Ebubekir Sifil isimli bir ilahiyatçı yaptığı bir konuşmada, “Adam keyfi olarak namazını sürekli biçimde aksatıyorsa cezaya çarptırılır. Çağırılır, azarlanır. Çağırılır, tekdir edilir. Çağırılır, dövülür. Devam ederse taziren (din devletlerinde hakimin veya devlet yöneticisinin takdirine bağlı olarak yapılan cezalandırma) öldürülebilir” demiş…

★★★

İstanbul’un Pendik ilçesindeki Uluçınar Camii İmamı Halil Konakcı ise, “Dinde zorlama var. Nasıl var? Namaz kılmamanın hukukta cezası var. Şimdi uygulanmıyor olabilir. Oruç tutmamanın dinde cezası var. Sopalama var. Demek ki zorlama var” diye buyurmuş.

★★★

Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) avukatları, ilahiyatçı Ebubekir Sifil ve imam Halil Konakcı hakkında “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek” suçunu işledikleri iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuş…

İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu tarafından açılan soruşturmada Sifil ve Konakçı hakkında “kovuşturma yapılmasına yer olmadığına” karar verilmiş.

Neden?

Çünkü bu sözlerde “tahrik amacı” görülmemiş.

★★★

Adamlar açık açık “Namaz kılmayan azarlanır, uyarılır, dövülür, hatta öldürülebilir” diyor; laik cumhuriyet devletini korumakla görevli başsavcımız bunda “tahrik” görmüyor.

Peki; Sayın Başsavcım, bu sözleri dinleyen, izleyen ya da okuyan bir dini bütün vatandaşın, gidip namaz kılmadığı için başka bir vatandaşı dövmediğini ya da dövmeyeceğini…

Hatta…

Öldürmediğini ya da öldürmeyeceğini nereden biliyorsunuz?

Bu sözler, şeriata göre olmasa bile laik hukuk devletinin anayasasına ve yasalarına göre son derece açık bir suç değil midir?

Siz kalkacaksınız 19 yaşındaki bir kızı söylediği sözlerden dolayı cezalandıracaksınız; ama “Namaz kılmayanlar cezalandırılır” diyen hocalar hakkında hiçbir işlem yapmayacaksınız…

★★★

Hukuka, adalete, yargıçlara, savcılara, bilirkişilere güvenmek istiyorum.

Ama her olaydan sonra kafamda bir sürü soru işareti kalıyor ve inancımı, güvenimi kaybediyorum.

Bu ülkede başka dinden ya da dinsiz çok sayıda insan var…

Şimdi namaz kılmadıkları için onlardan birinin başına bir şey gelirse…

Bu karara imza atan Sayın Başsavcı da biraz olsun sorumlu olmayacak mı?

★★★

Sayın yobaz vatandaş; sen bu amcaların sözlerine, kararlarına kanma…

“Gidip namaz kılmıyor, oruç tutmuyor” diye birine zarar verirsen, gözünün yaşına bakmazlar…

Benden söylemesi!

Hal-i pürmelalimiz!

Önce başlığa açıklık getireyim… Bu deyim, “acıklı ya da acınası durumumuz” anlamına geliyor.

Neden mi kullandım? Anlatayım:

ASAL Araştırma 26 ilde 2 bin kişinin katıldığı bir anket düzenlemiş, “Türkiye’nin sorunlarını hangi parti çözebilir?” diye sormuş.

“Hiçbiri çözemez” yanıtı yüzde 39.5’le birinci olmuş.

“CHP çözer” diyenler yüzde 18.4’te kalmış.

Tam 22 yıldır iktidarda olan ve bugünkü sorunların büyük bir bölümünü yaratan AKP’nin, sorunlarımızı çözebileceğine inananlar ise yüzde 21 çıkmış…

★★★

Bu oranlardan benim çıkardığım üç sonuç var:

Bir: Umutsuzuz ve çaresiziz! Siyasete ve siyasetçilere güvenmiyoruz.

İki: İktidara soyunan partilerden sorunlarımıza somut çözüm önerileri bekliyoruz. Kendi içlerindeki kısır çekişmelerden rahatsız oluyoruz.

Üç: AKP’yi yerden yere vuracağımıza bunca yanlışından sonra bile halkın yüzde 21’inin hala bu partiye güvenmesinin nedenlerini araştırmalı ve bundan ders çıkarmalıyız.

GÜNÜN SORUSU?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği 29 Ekim konseriyle gündeme gelen konser ücretlerine tepki göstermiş:

“Kaynakların yandaşlara aktarılmasına karşı çıkarız…”

Kendisine iki sorum var:

Bir: AKP’li belediyeler son 22 yılda kaç konser düzenleyip bunlar için kaç lira harcadı?

İki: En yakın çevrenizde olan Ebru Gündeş, ne zaman beri “CHP yandaşı” oldu?

Sahnede ‘zıp zıp…’

Günlerdir Mehmet Ali Erbil ile Serdar Ortaç’ı konuşuyoruz. Neymiş, Malta’ya gidip bir bahis sitesine reklam filmi çekmişler, karşılığında da binlerce dolar almışlar.

Bu iki ismin Kıbrıs gazinolarındaki marifetlerini zaten hepimiz yıllardır biliyoruz da… Ben en çok neye takıldım biliyor musunuz?

Sahnede, televizyonda zıp zıp zıplayan bu “artiz”lerin, gözaltına alındıklarındaki hallerine…

Polislerin kollarına girmişler, zorla yürüyorlar.

Sanırsınız; ölmelerine çeyrek kalmış!

Ya polislere ne demeli?

Yıllarca bu devlete hizmet vermiş emekli generalleri, rektörleri, gazetecileri bile ters kelepçeleyerek başlarından bastırarak yürüten polisler, bu ikiliye hürmette kusur etmemiş…

Kollarına girmişler; sanırsınız hasta babalarını hastaneye götürüyorlar.

★★★

Yargıda adalet, gözaltında başlar…

Askere, rektöre, gazeteciye öyle; ekran ünlülerine böyle muamele olmaz!

İstanbul Emniyet Müdürü, bu çifte standarda bir açıklama getirmek zorunda.…