Korkusuz

Kod adı prenses

Kod adı prenses
Bugün 30 Mart...

Mahir Çayan ve 9 arkadaşı 30 Mart’ta Kızıldere’de öldürülmüştü.

O çatışmadan sağ kurtulan tek kişi Ertuğrul Kürkçü olmuştu.

Saklandıkları ev sarıldığında “teslim olun çağrılarına” Mahir Çayan “İlyas’ınızı da getirin” diye bağırdı.

Tüm anılarda/kitaplarda yazar.

Peki kimdi o İlyas?

Ölümle burun buruna gelmişken “onu da getirin” dediği kişi ne kadar önemli olabilirdi?

★★★

68 öğrenci kuşağı, dünyada esen özgürlük rüzgarlarıyla kendilerini bir anda eylemlerin içinde bulmuşlardı.

Olaylar o kadar ışık hızıyla gelişti ki...

Mahir Çayan, siyasallı bir öğrenci olarak 1970’de İçişleri Bakanı Sadi Koçaş’la mecliste konuşup tartışıyordu.

Tam bir yıl sonra ise...

Dünya tarihinin en büyük silahlı kaçırma eylemini yapan kişi olarak aranıyordu.

Her şey birkaç yıl içinde olup bitmişti yani.

Neyse...

Biz gelelim konumuza...

★★★

İlyas Aydın...

Trabzon doğumluydu.

Pilot yüzbaşıydı. Devre arkadaşı Orhan Savaşçı’nın etkisiyle “Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü”ne katıldı. (Bu arada Yüzbaşı Orhan Savaşçı, Mahir Çayan’ın kayınbiraderiydi.)

Ürkek ve çekingen bir yapısı vardı. Çok kolay paniğe kapılıyordu.

★★★

Kuruluşunu ilan etmeye hazırlanan THKP-C, İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Efrahim Elrom’u kaçırarak hem hapishanedeki Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının serbest bırakılmasını isteyecekler hem de örgüt olarak kuruluşlarını ilan etmiş olacaklardı.

Elrom’un kaçırılma eyleminin lojistik desteğini İlyas Aydın üstlendi.

Başkonsolosu kaçırdıktan sonra getirecekleri Nişantaşı Baytar Rasim Sokak’taki evi İlyas Aydın kiraladı. Örgüt arkadaşlarının yakalanma korkusu olmadan sokakta gezebilmeleri için subay elbiselerini hücre evine o getirdi. Ayrıca silah ve para desteği sağladı.

Örgüt içindeki kod adı “Prenses”ti.

★★★

İlyas Aydın ilerleyen günlerde Çayan’a ilginç bir bilgi verdi.

MİT kendisiyle temas kurmuştu. Yeni kurulan bu örgütün içinden kendilerine haber getirmesini istiyorlardı.

İlyas Aydın, bu ajanlık teklifini Mahir Çayan’la paylaştı.

Çayan oldukça soğukkanlıydı. “Onlara haber veriyormuş gibi yapıp bize bilgi getireceksen olur” dedi.

Bu durum örgüt içinde tartışma yarattı. Çayan ise rahattı. “Siz meraklanmayın, ben İlyas’ı biliyorum” dedi.

★★★

17 Mayıs 1971 de İsrail’in İstanbul Başkonsolusu Efrahim Elrom kaçırıldı.

22 Mayıs’ta da kaçırıldığı dairede ölü bulundu.

★★★

Ve “fırtına” operasyonu başladı.

Türkiye’de tam bir sürek avı başlatıldı. İstanbul başta olmak üzere tüm ülkede polis ve asker teyakkuza geçmiş, Mahir ve arkadaşlarını arıyorlardı.

Ama Mahir Çayan’ın o saate kadar poliste kaydı yoktu.

Polis, örgütün başındaki kişiyi tanımıyordu.

★★★

Elrom olayından tam 5 gün sonra...

Örgütün Halaskargazi Caddesi’ndeki karargah evi basıldı. İlyas evden çıkalı on dakika olmuştu.

Bu durum İlyas Aydın hakkında doğan ikinci büyük şüphe oldu.

★★★

1 Haziran günü Mahir ve Hüseyin Cevahir, Maltepe’de bir çatışmada yakalandılar. Cevahir ölü, Mahir yaralı ele geçti. İlyas Aydın ise ortalıkta yoktu. Ama kimliği tespit edilmişti. Artık askeri birliğine gidemiyordu.

