Hristiyan aleminin düşündüğünün aksine, biz insanın melek olarak doğduğuna inanırız; tüm günahlardan muaf, tertemiz, sade ve önyargısız. Sonra insan büyüyüp öğrenmeye başlar ve öğrendikçe kirlenir. Aslında insan, var olabilmek için kirlenmek zorundadır; çünkü doğduğu dünya melekler için değil, güçlü olan, mücadele edebilenler içindir. İyi olanlar değil; hayatta kalmak için savaşanlar yaşar.
Şöyle bir bakın dünyaya... İnsanların büyük bir kısmı açlıkla mücadele edip yaşam savaşı verirken, bir kısmı harcayamayacağı kadar çok parasını daha da çoğaltmanın derdinde.
Kimi karnını doyurmaya çalışıyor, öteki zayıflamaya. Kimi tatilde nereye gideceğini düşünüyor, kimi başını sokacak bir yer arıyor. Biri hastalıkla boğuşup yaşam mücadelesi verirken, diğeri strese giren köpeğini psikoloğa götürüyor.
Sonuçta herkes bir var olma mücadelesi içinde. Kimi serveti için yaşıyor, kimi onuru, kimi çocukları, kimi de sadece nefes alıp vermek için... Yaşam sınırlı. Hiç kimse ölümsüz değil. Ve hayat, herkes için akıp geçiyor.
Günahlarımızla, sevaplarımızla göçüp gideceğiz bu dünyadan. Ama böyle baktığında, yaşamın tek başına bir anlamı yok gibi. Öyleyse bir şey bırakmak gerekiyor ardında...
Bunun için savaşıyor aslında çoğu insan: Ardında, hiç değilse onurlu bir isim bırakabilmek için. Hiç değilse “boşuna yaşamadım” diyebilmek için. Kimi de hiç önemsemiyor, “Ben gittikten sonra, gerisi tufan,” diyor.
Bu yüzden tarih, kirli, onursuz, şerefsiz, zalimlerin yanında; hep onurlu, şerefli insanları da yazar gelecek nesillere... Hem ibret hem de örnek olsun diye. Aslında karar basit: Öldükten sonra ardında bırakacağın şey, şerefli bir isim mi olacak; yoksa ‘gerisi tufan’ mı diyeceksin?
Selam olsun şerefli polislerimize!
Toplumun vicdanı, adaletin sahadaki yüzü ve güvenliğin teminatıdır polis. Bir ülkenin sokakları ne kadar huzurluysa, gece ne kadar sessiz, çocuklar ne kadar güvendeyse; bilin ki orada şerefli polislerimiz görev başındadır.
Polis, yalnızca suçun peşinden koşan değil; mazlumun sesi, masumun kalkanı, halkın güvencesidir. Onlar, kimsenin cesaret edemediği yerlere adım atar, başkalarının göz ardı ettiği tehlikelere karşı dimdik durur. Asıl görevleri, sadece kanunu uygulamak değil; insan onurunu korumak, adaleti yaşatmaktır.
Her yıl 10 Nisan’da kutlanan Polis Haftası, halkın huzuru ve güvenliği için gece gündüz demeden görev yapan emniyet teşkilatımıza bir teşekkür niteliği taşıyor. Zor şartlar altında, canlarını hiçe sayarak çalışan polislerimiz, sadece suçla mücadele değil, aynı zamanda toplumsal düzenin, adaletin korunmasında da büyük bir sorumluluk üstleniyor.
Polis olmak, sadece üniforma giymekle değil; sabır, cesaret, vicdan ve adalet duygusuyla yoğrulmuş bir yaşam biçimidir. Her gün farklı bir tehlikeyle karşı karşıya kalan polislerimiz, çoğu zaman kendi hayatlarını riske atarak başkalarının yaşamını korumayı görev edinir. Bu sorumluluğu taşırken en büyük güçleri, halkın onlara duyduğu güven ve sevgidir. Çünkü bir polisin asıl başarısı, sadece suçluyu yakalamakta değil; sokaktaki çocuğun gözünde güven, yaşlının yüreğinde huzur, kadının sesinde cesaret olabilmektir. Polis, ancak halkının gönlünde yer edebildiğinde gerçekten görevini yerine getirmiş sayılır.
Bu anlamlı haftada, halkı için çalışırken görev başında hayatını kaybeden tüm polislerimizi rahmetle anıyor, halen görevde olan tüm emniyet mensuplarımıza minnetlerimizi sunuyoruz. İyi ki varsınız, şerefli Türk polisleri! Polis Haftanız kutlu olsun.