Korkusuz
Can Ataklı

Faizler neden düşürülmüyor?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Faizler neden düşürülmüyor?


Öncelikli merakım şu: O gece ne oldu?

Diyeceksiniz ki, “O gece ne?

Gerçi anlamışsınızdır, o geceden kastım geçtiğimiz cuma gecesi.

Hani hem İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edildiği hem de Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alındığı gece.

Yaşanılan sıradan bir olay değil.

Çünkü her ikisinin de çok ciddi sonuçlar doğuracağını tahmin etmek için çok akıllı, zeki olmaya gerek yok. Bir ülkede merkez bankası başkanı gecenin yarısında görevden alınırsa para piyasalarında hareketlenme olur.

Ekonomisi güçlü medeni ülkelerde bu tür gelişmelere tepki çok sert olmaz, ki zaten medeni ülkelerde böyle bir gece yarısı ataması olmaz, bizim gibi çadır devleti gibi yönetilen ülkelerde tepkinin sert olacağını herkes bilir.

Nitekim daha karar alınır alınmaz döviz hareketlendi, sabaha karşı çok yükseldi, ancak hafta başında yeni bir fiyata oturduğunda Türkiye yüzde 10 daha fakirleşmişti.

Aynı anda bir de üstüne, İstanbul Sözleşmesi gibi Avrupa’da da hassasiyetle korunan bir sözleşmenin iptalinin de iç ve dış tepkilerinin olacağı kesindir.

Peki saray bir gecede bu iki kararı birden neden aldı?

O gece ne oldu?

Erdoğan birden öfkeye mi kapıldı?

Bu sadece bir güç gösterisi miydi yoksa istemsiz biçimde alınan iki karar mıydı?

Bunu bilmem mümkün değil.

O gece yanında olanların kim olduklarını da bilmiyorum.

Henüz kendi özel kaynaklarımdan da bir bilgi gelmedi.

Ancak gelişmeleri saray açısından izleyince ortada bir gariplik olduğu konusunda kanaat oluştu zihnimde.

Merkez Bankası Başkanı, görevden alınmadan bir gün önce faizleri iki puan artırdı. Piyasa yüzde birlik bir artış bekliyormuş.

Yani öyle ya da böyle bir faiz artışı olacağı biliniyor.

Yani bir yerine iki puan artması mı büyük öfke yarattı?

Yeni Şafak ve Sabah, faiz artırımından iki gün önce “Faizler düşürülmeli yoksa ekonomi kötü olacak, kimse yatırım yapamıyor” diye yayın yaptı.

Erdoğan, Merkez’in başına Yeni Şafak’ın bir yazarını getirdi.

Bu durumda ne beklersiniz; Yeni başkan gelir gelmez faizleri düşüreceğini açıklar. Hiçbir şey yapmasa bile bir gün önce yükseltilen faizleri en azından eski yerine çeker ve yeni önlemlerle bunun daha da düşeceğini söyler.

Oysa yeni başkan bırakın böyle bir şey söylemeyi, tam tersine piyasalara güven verileceğini söyledi bazı gazetecilere. Ayrıca yeni başkana kalmadan sarayın adamları piyasaya yönelik açıklamalar yaptılar.

Örneğin Maliye Bakanı apar topar, “Serbest piyasa mekanizmasından herhangi bir taviz kesinlikle söz konusu olmayacak, liberal kambiyo rejiminin uygulanmasına kararlılıkla devam edilecektir” dedi. Sarayın ekonomiye bakan ismi Nurettin Canikli de Maliye Bakanı ile eş zamanlı olarak, “Uyguladığımız enflasyonda düşüşü önceliklendiren makro politika çerçevesi enflasyonda kalıcı düşüş sağlanana kadar kararlılıkla sürecek. Bundan sonra da piyasa kurallarının ve sermaye hareketlerindeki liberalizasyonun kararlılıkla uygulanması kırmızı çizgiler olmaya devam edecektir” açıklaması yaptı.

