Kılıçdaroğlu’nu izlerken aklıma takılanlar...
TWİT ATINCA...
Yayın devam ederken, Habertürk’ün, iki ismi yayına bağlamasını eleştiren bir twit attım. Twit, kısa sürede önce 800 bin, ardından ise 1 milyon 110 bin okunma sayısına ulaştı. Bunun üzerine, doğal olarak, bir tartışma başladı. Tartışmanın büyümesi üzerine, Habertürk yönetiminden bir arkadaşım, bana mesaj yazarak, “Şentop ve Karaismailoğlu’nun yayına bağlanmak istediğini Kemal Bey’e ilettik. Kemal Bey de bağlanmalarını istedi” dedi.
Bu mesajın ardından Fatih Altaylı da twitimi isim vermeden okudu ve canlı yayında benzer sözleri söyledi. Kılıçdaroğlu da Altaylı’yı doğruladı. Ardından ise “Bizi Saray da izliyor. Saray da bağlansın” çıkışını yaptı.
DOĞRU OLAN BU ZATEN...
Ki; Kılıçdaroğlu’nun zaten en baştan beri söylemesi gereken buydu...
Zira; yayına bağlanan her iki isim de ‘atanmış’ oldukları için Kılıçdaroğlu’nun muhatabı değiller... Şentop seçilmiş gibi gözükse de özünde atanmış bir bürokrattır... Benim twitte dikkat çektiğim noktalardan biri de Kılıçdaroğlu’nun muhatabının AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğuydu.
Ben Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsam, TBMM Başkanı ve Ulaştırma Bakanı’nın yayına bağlanma teklifini kabul etmezdim. Bakanlar ve TBMM Başkanı Kılıçdaroğlu’na cevap vermeye çok meraklı iseler, TÜİK’in ve MEB’in kapıları ana muhalefet liderine neden kapatıldı?
Bu arada, Habertürk’ün tavrı, yeni bir tartışmayı da beraberinde getirecek. AKP Genel Başkanı Erdoğan Habertürk’e konuk olur bir CHP Genel Başkan Yardımcısı da yayına bağlanmak isterse, Habertürk hangi tavrı gösterecek?
Doğrusu bunu çok merak ediyorum...
Kılıçdaroğlu’nun cevap vermediği soru
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Fatih Altaylı’nın sunduğu programda, CHP, İYİ Parti, Gelecek, Deva, Saadet ve Demokrat Parti temsilcilerinin bir araya gelerek oluşturduğu Siyasi Partiler Kanun Taslağı’nı anlatırken, bir soruyu ise geçiştirmeyi tercih etti. Altaylı, “Milletvekillerinin liderler tarafından atandığını söylüyor ama siz de aynısını yapıyorsunuz. Neden ön seçim yapmıyorsunuz?” diye sordu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bu soruya tatmin edici bir cevap vermedi.
TERCİH MESELESİ...
Oysa ki; bir çıkış yaparak, AKP’ye “demokrasi dersi’’ verebilir, “Milletvekillerimizi de belediye başkanlarımızı da ÜYELERİMİZE seçtireceğiz. Dünya, demokrasi örneğine şahit olacak’’ diyebilirdi. Kılıçdaroğlu, bunu yapmak yerine, çok şikayet ettiği ama değiştirmeyi tercih etmediği “ATAMA” yöntemine devam edeceğini gösterdi. Kılıçdaroğlu’nun Abant’taki basına kapalı toplantıda bir vekilin “Tabanımız üyeye dayalı ön seçim istiyor’’ talebine de aynı yanıtı verdiği parti çevrelerinde biliniyor.
BAŞKANLIKTAN HERKES MEMNUN...
Partiler “Başkanlık’’ sisteminden muzdarip olduğunu söylüyor ama aslında hepsi aynı şekilde yönetiliyor. Türk partiler sistemi, AKP’nin de etkisiyle BAŞKANLIK modeline geçti. CHP’den HDP’ye, İYİ Parti’den Vatan’a dek tamamı Başkanlık modeliyle yönetiliyor. Kimse de bu durumdan şikayet etmiyor.
Demokrasiyi ara ki bulasın...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, milletvekillerinin talimatla “parmak kaldırması’’ndan şikayet ediyor ama “üyelerin” ön seçim yaparak milletvekili, belediye başkanı, belediye meclis üyelerini seçmesine de olanak vermiyor. Üstelik, Siyasi Partiler Kanunu, “üyeye dayalı ön seçim yapılması’’ gerektiğinin altını ısrarla çizerken... CHP’nin 1 milyon 300 bin üyesi, sadece oy ve aidat veriyor. Partinin hiçbir yönetim mekanizmasına katılamıyor. Çünkü parti yönetimi, üyelerin doğru kişileri seçebileceğine inanmıyor.
Aynı hastalık ne yazık ki; İYİ Parti’ye de sirayet etti. İYİ Parti’nin 500 bin üyesi oldu ama bu 500 bin kişi hiçbir vekil adayını belirleyemeyecek. Kimin vekil olup olmayacağına Meral Akşener tek başına karar verecek. 6 partinin bir araya gelerek oluşturduğu taslakta “ön seçim’’in esamesi bile okunmuyor.
Demokrasimiz açısından ne hazin ve acınası bir durum...
ALTERNATİF OLMANIN YOLU...
Milletvekilliği görevim süresince kavgasını çok verdiğim bu konuya ilişkin ayrıntılı bir yazıyı daha sonra kaleme alacağım. Ancak konu cumartesi gecesi Habertürk’te yeniden gündeme gelince, görüşlerimi genel olarak ifade etmek istedim.
Milletvekilliği görevim bitip mesleğime dönünce hem siyaset dünyasını hem de parlamentoyu “dışarıdan’’ daha iyi gözlemleme şansına sahip oldum.
Gördüğüm o ki; muhalefet partileri inandırıcı ve alternatif olmak istiyorsa, parti üyelerini siyasete katabilmeli ve özgüvenli vekiller seçtirmelidir.
Ancak ne yazık ki; hiçbir genel başkan, böyle bir profilin siyasette var olmasını istemiyor. Güya partilerin genel başkanları “Başkanlık’’ sisteminden yakınıyor ama tüm partiler “Başkanlık’’ sistemi ile yönetiliyor. Kimse de bunun değişmesine izin vermiyor.
Muhalefetin bunca krize rağmen neden alternatif olamadığı ve sıçrama yapamadığının sebeplerini biraz da buralarda aramak gerekiyor. Alternatif olabilmenin yolu, fark yaratabilmekten geçer...