Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Neden mi sevinemedik bayım?.. O halde anlatayım da öğren...

Canlarım benim...

Bir sözde gazeteci...

Bir sözde bitaraf mürtedi...

Kalkmış hepimize “Neden sevinmemiz gerektiği” konusunda akıl veriyor...



Başkaları bu kişiyi ciddiye alır mı bilmem ama...

Ben...

Yönettiği gazetenin eski saygınlığına olan saygım nedeniyle buna, neden sevinemediğimizi anlatacağım...



Öncelikle...

Müjdelerden bıktığımız çünkü...

Benzer müjdeleri son 18 yılda defalarca duyduğumuz halde...

Hiçbirinden bir hayır çıkmadığını bildiğimiz için sevinemedik...



Müjdeyi verenin...

Aldatılmakta ve aldatmakta mahir olduğunu bizzat yaşayarak öğrendiğimizi için sevinemedik...

Ve...



Tekkeler, şeyhler, zaviyeler, medreseler diriltilirken...

Hiçbir maddi zenginlikle kıyaslanamayacak kadar değerli olan Atatürk ilke ve inkılapları öldürüldüğü için sevinemedik...



80 sene “Millet” olarak yaşatıldıktan sonra...

Ümmet olmayı millet olmaya tercih edenler tarafından köleleştirme çabalarına daha fazla katlanamayacağımız için sevinemedik...



Yargımız tek kişinin ağzına bakarak karar verdiği...

Duruşma salonlarında eylemlerin değil kişilerin düşünceleri yargılandığı ve mahkûm edildiği için sevinemedik...



Yüce mahkemelerimizin “yüce” olması gereken üyelerinin...

Kendileriyle aynı anayasal güce sahip bir kişi karşısında...

Cübbelerinin olmayan düğmeleri yerine, ellerini kullanarak gerdan kırdıklarından hicap duyduğumuz için sevinemedik...



Yüce Meclis çoğunluğunun suçüstü yakalanan kimi hırsızları aklamakta kullanılmasına yüreğimiz dayanamadığı için sevinemedik...



“Bitaraf olan bertaraf olur” diyerek kendisinden taraf olmayanları ötekileştiren politikacı baskısından yıldığımız için sevinemedik...



Milletin bir parçasından söz ederken “Af edersin Ermeni” diye söze başlayan başbakanların yönettiği ülkenin yurttaşları olduğumuz için sevinemedik...



“Kabataş’ta başörtülü bacıma saldırıp üzerine işediler; görüntüleri cuma günü yayınlayacağız” diyen ve fakat...

Üzerinden 350 cuma geçtiği halde o görüntüleri hala yayınlayamayan biri tarafından aldatılmaktan bıktığımız için sevinemedik...



“Camiye ayakkabılarıyla girip içki içtiler” yalanını, “Hiç kimse camide içki içmedi sadece yaralıların ayakkabıları içeride çıkarıldı” diyerek düzelten haysiyetli İmam görevinden alındığı için sevinemedik...



“Tanırım namuslu şerefli iş adamıdır” dediği bir sözde iş adamı hırsızın, bakanlarla birlikte devleti soyup soğana çevirdiği, rüşvet vermediği yetkili kalmadığı kanıtlandığı için sevinemedik...



“Çalışma odamın penceresinden gördüğüm genç kızların etek boyları dizlerinin üstündeydi, bu beni çok üzdü” diyerek genç kızlarımızı “bilmem ne” yerine koyan politika şefleri tarafından aşağılandığımız için sevinemedik...



“Kızlı erkekli evlerde ders çalışma bahanesiyle buluşuyor fena şeyler yapıyorlar; o evlere polis göndereceğiz” diyen birisini defalarca bir numara seçen bir güruhla...

Bir arada yaşamak zorunda olduğumuza kahrolduğumuz için sevinemedik...



Aramızda derya deniz olan Libya’da “BM meşru kabul ediyor” diyerek bir kökten İslâmcıya her türlü yardımı yapanlar...

Komşu Suriye’nin BM tarafından meşru kabul edilen hükümetini yıkmak için Suriyeli teröristlere destek verdiği için sevinemedik...



Henüz verimli olup olmadığı bilinmeyen...

Ve şimdiye kadar açılmış yüzlerce kuyudan farkı olmayan bir kuyuyu alkışlamayanlar; bir sözde gazeteciye aşağılatıldığı için sevinemedik...



Dünyada en çok gazeteci tutuklayan bir ülkenin yurttaşları olmaktan, milletimiz adına utandığımız için sevinemedik...



Kendi dini değerlerimizi korurken müşfik...

Başkalarının dini değerlerine karşı ise saldırgan olanların...

Bütün dinlerden sorumlu mevkilere getirilmesini hazmedemediğimiz için sevinemedik...



Kurucu Cumhurbaşkanımız ve ebedi önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e küfür ve hakaret eden bir fesli hainin, Atamızdan emanet alınmış yüce makamda baş köşede ağırlanması yüreklerimizi yaktığı için sevinemedik...



Daha sayayım mı bay sözde gazeteci?..

Yoksa yeter mi?..



Sana gelince bay sözde gazeteci...

Sen sevindin...

Sen sevinmeyenleri aşağıladın...



Çünkü sen...

Seviniyor görünmek zorundaydın...



Çünkü sen...

Her hal ve şart altında dönmeyi becerebilenlerdendin...

HİÇ DÜŞÜNMEMİŞLERDİ...


Lozan’da 12 adaları neden vermişiz?..

Meis Adası taş atımlık yerdeymiş ama Yunanlılara bırakılmışmış...

Bunlar hep CHP’nin suçlarıymış...



Efendiler...

Devlet insanı kimliği olmayan sokak kabadayısı kılıklı politikacılar; “Rabbena hep bana” ilkesizliği ile uzlaşmayı engeller, hırlaşmayı tahrik eder...



1. Dünya Savaşı’nın galip devletlerinden biri olan Fransa’nın ünlü generali Fotch, Versay Antlaşmasının acımasız, tek taraflı, yenik devleti ve halkını aşağılayan maddeleri için şöyle demişti:

“Bu bir barış anlaşması değil 20 yıllık bir ateşkes anlaşmasıdır...”.

Neden?..

Çünkü...

Galip devletler antlaşmaya sadece kendi dayattıkları maddeleri koymuşlar...

Savaş meydanında bedenen öldürdükleri Almanları; barış masasında ruhen ve şahsiyetleri üzerinden öldürmüşlerdi.

Ve Fotch haklı çıktı...

Tam 20 sene sonra Hitler, 2. Dünya Savaşı’nı başlatırken arkasında ezilmiş, aşağılanmış milyonlarca Alman vardı...

Galip devletler antlaşmaya sadece kendi dayattıkları maddeleri koymuşlar...

Savaş meydanında bedenen öldürdükleri Almanları; barış masasında ruhen ve şahsiyetleri üzerinden öldürmüşlerdi.



Erdoğan dış politikada neden başaramıyor?..

İçeride neden halkın yarısının öfkesini çekiyor?..

Tabii ki:

“Rabbena hep bana” dediği için...



Mustafa Kemal ve İsmet paşalar uzlaşmak için almak kadar vermeyi de bilmek gerektiğine inanıyorlardı...

Bir gün...

İki ülkeyi de...

Seçim şovu yapmak için akıl tutulması yaşayan politikacıların yönetebileceklerini hiç düşünmemişlerdi.