Korkusuz
Ümit Zileli

Kuvayı Milliye’nin başkentinde...

Kuvayı Milliye’nin başkenti Balıkesir’e Bay Kemal ile birlikte gittik...

Bay Kemal dediysem, Kemal Kılıçdaroğlu değil tabi, Artvinli Kemal Güven! Kılıçdaroğlu’nun “Bay Kemal” olabilmek için saydığı vasıflara sahip, adalet duygusu yüksek, ilerici, asla kul hakkı yemeyen arkadaşımıza biz taktık bu ismi! Gömeç-Artur’da Zeytin isimli küçük, sevimli ve de lezzetli bir restoranı var. Bir özelliği daha var; oturt direksiyonun başına, “Hadi Mozambik’e gidiyoruz” de, hiç üşenmeden gider, gelir, o kadar yani!



Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın, “Siz de gelin, çok çalıştık, görkemli bir miting olacak” deyince, Bay Kemal de, “Beraber gideriz” deyince tamam dedim. Ahmet Akın, bu teklifi aslında Balıkesir Büyükşehir  Belediye Başkanı olarak yapacaktı; adaylığı kesinleşmişti kazanma olasılığı çok yüksekti, ancak İYİ Parti ile ittifak gereği Balıkesir onlara verildi, İsmail Ok aday oldu ve seçimi yaklaşık 1 puan farkla kaybetti. Sonra ne oldu dersiniz? İsmail Bey partisinden istifa edip AKP’ye katıldı! Rozetini de AKP’li Cumhurbaşkanı taktı... Bazılarına göre ahde vefanın anlamı bu demek ki...

Konumuza dönelim; 24 Temmuz Pazar, Lozan Antlaşması’nın 99. yıldönümü, aynı zamanda Basın Özgürlüğü için Mücadele Günüydü. Bir bilgi paylaşayım; Eskişehir Milletvekili gazeteci arkadaşımız Utku Çakırözer’in araştırmasına göre Yeni Türkiye hapishanelerinde an itibarıyla 56 gazeteci bulunuyor!

İşte böylesine önemli bir günde yola çıktığımızda hava sıcaklığı 37-38 derece dolaylarındaydı! Balıkesir’e vardığımızda ortalık kaynıyordu; hem sıcaktan hem de kalabalıktan! Yolda gelirken yüzlerce otobüs, midibüs ve minibüsün Balıkesir’e doğru adeta aktığını görünce durumun ne olacağını anlamıştık zaten...

-Yurttaş, sıcaktı, trafikti umursamıyor, Kuvayı Milliye Meydanı’ndaki buluşmaya geliyordu!

Buluşma-kucaklaşma!


Balıkesir’in mitinglere ayrılan tek alanı, Kuvayı Milliye Meydanı “iğne atsan yere düşmeyecek” biçimde hınca hınç doluydu...

CHP milletvekilleri, İstanbul’dan, Körfezin her yerinden, belediye başkanları, ilçe başkanları, halk buluşmasına katılmak üzere oradaydı. Hiç abartmadan paylaşayım; güneşin altında, bunaltıcı sıcakta o insanlar halaylar çekiyor, sloganlar atıyor, şarkılara, türkülere büyük bir coşkuyla katılıyorlardı...

Sahneye önce üretici Esma Ay geldi. Söyledikleri yürek yakıcıydı:

-Biz çiftçiydik, üreticiydik. Ancak hepsi bitti. Şimdilerde bahçe malzemesi satıyorum! Pazar yerine kadar mazotumuz yeterse şükrediyoruz... Ben kızımı zerzevat satarak okuttum şu anda işsiz, psikolojisi bozuldu. Bizlerin de öyle!

Sonra, 68 yaşındaki çiftçi Ali Duman aldı mikrofonu, açık açık anlattı:

-Tarlalarımız var, tapuları bizim; hayvanlarımız var, sahibi biziz. İnsanın kendi malına ihanet ettiği görülür mü? Bu işletmeleri en iyi şekilde yürütmek bizim görevimizdir. Şeker pancarı su isterse gece tarlada yatarız, hayvan rahatsızlanırsa gece ahırda sabahlarız. Ölünce bizim de canımızdan can gider. Bir yılın muhasebesini çıkardım. Bir yılda 60 ton süt üretmişim. Hayvan satmışım, kestirmişim, bir yılda 477 bin lira ciro yapmışım. 85 dönüm tarlama mısır, arpa, buğday ekmişim. Bana maliyeti 545 bin lira oldu. Bu ülkenin idarecilerine soruyorum: Ben enflasyonun altında ezilmemiş mi oluyorum?

Ardından Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden yeni mezun olmuş 24 yaşındaki Onur Arif Poyraz acı bir sesle az ve öz konuştu:

- Doğru sağlık politikalarının uygulandığı bir Türkiye istiyoruz. Milletimizin sağlığı için onurlu bir şekilde çalışmak istiyoruz. Ölmek değil, yaşatmak, bilimin ışığında tüm ülkeyi aydınlatmak istiyoruz.”

Geliyor gelmekte olan!


Tüm bu konuşmaları halkın arasında izleyen Kemal Kılıçdaroğlu aldı mikronu daha sonra. Ecevit’in “Ne ezilen ne ezen, insanca hakça bir düzen” sloganını tekrar bayraklaştıracaklarını anlattı. En çok şu sözleri beğendim:

-Türkiye’yi ikinci yüzyılında demokrasiyle taçlandıracağız. Her türlü düşünceye saygı istiyor musunuz, bize katılacaksınız. Kimse ötekileştirilmesin diyorsanız bize katılacaksınız. Bu ülkede beşli çetelerden, uyuşturucu baronlarından kurtulmak istiyor musunuz, bize katılacaksınız, ben defterlerini düreceğim. 

Halkın “değişim çığlığına” verilen güzel bir yanıttı. Yapabilecekler mi, insanın değer kazandığı, kadınların, gençlerin, çocukların acı çekmeden hayal kurabildiği bir düzen yaratabilecekler mi izleyeceğiz, göreceğiz, paylaşacağız...

Ben umutluyum; bu asil millet en iyisine layık ve bunu açıkça haykırıyorsa o zaman olacaklar belli demektir:

-Gidiyor gitmekte olan, geliyor gelmekte olan!