Yine sarayın uzun süredir ortalıkta pek görünmeyen “dolar uzmanı!” Yiğit Bulut da konuştu.

Şöyle dedi; “Sayın Merkez Bankası Başkanımızdan da aldığım bilgi; bir kere daha doğrulattım. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı sıfatı ile söylüyorum. Bütün piyasa bunu bilsin. Herhangi bir olağanüstü adım-hareket olmadı, olmayacak. Bu bağlamda yapılan bütün spekülasyonlar tamamen yalan üzerine kurulmuştur. Kesinlikle; Merkez Bankası’nın olağanüstü bir toplantı ile herhangi bir müdahalesi, olağan dışı bir kararı söz konusu değildir.”

İşin özeti; Faizler düşürülmeyecek, en azından şimdilik döviz fiyatlarına müdahale edilmeyecek.

Peki nereye varır bu?

Ya IMF kapısına gidilir ya yüksek devalüasyon yapılır ya da “Abbas” durumu doğar.

KOMİK

Dişli kırıldı bir kere, makineye yağ koymakla çalışmaz artık


Çok sıkı okurlarımdan Muhlis Bey göndermiş.

Tam da şu birkaç günde yaşadıklarımızı anlatıyor.

Buyun okuyun;

Makinenin grup dişlisi kırıksa, makinenin yağını istediğiniz kadar değiştirin.

Merkez Bankası başkanları Çetinkaya ve Uysal gitti. Damat Berat gitti. Sıra tekrar Merkez Bankası’na geldi, Neci Ağbal da gitti. TÜİK başkanları bir bir gidiyor. AKP Genel Kurulu öncesi ya da sonrası, bazı bakanların değişmesi bekleniyor.

Velhasılıkelam, ha babam birileri gidiyor birileri geliyor. Bu iş dişi kırılmış makineye yağ koymaya benziyor.

“Dişli” kırık dururken nasıl makinenin yağının değiştirilmesi bir işe yaramazsa, sarayın yaptığı bu değişiklikler de işe yaramaz.

BUNU YAZMAK GEREK

Belki de “olağanüstü hal” düşünüyorlardı


Bundan bir ay kadar önce yazmıştım, televizyonda da anlatmıştım.

Şöyle demiştim; “Erdoğan punduna getirip olağanüstü hal ilan edebilir, ondan sonra işi kolay, muhalefetin her türlüsünden kurtulur ve baskın seçime gider.”

Son birkaç günde yaptıkları ile aslında bir olağanüstü hal koşulu oluşturmaya çalıştılar sanki.

Çünkü atılan her adım toplumdaki birçok kesimin sinir uçlarıyla oynamaya yönelikti.

HDP’yi kapatma kararı verdi saray ve Yargıtay harekete geçti hemen.

HDP’ye oy verenlerle bazı sol grupların protesto gösterileri yapacağı sanıldı belki.

Ama olmadı.

İstanbul Sözleşmesi’nin iptali ile büyük kalabalıkların eyleme kalkışacağı düşünüldü sanki.

Ama olmadı.

Gezi Parkı durup dururken vakıflara verildi, Erdoğan, Topçu Kışlası’ndan söz etti, Gezicilerin hemen Taksim’e akın edeceği ihtimali konuşuldu muhtemelen.

Ama olmadı.

HDP’ye kapatma yetmedi, bir HDP’li milletvekilini Meclis’ten almak için 100 kişilik polis ekibi içeri sokuldu, gözaltı yapıldı, HDP’lilerin şiddetli tepki göstereceği umut edildi gibi geldi bana.

Ama olmadı.

Sonuçta saray belki olağanüstü hal ilan edip rahatlamak için elinden geleni yaptı ama muhalefetin sağduyusu bunu engelledi.

Millet sokaklara dökülmüyor.

Saray asıl bundan korksun.

Millet bekliyor.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Rusya ve Suriye fena vuruyor


Suriye sınırından her gün müthiş haberler geliyor.

Nedense bunlar Türk medyasında pek yok.

