Adını, nerede yaşadığını bilmiyorum. Televizyonda izledim:
Seksen yaşında olduğunu söyleyen bir kadına, “Emekli aylığı ne kadar olmalı?” diye sordu muhabir...
“En azından 25 bin lira olmalı” diye yanıt verdi 80 yaşında olduğunu söyleyen kadın.
“25 bin olmalı ki, iki emekli ancak geçinebilsin. Yani ancak rahatlar. Tek emekli ise ancak yeter.”
Cumhurbaşkanı’nın bu yılı emekli yılı ilan ettiğini hatırlattı bu kez muhabir, “Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?” dedi.
Kadıncağızın yüzündeki gülümseme yerini hüzne bıraktı ve bakışlarını kaçırarak, “Konuşmak istemiyorum” diye yanıt verdi önce. Belli ki başına bir şey gelmesinden korkuyordu. Haksız da değildi. Kim bilir, belki de 19 yaşındaki Dilruba’nın bir sokak röportajı nedeniyle yaşadıklarını anımsamıştı. Sonra sabır taşı çatlamış olmalı ki birden bire; “Olmadı işte! Sürünüyoruz” deyiverdi.
Çatlayan sesine aldırmadı; elindeki çantadan bir şeyler çıkartarak kameraya göstermeye çalıştı. Sonra çorap söküğü gibi geldi gerisi:
“Torunumun içeceği suyu ve yiyeceği sandviçi evden koydum. Dışarıdan yemeye gücümüz yetmiyor. Ben de isterdim...”
Gözlerinden yaşlar akmaya başladı:
“Dün Sultanahmet’e gittik. 220 lira para verdim, köfte ekmek aldım ben ona. Ama bugün alamayacağım. O yüzden evden koydum yiyeceği ekmeği. Şimdi de Eminönü’nü gezdiriyorum. Zaten beş gün annesi çalışır, kiradalar. Ablası işletmeyi okudu. Bu da okuyor 4’e gidiyor...”
★★★
Bu teyze dün bütün Türkiye’yi ağlattı.
Peki; bizi yönetenler ve yönetemeyenler o sırada ne yapıyordu biliyor musunuz?
Belediyelerin düzenlediği konserlerin paralarını tartışıyorlardı ve “Kim daha çok harcadı?” diye kapışıyorlardı.
Yoksul teyzeler, aç çocuklar, ayakkabısı delik milyonlar umurlarında bile değildi.
Onlar için bir “horoz dövüşü”nden ibaretti her şey ve...
Her iki taraf da horozluklarını ispat etmenin derdine düşmüştü!
Nineler ve torunlar ise...
Neyse!
Tencere dibin kara!
TBMM Plan Ve Bütçe Komisyonu’nda Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi görüşülürken, CHP’li milletvekilleri öğrencilere verilen kumanyaların kesilmesini protesto etmiş.
Yanlarında getirdikleri kumanyaları göstererek öğrencilerin aç olduğunu söylemişler.
Sen misin bunu yapan?
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin de konuyla ilgili bir açıklama yapacağına işi sidik yarışına bağlamış:
“Siz kumanya getirmişsiniz ya; CHP’li belediyeler de konserlere ayırdıkları paraları getirsin. Ayrıca önce İzmir Körfezi’ni temizleyin. Kokuyor İzmir.”
Hoppala...
Ne alakası var?
Konserler konusunda senin partinin sabıkası daha azsa; eleştir...
İzmir Körfezi’ni de eleştir.
Ama önce sana anlatılan sorunu çöz...
Ben seni eleştireceğim; sen hatadan döneceksin.
Sen beni eleştireceksin; ben de doğruyu göreceğim.
Ama bunu bir “Tencere dibin kara, seninki benden kara” yarışına, yani bir tür “ödeşme” yöntemine dönüştürürsek hiçbir sorundan kurtulamayız.
Bir insanın kendisini böyle savunması, suçu kabul etmesi anlamına gelir.
Bu bakanlar siyasetçi değil, bürokrat oldukları için çok acemiler...
Cumhurbaşkanı çok yakında bunlara konuşma yasağı getirirse şaşırmayın!
GÜNÜN SORUSU
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, üç bakanlığa “CHP’li belediyeleri denetleyin ve suç bulun. Bulamazsanız uydurun” talimatı verildiğini söyledi. Sorum kendisine:
Sizin de gölge bakanlarınız var. Onlar neden ortalık bu haldeyken iktidarın bir tane bile “suç”unu bulamıyor? Neden hiç köşeye sıkıştırmıyorsunuz da sıkışan hep siz oluyorsunuz?
Mezarınıza beton!
Cengiz Holding şimdi de Çanakkale’nin Bayramiç ilçesine bağlı Hacıbekirler Köyü’nde bulunan bakır madeni için Kazdağları’na beton dökmeye başladı.
Ülkemizin “akciğeri” olan, kanser hastalarına şifa dağıtan, bilim insanları tarafından “doğal oksijen çadırı” olarak tanımlanan Kazdağları’na beton dökmek, vatana değil, insanlığa ve gelecek kuşaklara ihanetin daniskasıdır.
Para için bunu yapanlara bir çift sözüm var:
Elbet siz de bir gün ölecek ve kestiğiniz ağaçlardan yapılan tabutlara konulup, beton döktüğünüz toprağa verileceksiniz...
Size söz:
Madem betonu bu kadar seviyorsunuz; o zaman biz de sizin mezarlarınıza beton dökeceğiz...
Dökeceğiz ki... Bir daha çıkmayın!