Korkusuz
Ümit Zileli

Kaderimiz kendi ülkemizde ırgat olmak değildir!

Benim kafam iyice karıştı dostlar!..

Bir yerde bir yanlış, hem de fena halde bir yanlış var ama nerede?..  Şu habere bakın:

-İngiltere, Rus Gazprom şirketinin ülkedeki en büyük gaz sağlayıcı Centrica’yı devralmasını önlemek için ülkedeki satınalma sistemini değiştirmeyi düşünüyor. Ticaret ve Endüstri Bakanı Alan Johnson, “stratejik” olarak nitelenen enerji şirketinin Rus Gazprom’a satışının engellenmesi için yeni yasa hazırlığı başlattı.

Nasıl, sizin de kafanız karıştı değil mi?!.. Neymiş; Rus şirketi İngiliz enerji şirketini satın almak için teklif vermiş, başta Ticaret Bakanı olmak üzere İngiliz milleti ayağa kalkmış!. Neden?. Çünkü şirket stratejikmiş!!!

Peki, hani ya liberalizm?

Hani devletin küçülmesi? Hani “babalar gibi” satış? Türkiye en değerli varlıklarını peşkeş pardon özelleştirme adı altında ele güne ikram ettiğinde sırtını sıvazlayıp “işte piyasa ekonomisi budur” nutukları çekenler, kendileri söz konusu olduğunda niçin en koyusundan “devletçi” kesiliyor acaba?.

En stratejik alanlardan biri kabul edilen iletişim alanında, milyonlarca aboneye sahip Telsim’i İngiliz Vodafone şirketi satın almamış mıydı?!..

Batılı dostlarımız bunu hep yapıyor!..

Geçen yıl Çin, ABD’de orta büyüklükte bir enerji firmasını almaya kalkınca liberalizmin sarsılmaz kalesi Amerika ayağa kalktı!.. Gerekçe neydi?. Satılacak şirket “stratejik”ti, güvenlik gerekçesiyle yabancıya satılamazdı!..

Fransa’nın süt-yoğurt firması Danone, bir Amerikan şirketine satılacak diye Fransız halkı ayaklandı!.. Stratejik olması bir yana, eninde sonunda bir yoğurt firması olan Danone’nin satılmasına Chirac, “O bizim milli gururumuz” sözleriyle karşı çıktı...

Peki, bizim gururumuz yok mu?..

Yazılarını çok özlediğim namuslu bir kalemin kehaneti!


Dünyanın namuslu ekonomi uzmanları çok uzun yıllardır emperyalizmin bu çok basit ve bir o kadar da çirkin oyununu, gayet anlaşılır bir şekilde açıklıyorlar....

Gelişmiş ülkeler bu gelişmelerini kendi sanayilerini, tarımlarını gümrük duvarları ve kotalarla koruyarak sağladılar. Ama aynı ülkeler, gelişmekte olan ülkelere “piyasa ekonomisi” yoluyla sızarak henüz zayıf durumdaki sanayileri, tarımı, bankacılık sistemini, işletmeleri silindir gibi eziyor ve özelleştirme adı altında ülkelerin tüm zenginliklerine kayıtsız şartsız el koyuyorlar...

İşte gerçek bu!..

O namuslu ekonomi uzmanlarından biri olan Güngör Uras, yıllar önce Milliyet gazetesindeki köşesine yazdığı, yüreğimi kanatan yazısında başımıza gelecekleri yani sonumuzu şöyle anlatıyordu:

Kamunun elinde ne var ne yok sattık... Şimdi gayrimenkulleri satıyoruz. Özel sektör, elinde ne var ne yok yabancılara satmaya hazır. Biz Türk insanı olarak nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz? Osmanlı’nın son dönemini anlatanlar bize derlerdi ki: “Ülkede sanayi ve ticaret tamamen yabancıların elindeydi. Türkler sadece yabancıların yanında ırgat olarak çalışırlardı...

Uras, geçtiğimiz yıllarda ülkelerinde hekimlik, öğretmenlik, mühendislik yapan çok sayıda Filipinli, Moldovalı, Bulgar vatandaşının 150- 200 dolara Türkiye dahil bir çok ülkede en ağır işlerde çalıştığını ama ekonomileri düzelmeye başladığı için artık ülkelerine döndüklerini anlattıktan sonra şu çağrıda bulunuyordu:

Sayın vatandaşlarım... Sayın halkım...Bu ülkede artık Türk insanının yapacağı iş kalmaz oluyor... Yavaş yavaş az buçuk İngilizce öğrenmeye ve bavullarınızı hazırlamaya başlayınız... Dünya pazarında  Filipinlilerin, Bulgarların, Moldovalıların bıraktığı işleri yapmak bize düşecek...Cidde havaalanının helalarını 150 dolar maaşa temizlemeye bizim bankacılarımız, avukatlarımız, doktorlarımız, bizim halkımız talip olacak. Buna mecbur olacak!..

İşte sonumuz, kendi ülkemizde ırgat olmak... Utanmaz mısınız?!.

O utanılası durumları bile geride bıraktık!..


Güngör Uras bugünleri göremedi, sonsuzluğa karıştı...

Bugün yaşasaydı, iktidarın, örneğin “Tank Palet Fabrikası”nı 50 milyon dolarlık modernleştirme yapılacak diye Katar ordusu ortaklı bir özel şirkete, sözleşmesini dahi saklayarak peşkeş çekişine tanıklık etseydi ne yazardı acaba?!.

Yukarıdaki yazı yaklaşık 16 yıl önce kaleme alındı, iktidar henüz dördüncü yılını sürüyordu; içinde yaşadığımız o yıllarda neler yapıldığını, milli varlıkların nasıl hallaç pamuğu gibi savrulduğunu, “babalar gibi” satıldığını göremiyor, anlayamıyordu toplum!..

Bugün, elimizde satılacak pek bir şey de kalmadı; Cumhurbaşkanlığına bağlanan Varlık Fonu’nun, Vakıflar Bankası’nın yüzde 58 küsurunu Maliye Bakanlığı’na devrettiği günlerden geçiyoruz!.. Ne sanayimiz kalıyor, ne tarımımız kaldı ne hayvancılığımız...

Geldiğimiz noktada Marmara Denizi’ni bile satışa çıkaracak denli düşkünleştik!

Doktorlarımız, sağlıkçılarımız içleri kan ağlayarak, kamu hastanelerinde yıllardır büyük emek verdikleri işlerinden ayrılıp özel hastanelere ya da yurtdışına gitmek zorunda kalıyorlar.

Saray ise yıllardır meydanlarda verdiği “özlük hakları” sözlerini bir çırpıda silip atarak şöyle sesleniyor:

-Giderlerse gitsinler!

Gidenlerin yerini nasıl dolduracağını bile düşünmüş AKP’li, Cumhurbaşkanı; tıp fakültelerinden yeni mezun olan genç doktorlarla! Kaç defa yazdım bu köşede, “Şu danışmanlarınızı değiştirin” diye, neyle beslenir, ne yer, ne içer bunlar?!.

Yetenekli gençlerimiz, varlıklı kesimler öbek öbek kaçıyorlar ülkeden; yıllardan beri ülkeyi terk edenlerin sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor. Yerlerini Suriyeli, Afganlı, Sudanlı mülteciler dolduruyor... İşsizlik oranı gençlerde yüzde 40’lara dayandı...

Ancak, ne olursa olsun, kendi ülkemizde ırgat olmak değildir kaderimiz. On milyonlar bu planı bozacak...

-Bizi bu kadere mahkum etmek isteyenler gidecek!