Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Kemal Bey ve Millet İttifakı için asıl tehlike

Uluslararası ve ekonomi politikalar:

Gerçeklik üzerine bina edilir...

Bu konularda karar verici olabilmek için:

İktidarda olmak şart...

İktidarda olabilmenin yolu ise:

Seçimlerden geçer...



Her ne kadar siyaset bilimcileri “seçmen davranışları” bilimini tek bir isim altında toplamışlarsa da...

“Seçmen davranışı” dedikleri şey aslında:

Farklı seçmenlerin davranışlarını anlatır...



Hayat bana Türkiye’de:

2 tip seçmen davranışı olduğunu bizzat yaşayarak öğretti...



Bu arada canlarım hemen bir durum tespiti yapayım:

Gelişmiş dünya ülkelerinde “sağcılık/solculuk” gibi ideolojik kavramlar kalmadı...

Türkiye’mizde ise...

Sağcı ve solcu seçmen kitleleri hem de çok etkin olarak...

Hatta:

İktidarı tayin edecek kadar çok var...





Neden bu konuda da gelişmiş Batı ülkelerinden geriyiz?..

Din, mezhep, ırk, gelenek, görenek, örf ve âdetlerimize...

Batılılardan çok daha fazla bağlı olduğumuz için...



Sağcı seçmen ile solcu seçmen oranı ise 1977 erken seçimleri hariç hiç değişmedi:

%65 sağcı (Muhafazakâr) seçmen...

%35 solcu (Muhafazakâr) seçmen...



Sağcı seçmenin tamamı asla merkez sağcı seçmen olmadığı gibi...

Solcu seçmenin tamamı da merkez solcu seçmen değil...

Sağda siyahın en koyusundan en açık griye kadar renkler olduğu gibi...

Solda da kırmızının en kızılından en açık pembesine kadar seçmen kitleleri var...



Bir de...

Bu sağ ve sol renklerin içinde sık sık...

Konjonktüre göre renk değiştirenler var...

Ama...

Bunlar:

Aynı ana renk içinde renk değiştirenler...



Sağcı seçmenlerin en açık griye yakın olanları...

Ki bunlar sağcı seçmen kitlelerinin yaklaşık %90’ını oluştururlar...

Seçimlerde ideolojik oy kullanmaz...

İktidara en yakın sağcı parti hangisiyse...

Onu tercih ederler...

Kalan %10’luk kitle ise:

“Öldür Allah ideolojimden dönmem abi” diyenlerdir...



Solcu seçmenler için de bu durum aynen geçerlidir...

Ancak...

Solcu seçmenin en açık pembe olanları...

%35’lik kitlenin ancak %70’ini oluştururken...

Yüzde 30’unu ise...

Yelpazenin koyu, hatta kızıl kırmızıya doğru giden kesimi oluşturur...



En açık gri renge bürünmüş sağcı seçmen kitlesi...

Seçim kazanıp...

Kişisel çıkarlarını gerçekleştirme hesabı yaparken...

En koyu siyah renkli olanlar ise...

Seçim kazanmaktan önce...

İdeolojilerinden taviz vermemiş:

“Yiğit” seçmen olarak tanımlanmak isterler...



Keza...

Solda da en açık pembe olanlar iktidar olup...

İktidar olma potansiyeli olan solumsu partiye oy verirken...

Koyu kırmızı ve hatta kızıl renge çalanlar için ise...

Önemli olan seçim kazanmak değildir...



Onlar tıpkı...

Radikal Sünni Müslümanların mezheplerinden taviz vermedikleri gibi:

Marksizm’den...

Leninizm’den...

Stalinizm’den...

Ve...

Maoizm’den ödün vermezler...



Bakın mevcut partilere...

Merkez sağdan...

Yani ideolojik olmayan sağdan tek bir parti bile yok ayakta kalan...

Hem de o merkez partiler uzun dönemler ülkeyi yönettikleri halde...