Mahir Çayan mahkemede ilginç bir çıkış yaptı.

“Elrom’u, İlyas Aydın öldürdü” dedi.

Oysa ilk yakalandığındaki polis ifadesinde önce ben vurdum demiş, ardından çıktığı savcılıkta ise ölen arkadaşı Hüseyin Cevahir’in tetiği çektiğini söylemişti.

Elrom işi gittikçe karışıyordu.

★★★

İlyas Aydın o günlerde de örgüt faaliyetinden kopmadı. Ankara’ya geçti.

Çayan ve arkadaşlarının cezaevinden kaçışından sonra da hep Ankara’da bulundu. Örgütün hücre evlerinde kalıyordu. Son kaldığı yer Ali Başpınar’ın Keçiören’deki dükkanının bodrumuydu. Ama üzerinde hep bir şüphe bulutu dolaşıyordu.

Ulaş Bardakçı’nın ölüm haberi geldiğinde kendini tutamadı ağladı. Bir gün sonra ise, “Ben para bulmaya gidiyorum” diyerek dükkandan ayrıldı.

Ve örgütteki arkadaşlarıyla bağını kopardı.

Yıllarca anlatılan bir efsanedir. İlyas Aydın arandığı o zaman diliminde Genelkurmay’ın merdivenlerinde görülmüştü. Peki kim görmüştü?

Oğuzhan Müftüoğlu...!

Koray’ın öldürüldüğü gündü. Koray’la buluşacaktık. Taksiyle tam Genelkurmay’ın önünden geçerken, şöyle 15-20 metre kadar ileride o aslanlı merdivenlerin önündeki kaldırımın kenarında, ya karşıya geçmek için ya da taksi beklerken İlyas Aydın’ı gördüm. Onu görünce beni görmemesi için takside oturduğum yerde hafifçe eğilerek saklandım, önünden geçip gittik.

Bitmeyen Yolculuk / Oğuzhan Müftüoğlu Kitabı

Söyleşi : Adnan Bostancıoğlu

★★★

Müftüoğlu’nun da anlatımıyla da giderek büyüyen şüphe bulutunu Mahir Çayan sert bir emirle dağıttı.

“Prenses bir daha yanınıza gelirse işini bitirin!”

★★★

Artık ölüm emri verilmişti.

O günlerin tozu toprağı içerisinde kimse ayrıntısına inmek istemedi. Çayan’ın emrini kabul etti. Ama hakkında ölüm emri çıkartılmış İlyas Aydın ne yaptı dersiniz?

Malatya’ya gitti. Orada devrimcilerle buluştu ve Filistin’e geçti. Filistin’de faaliyet gösteren Türkiyeli devrimcilerin kampına gitti.

Sonun başlangıcı da orada başladı. Mahir ve 9 arkadaşı da Kızıldere’de öldürülmüştü. Çatışmadan önce Mahir çevresini kuşatan askeri birliklere şöyle bağırmıştı.

“MİT’çiler İlyas’ınızı da getirin!”

★★★

Türkiye’den gelen haberler “ajan” olduğunun ispatı sayıldı. Kampta sorguya alındı. Sorgulayan isim Teslim Töre’ydi.

Bu sorgu sonunda İlyas Aydın yaşamını kaybetti.

Ve bugüne kadar İlyas Aydın’ın ajan olduğu kabul edildi.

Oysa gerçek öyle miydi?

★★★

MİT’çi Mehmet Eymür şüpheli bir hali olduğunu ama MİT’çi olmadığını söylüyor. ‘Belki başka bir istihbarat örgütü olabilir’ diyor.

Genelkurmay’ın önünde onu son kez gören Oğuzhan Müftüoğlu ise ajan olduğuna kesinkes inanıyor.

O çıktıktan 10 dakika sonra basılan evde yakalan Necmi ve İlkay Demir ise...

 “Eğer biri şikayetçi olacaksa o biz olmalıyız. O evden ayrıldı ve ev basıldı. Ama biz onun ajan olmadığını çok iyi biliyoruz. Sadece korkak biriydi” diyorlar.

İlyas Aydın’ı ilk kez örgütleyen Orhan Savaşçı da hemen hemen aynı görüşteydi. Onun ajan olduğunu düşünmüyordu.

Teslim Töre ajan olduğundan emindi.

Büyük gazeteci Uğur Mumcu bile işin içinden çıkamamıştı.

Yazılarında İlyas Aydın ajan mı değil miydi diye soruyordu.