçlü olan şirketlerle yarışabilsin diye...

“Sıfır faizli” kredi verilmez...