Neden yok o eski merkez partiler?..

Seçmenleri onların iktidar olamayacaklarını bildiği için yok...

İdeolojik (Sağ ya da sol fark etmez) partiler ise...

Neredeyse iktidar yüzü görmemiş partilerdir...



CHP’nin %30’u geçtiği seçimlere dönün bakın...

Ecevit’in partiyi:

“Ortanın solu Moskova yolu” söyleminden...

Tam da merkez sola çektiği...

Kürsüye her çıkışında “Allah kısmet ederse” dediği...

Konuşmasının sonunda kendisini dinleyenleri Allah’a emanet ettiği 1977 seçimleridir...



Sözümün özü canlarım...

14 Mayıs’taki seçimde Kemal Bey ve Millet İttifakı için tehlike sağdaki (DEVA- Gelecek- Saadet ve Demokrat Parti) seçmenler değil...

CHP’li ve soldaki diğer ideolojik seçmenlerdir...



14 Mayıs seçimleri...

Kökten laikçi...

Ve...

Sağın her türünden nefret eden CHP’li iyi niyetli seçmenler için bir tür sınav olacak...

Ya, sağa duydukları nefret ve öfke nedeniyle Erdoğan’ı 5 yıl daha iktidarda tutacaklar...

Ya da: Tertemiz...

Pırıl pırıl...

Dürüst...

Çalmamış, çaldırmamış Kemal Bey’i cumhurbaşkanlığı makamına taşıyacaklar...





Kararları:

Atatürk ve arkadaşlarının hepimize emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ya payidar kılacak...

Ya da:

Tahrip etmek üzere olanlara teslim edecek...

En değerli bayram


Tüm millî bayramlarımız hem değerli hem önemlidir ancak...

En büyük bayramımız:

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mızdır...

Çünkü...



Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin Kâbesi Türkiye Büyük Millet Meclisi:

23 Nisan 1920’de açıldı...

Ulusal egemenliğimiz o gün o yüce parlamentoda kuruldu...

Ve o gün...

Geçmişe değil...

Geleceğe...

Yani: Çocuklarımıza emanet edildi...

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mız kutlu olsun canlarım...

Ramazan ve bayram


Nasrettin Hoca iftar yemeğine davetli olduğu eve gider, sofranın başına kurulur...

Ezan okunmasını beklerken bir ara ev sahibi:

“Mübarek ramazan keşke yılda iki kere gelse” der...

Hoca’nın açlıktan zaten nevri dönmüş...

Ev sahibi de olsa...

Bu münasebetsiz ve samimiyetsiz adamın ağzının payını vermek ister:

“Be mübarek adam” der... “madem ramazanı bu kadar seversin de neden gider gitmez daha bayram edersin...”.

Alkışlar




Erdoğan’ın “bedava doğalgaz” müjdesinin ardından açıklama yapan Kılıçdaroğlu şöyle dedi:

“Sayın Erdoğan’ın Devletimiz adına verdiği taahhütleri; devamlılık esasıyla mutlaka yerine getireceğim...”.



Alkışlarım:

Partizanlık yapmak yerine...

Devlet adamlığı örneği sergileyen:

Kılıçdaroğlu için...

Önceliğimiz


İnsani gelişmişliğini tamamlamış ülkelerde...

Neyin iyi?..

Neyin kötü?..

Olduğuna...

Çoğunluk değil...

Halkın vicdanı karar verir...



O nedenle bizim de öncelikli hedefimiz:

Halkın vicdanı olmalı...

Dünün tweeti


Cem Şenyayla

@cemsenyayla

Kafayı yememek mümkün değil!

3 gün boyunca halkı sahipsiz bırakanlara, dağıtması gereken çadırı satanlara, askeri sahaya indirmeyenlere tek bir soru soramayanlar Kılıçdaroğlu’na “Millet enkazın altındayken neredeydin?” diye soruyorlar.

Çıldırmamak elde değil! #Adıyaman