Ancak Milli Savunma Bakanlığı açıklama yaparsa bir iki satır giriyorlar.

Yabancı medyadan izlediğim kadarıyla Suriye, Rusya’nın hava ve füze desteği ile sınırlarımıza çok yakın bölgelerde muhalif denilen grupları ve bunların barındıkları yerleri fena halde vuruyor.

Rus füzeleri ayrıca, bölgeden çıkardıkları petrolü serbest piyasada satan IŞİD’in dağıtım merkezlerini de yakıp yıkıyor.

Bizim Milli Savunma Bakanlığı ise nedense olan bitenle ilgili değil de “Sivil hedefler vuruluyor, bölgedeki askeri birliklerimizi konuyla ilgili uyarıyoruz” açıklamaları yapıyor.

İşin gerçeğini nasıl olsa kısa bir süre sonra öğreniriz.

[caption id="attachment_6331441" align="alignnone" width="600"] Ruslar, IŞİD’e ait olduğunu söyledikleri akaryakıt dağıtım merkezlerini füzelerle vuruyor. Yabancı medya organları son birkaç günde yüzlerce tankerin tamamen yok edildiği, taşıdıkları akaryakıtın ise yandığı yönünde haberler yayınlıyorlar.[/caption]

BAŞIMDAN GEÇENLER

Gıcık olan bir trafik polisi, bana ceza kesti


Tarih 27 Şubat.

Günlerden cumartesi.

Sokağa çıkma yasağı var.

Saat 16.50...

Markete gittim, sonra manava uğradım, evin eksiklerini tamamladım.

Tam eve doğru yokuş çıkarken yanımdaki paketlerde eksik bir şey olduğunu fark ettim.

Manavda torbalardan birini bırakmıştım.

Hemen geri döndüm.

Kırmızı ışıkta durdum.

Önümde bir araç vardı.

Yeşil yandığında hareket etmedi.

Çünkü araçtaki kişi yoldaki bir kişiyle konuşuyordu.

Yanda park etmiş devasa minibüs nedeniyle araçtaki kişinin kiminle konuştuğunu görmedim.

Kornaya bastım.

“Ne oluyor be?” diye biri bağırdı, meğer önümdeki araçtaki kişinin konuştuğu kişi trafik polisiymiş.

Minibüsün önünde araçları duruyormuş.

Önümdeki araç yürüdü, ben de kırmızı ışığı geçtikten sonra dönmesi kolay olur diye manava 10 metre kala aracı durdurup indim ve tam yürürken arkamdan polis seslendi, “Oraya park edemezsin” diye.

Dönüp “Manavda torbam kalmış, hemen alıyorum” dedim.

Ama polis ısrarcı, “Kaldır arabanı oradan” diye üsteledi.

O sırada manav kapanıyordu ve çalışan çocuklardan biri, unuttuğum paketi getirdi, “Abi galiba sana ceza yazıyor” dedi.

Niye ceza yazsın ki, ne bir kural çiğnedim ne başka bir şey.

Hemen arabama döndüm, polise, “Yoksa ceza mı yazdınız?” dedim, polis “Hayır” dedi.

Bütün bunlar bir dakika değil, belki 45 saniye falan sürdü.

Cuma günü bir baktım kapıda resmi bir kağıt...

Açtım baktım ki, trafik cezası yazılmış.

O polis bu cezayı bana “gıcık olduğu” için yazdı, belki de beni tanıdı ve görüşlerime karşı olduğu için kendince beni cezalandırdı hiç fark etmez.

Polisin adı sanı falan hepsi yazıyor ceza kağıdının üstünde.

Burada adını vermiyorum.

Çünkü kendi meslektaşları tarafından ayıplanmasına yine de gönlüm razı olmuyor.

Ben cezayı elbette ödedim geçti gitti, ama şunu söyleyeyim: Hiç kimse elindeki devlet gücünü kendi kişisel çıkarı veya hırsı için kullanmamalı.

Hele polisler bunu hiç yapmamalı.