DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Diyarbakır’da yaptığı konuşmada MHP’nin öncülüğünde başlayan İmralı görüşmelerine değinerek, “Barış inşaa edilmezse, her yer Gazze’ye dönüşecek” demiş... Dün de gelen tepkilerden korkmuş olmalı ki, “Sözlerim amacından saptırıldı” diye geri adım atmış...

Ne diyordu Bahçeli?

“PKK hiçbir şart öne sürmeden lağvedilecek. Öcalan bunu ilan edecek... Böylece toplumsal barış sağlanacak.”

Alın size “toplumsal barış...”

★★★

Düne kadar süngüleri düşük bir şekilde dolaşan DEM Partililerin biti, bu sürecin başlamasından sonra tekrar kanlandı. Ekranlarda, meydanlarda hep onlar!

Baksanıza geri adım atmak zorunda kalsalar bile, yeniden açık açık tehdit etmeye başladılar: “Her yer Gazze’ye dönüşecek...”

Dikkat edin, “Dönüşür” falan da demiyor hanfendi; olup biteceklerden son derece emin bir ifadeyle konuşuyor:

“Dönüşecek...”

Açık açık gözdağı veriyor!

★★★

Peki Tülay Hanım bu cesareti nereden alıyor?

Devlet Bahçeli’ye bu süreci başlatma “tavsiyesi”ni kim verdiyse, şüphesiz aynı güçten... Hadi; açık açık yazayım: PKK’nın uzantısını Suriye’de destekleyen, ağır silahlarla donatan ve semirten Amerika Birleşik Devletleri’nden...

Adına da “barış” diyorlar!

Yakın zamana kadar gerek Devlet Bahçeli, gerekse Recep Tayyip Erdoğan ne diyordu?

“Teröristle pazarlık, terör örgütüyle barış olmaz! Terörle müzakere değil, mücadele edilir!”

Peki; İmralı’yı devreye sokarak pazarlığı bizzat siz başlatmadınız mı abiler?

Çürüyen, kimse tarafından umursanmayan bir “atığı”, siz “geri dönüşüm”e sokarak yeniden “değerli” kılmaya çalışmıyor musunuz?

★★★

Hepimiz biliyoruz ki, Devlet Bey’in öncülük ettiği bu hareketin tek amacı var:

DEM’li milletvekillerinin desteğini alarak Anayasa’yı değiştirmek ve Erdoğan’ı bir kez daha cumhurbaşkanı seçtirmek...

Hatırlarsınız; AKP’nin ciddi kan kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimlerinde, bu partinin 13 yıllık iktidarına son verme ihtimali doğmuştu. Ancak Devlet Bahçeli, “Öldürseniz HDP ile yan yana gelmem. Aynı şeye evet demem” diyerek, seçimlerin yenilenmesinin önünü açmış ve AKP’nin iktidarda kalmasını sağlamıştı.

Şimdi ise tam tersini yapıyor: AKP iktidarını biraz daha uzatmak için bu kez HDP’nin devamı DEM’in kolundan çıkmıyor!

★★★

Ben hakim ya da savcı değilim, kimseyi vatan hainliğiyle falan suçlamam!

Burada var olan tek “ihanet”, siyasi ihanettir.

Devlet Bahçeli dün öyle, bugün böyle diyerek Türk siyasetini olağan rotasından çıkarıyor ve suları tersten akıtıyor. Ama unuttuğu bir şey var:

O sular, gün gelir önce partisini siler süpürür.

Tabii; o güne kadar Tülay Hatimoğulları’nın dediği olmaz ve “Her yer Gazze’ye dönüşmezse...”

İKİ FARKLI DİL

Diyarbakır’da ve Ankara’da iki farklı dil kullanılıyor. Kürtçe’den ve Türkçe’den değil siyaset dilinden söz ediyorum:

DEM Partili ve AKP’li siyasetçiler Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da başka, Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de başka konuşuyor...

DEM’liler Ankara’da barış güvercini, Doğu ve Güneydoğu’da ise savaşan şahin oluyor.

AKP’liler ise tam tersi:

Doğu ve Güneydoğu’da barış güvercini, Ankara’da savaşan şahin! 

Çünkü tabanlarından böyle destek aldıklarını sanıyorlar.

Bu yüzden de en son Tülay Hatimoğulları örneğinde olduğu gibi bir yerde söylediklerini, diğer yere gelince yalanlamak zorunda kalıyorlar!

Oysa bir ortası olmalı... Bölmeden, ayrıştırmadan, tehdit etmeden, sadece kucaklayarak!

Bütün partiler bu gerçeği keşfetse, ne güzel olacak!

GÜNÜN SORUSU

İddialara göre MHP, bebek katilini affa bile gerek kalmadan İmralı’dan çıkartıp ev hapsine aldırmanın yolunu bulmuş. Bunun için daha bir kaç gün önce İmralı’ya giden DEM heyeti üyelerinin “Sağlığı çok iyi” dediği teröristbaşının, hastane raporuyla “ağır hasta” olarak gösterilmesi yetecekmiş... Sorum tıp camiasına:

Ergenekon ve Balyoz kumpasları sırasında yurtsever komutanlara, rektörlere vermediğiniz o raporu, turp gibi sağlıklı teröristbaşına verirseniz... Size doktor demeye nasıl devam edeceğiz?

DİRENEN KAZANDI

Tam 172 gündür haklarını almak için direnen 146 Polonez işçisi sonunda kazandı. 

Dün sağlanan anlaşma ile işten çıkarılan işçilerin tüm hakları garanti altına alındı.

İşveren, işçilerin kıdem ve ihbar tazminatları ile boşta geçen süredeki tüm haklarını vermeyi kabul etti.

Böylece fabrika önünde ve Çatalca Adliyesi’nde direnen ve açlık grevine başlayan işçiler amaçlarına ulaştı.

İşte; bu kadar basit!

Birleşeceksin ve hakkını kimseye yedirmemek için kararlı olacaksın!

Bu direnişleriyle Türkiye İşçi Sınıfı tarihine önemli bir not düşen Polonez işçilerini yürekten kutluyorum.