Korkusuz
Ümit Zileli

Milliyetçilik

Aslında çok da eski bir ideoloji değil...

1789 Fransız Devrimi ile birlikte önce Avrupa’ya, 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren de dünyaya yayıldı... Çok çabuk güçlendi; Kilisenin baskısı altında bunalan burjuva, devrimle ele geçirdiği gücü milliyetçilik ideolojisiyle harmanlayıp din baronlarına karşı kullanarak halkın büyük desteğini kazanmıştı...

Ancak Burjuva’nın “Kilise karşıtlığı” çok uzun sürmeyecek, her iki güç uzlaşacak ve sömürü Fransa’da kaldığı yerden devam edecekti!..

Milliyetçilik asıl büyük sıçramayı ise 20. yüzyılda yaptı; İki büyük paylaşım savaşı, halkların “milliyetçilik” algısı sonuna dek sömürülerek gerçekleştirildi... Milliyetçiliğin, ırkı yücelten, aslında emperyalizmin kanlı bir aşaması olduğunu gösteren bu savaşlar ve sonrasında “mikro milliyetçilik”adı verilen ideolojiler özellikle dünyanın geri kalmış ülkelerinde, savaşların, terörün, kaosların en önemli unsurlarından biri haline geldi...

Avrupa ve tabii sonrasında ABD milliyetçilik ideolojisini kendi ülkelerinde “Ulus Devleti” pekiştirmek için, dünyanın bir çok yerinde, sömürgelerde ya da etki altına almak istedikleri ülkelerde ise deyim yerindeyse “koç başı” olarak kullandı!..

Batılı sömürgeci ülkeler, sömürgelerine sözde özgürlüklerini verirken, ekonomik sömürülerini en üst düzey anlaşmalarla korudular. Kenya devletinin Kurucusu Jomo Kenyatta sömürgeciliği şu özlü sözlerle açıklamıştı:

-Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda, bizim elimizde İncil, onların elinde ise topraklarımız vardı...

Sözde bağımsızlık ve özgürlüklerini kazandıklarında da ekonomik olarak hiçbir şey değişmedi, yine yoksul yine sömürü altındaydılar!..

Türkiye’de milliyetçilik!


Milliyetçilik, son iki yüzyılın en temel kavramlarından biri oldu...

Batı’da gelişen bu ideoloji Müslüman toplumlara taşındığında başka biçimler aldı, buralarda dil ve zihniyet dünyasında daha çok dini inanç birlikteliğine işaret eden “Millet” sözcüğün, modern dönemde etnik temelli “kavim, ırk” anlamlarında kullanılması hep tartışıldı. Bu kafa bulanıklığı hala devam ediyor...

Milliyetçilik, adı üstünde milleti yaratmış ve millete dayanmaktaydı; ayrıca ulus devletin en temel ve belirgin özelliği idi... Din açısındam “millet” ise ümmeti işaret ediyor, tüm müslüman alemini kastediyordu. Normal şartlarda bir araya gelmesi mümkün olmayacak iki ayrı düşünce ve inancı temsil ediyorlardı...

Ancak, mesela Türkiye’de, 1960’ların sonunda Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin, Alparslan Türkeş’in liderliğine geçmesi ve yapılan kurultayda Türk milliyetçiliğinin önemli isimlerinden Nihal Atsız’ı genel başkanlık yarışında alt etmesi sonrasında Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milliyetçiliği bakışına bambaşka bir çerçeve çizdi:

-Türk-İslam Sentezi!..

Artık “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman” sloganı geçerliydi... Parti ileri gelenlerinin bugüne dek defalarca dile getirdiği “Atatürk milliyetçiliği” nin temelini teşkil eden anti emperyalizm, partinin mazisinde kalmış, “ırk ve ümmete” dayanan bir çizgiye evrilmişti...

12 Eylül ve sonrasında da bu “ideolojik kaos” çeşitli aşamalarda sürdü gitti. MHP’nin son 5 yılda AKP ile adeta aynı çizgide bütünleşmesi, İYİ Parti’yi doğurdu... Aslına bakarsanız, “Atatürk milliyetçiliği” bu partiyle birlikte AKP-MHP ittifakına karşı daha yüksek bir sesle dile getirilir oldu...

-Bu durum, MHP’de de üstü kapalı olsa da tartışmaları körükledi...

Bir hanım vekilin milliyetçiliği!..


Ben şimdi, durup dururken bu uzun girizgahı niye yaptım peki?..

İYİ Parti Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal, geçenlerde partisinden istifa etti. “Olabilir, bu tür istifalar her zaman olabiliyor” diyecektim ki, hanımefendinin istifa gerekçesini gördüm, pek iddialıydı; şöyle diyordu.

“...Her şeye rağmen mücadeleme devam edebilirdim, ancak parti içinde Türk milliyetçilerinin ve ülkücülerin ikinci sınıf birey yapılmaya ve dışlanmaya çalışılması, söylemlerle eylemlerin birbirini tutmaması ve milliyetçiliğin seçmeni elde tutmaya yönelik bir söyleme dönüşmesi hayal kırıklığına neden oldu...”

Kısacası, Tuba hanım, İYİ Parti’nin milliyetçiliğini yeterli bulmadığı, hatta hayal kırıklığına uğradığı için istifasını vermişti!.. Peki sonra ne oldu? Sıkı milliyetçi Tuba Hanım, dün AKP’ye katıldı ve rozetini bizzat AKP’li Cumhurbaşkanı taktı!..

Hayırlı olsun... Olsun da, gerçekten merakımı çekti; bu hanımefendi AKP’de milliyetçilik adına ne buldu, hangi rengini gördü, nasıl bir sentez keşfetti?..

AKP’de milliyetçiliğin gündeme alınması, şunun şurasında 5 seneyi geçmez; o da biraz MHP ile kaderini birleştirmek zorunda kalmasından dolayı!..

Öncesine baktığınızda, “Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alırız” söylemi bu partinin zirvesinden söylenmedi mi? “Çözüm Süreci” denilerek Abdullah Öcalan adeta baştacı edilmedi mi? Daha son İstanbul seçiminde “Oyların yanlış yere gitmemesi” adına mektubu TV ekranlarında okunmadı mı? Diyarbakır meydanında Şivan Perver ve Barzani ile türküler söylenip halaylar çekilmedi mi?.. O yüzden sormak istiyorum:

-Bu durum o “pek sıkı” milliyetçiliğin neresine uyuyor?!.