Cumhurbaşkanı, kimin cumhurbaşkanı?

Bugünkü soru bu!

Halkın...

Hangi halkın?

Köylünün mü?

Köylü düşük taban fiyatları, pahalı mazot ve gübre, artan işçilik maliyetleri yüzünden üretmeyi bıraktı. Samanı bile ithal eder hale geldik!

Emeklinin mi?

Onların hali ortada! 10 milyona yakını, ayda 12 bin lirayla yaşamaya çalışıyor. Akşam karanlığı çökünce pazar yerleri çürük sebze-meyve toplayan yaş almış büyüklerimizle doluyor!

Memurun mu?

Dokunsan patlayacak haldeler! Maaşlar 20 yılda reel olarak yüzde 40 geriledi. Yani 20 yıl öncesi bir maaşla aldıkları mal ve hizmetin, bugün sadece yarısından biraz fazlasını alabiliyorlar.

Öğrencinin mi?

Yiyecek yemek, yatacak yurt bulamıyorlar; tarikatlara muhtaç hale getiriliyorlar?

Kadınların mı?

Erkek şiddetine uğrayıp hayatını kaybeden kadın sayısı her geçen yıl ikiye katlanıyor. İş bulamayan birçok namuslu, boşanmış kadın çocuklarına ekmek götürebilmek için eskortluğa başlamak zorunda bırakılıyor.

Gençlerin mi?

Hepsi Türkiye’den umudu kesmiş durumda... Tek hedefleri var; neresi olursa olsun, bir an önce kapağı yurt dışına atmak!

Esnafın mı?

Halkın alım gücü öyle düştü ki birçok esnaf siftah bile yapamadan kepenk kapatır hale geldi.

★★★

Geriye ne kaldı?

Zenginler...

Bir tek onların keyfi yerinde!

Hükümete yakın olan müteahhitlerin vergi borcu siliniyor, asgari ücret düşük tutuluyor, iki-üç yılda bir vergi ve SGK prim affı getiriliyor...

Dahası; düşük ücretten yakınan işçilerin anayasal haklarını kullanıp greve çıkması bile yasaklanıyor.

Ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı, “Bizim zamanımızda grevlere izin vermedik, vermiyoruz” diye bununla övünebiliyor.

Bunu yaparken de “milli güvenlik” gibi alakasız bir nedeni, kendisine kılıf olarak kullanıyor!

Böylece demokrasinin temeli olan sendikal mücadeleyi yok ediyor.

★★★

Cumhurbaşkanı son olarak daha iki gün önce DİSK üyesi Birleşik Metal-İş Sendikası’nın 4 şirket için aldığı 10 grev kararını yine milli güvenlik gerekçesiyle erteledi. Yani yasakladı. İşçiler bu yasağı takmayıp greve devam kararı aldı ama normalde bu ertelemelerden sonra grevler devam edemiyor.

Bir arabulucu devreye sokuluyor ve işçiler, işverenin lütfettiği orandaki zamla çalışmaya mecbur bırakılıyor.

Tam 22 yıldır iktidarda olan AKP, bugüne kadar 21 kez grev erteleme kararı aldı.

Bugüne kadar 197 bin işçinin grev hakkını elinden aldı. Bu işçiler, genellikle cam, metal, otomotiv, elektronik eşya gibi sektörlerde çalışıyordu.

Camla, bardakla, araba yedek parçasıyla “milli güvenliğin” ne ilişkisi var derseniz...

Yok...

Zaten dertleri de milli güvenlik değil, nakdi (parasal) güvenlik!

Yeter ki zenginlerin başı ağrımasın!

★★★

Daha anlatayım mı, “Cumhurbaşkanı kimin cumhurbaşkanı?”

Kutlu dava!

Cumhurbaşkanı’nın oğlu Bilal Erdoğan, yandaş bir kanalda dinci kesime yakınlığıyla bilinen Esra Elenönü’nün sunduğu “Arafta Sorular” isimli programa katılmış...

Çocukluğunu anlatırken şunları söylemiş:

“Cumhurbaşkanımız çok aranan bir hatipti. Hayatı kutlu bir davaya adamanın ne olduğunu anlayarak büyüdük.”

★★★

Bu “kutlu dava” deyimini hem AKP’liler hem de diğer dinciler çok sık kullanıyor.

Ama bugüne kadar biri bile çıkıp da neyi kast ettiklerini açıklamadı.

Sahi nedir bu “kutlu dava?”

Şeriat sistemine geçmek mi?

Laiklikten vazgeçmek mi?

Saltanat mı? Hilafet mi?

Ekşi Sözlük’teki metin yazarı bazı münafıklar (!) bu kavramı, “Kutlu dava ayaklarına hiçbir şey üretmeden cebini doldurmak, makam-mevki sahibi olmak, ülkenin hem bugününü, hem de geleceğini soymaktır” diye tanımlıyor.

Haydi Bilal Bey; böyle tanımlar yapan art niyetlileri yanıtlayın:

Nedir sizin ‘kutlu dava’nız?

GÜNÜN SORUSU

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, SGK prim borçları nedeniyle CHP’li  Adana, Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin Büyükşehir Belediyeleri ile Şişli Belediyesi’nin hesaplarına el koydu. Sorum Sayın Bakan’a:

Eski kiracının borcunu yeni kiracıdan alamayacağınıza göre, bu belediyelerin çoğunda AKP’lilerden kalma borçları CHP’lilerden nasıl isteyebiliyorsunuz?

Bir yağma daha!

Çevre Bakanlığı, İstanbul Meltepe’deki askeriyeye ait Atış Okulu arazisinin yarım milyon metrekarelik devasa bir bölümünü fuar ve kongre merkezi yapılmak üzere imara açmış... Maltepeliler bilir; bu alan İstanbul’un akciğerlerinden biridir. Burayı imara açmak için halk düşmanı, deli ya da paragöz olmak gerekir.

Hiç kuşkum yok ki bu işin altından yine bir “iktidar dostu müteahhit” çıkacak ...

Yunus Emre ne güzel demiş...

“Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep...

Dediler ilmi geride bırak, ille de edep, ille de edep!”

Gerçekten de... Edep ya !