Korkusuz
Can Ataklı

Erdoğan üniversitede okumadı mı da üniversite öğrencilerini hiç anlamıyor

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Erdoğan üniversitede okumadı mı da üniversite öğrencilerini hiç anlamıyor


Yükseköğretimde yeni dönem başladı.

Erdoğan da sarayda bir tören düzenleyerek açılışı bizzat yaptı.

Erdoğan artık her açılışı sarayda yapıyor.

Yargı yılı, Anayasa Mahkemesi kuruluşu, bayramlar, seyranlar hep sarayda artık.

Üniversiteleri de saraydan açtı.

Bir üniversiteye gitseydi keşke, ama yapmıyor nedense?

Örneğin Boğaziçi Üniversitesi’nde açsaydı yeni dönemi, ne kadar şık olurdu.

Uzunca da bir konuşma yaptı.

Konuşmayı büyük bir hayretle izledim, ara sıra kulaklarıma inanamadım.

Anlamıyorum Erdoğan’ın üniversite gençlerine olan öfkesi nedir böyle?

Sanki hiç genç olmamış.

Sanki hiç delikanlılık yaşamamış.

Sanki hiç üniversiteye gitmemiş.

O ne öfkedir öyle.

Sanki bir kin ve nefretle konuşuyor.

Kendi yaptıklarını övdü yine konuşmasında ve bütün bunların kendilerinden önce hiç yapılmadığını söyledi.

Bu kendini övme bölümünden sonra “Bazılarının her konuda olduğu gibi Yükseköğretim hususunda da yapılanları takdir etmek, hayırlı adımlara destek vermek, milletimizin sahiplendiği vizyona katkı sağlamak gibi bir derdi olmadığını üzüntüyle takip ediyoruz” dedi.

Sonra sözü Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan gösteriye getirerek “Hele rektörünün arabasının üstüne çıkıp, orada tepinen öğrencilerin olduğu bir Türkiye’yi ben kabul edemiyorum. Bize böyle öğrenciler gerekmez. Öğrenci her şeyden önce irfanın, hikmetin, ilmin kendisini güçlendirdiği insan olmalıdır” diye devam etti.

Sonra sıra geldi gencecik insanları terörist olarak suçlamasına.

Dedi ki; “Ne demek rektörünüz aracın içinde, siz önünü kesiyorsunuz, daha sonra da aracın üstüne çıkıp tepinmeye başlıyorsunuz. Böyle bir öğrenci olamaz. Bunlar olsa olsa ancak üniversitelerin içine sızmış teröristlerdir.”

Öğrencilerin rektörün aracının üzerine çıkıp tepinmeleri elbette suçtur.

Ancak benzer görüntüler dünyanın her ülkesinde yaşanıyor.

Adı üzerinde, bunlar üniversite öğrencisi.

Üniversite bilimin merkezi, özgür araştırmanın, isyanın, karşı çıkmanın kalbidir.

Kimi zaman yetişkin insanların hoşuna gitmeyecek ya da “küçük suçlar” olarak görülecek tutum ve davranışlar olabilir.

Bunun karşılığı hayatın başındaki kanları kaynayan kız erkek gençleri terörist olarak suçlamak değildir.

Dedim ya sanki Erdoğan hiç üniversitede okumamış, hiç öğrencilik yapmamış gibi davranıyor.

Ancak hiç üniversiteye girmemiş, hiç gençliğini yaşamamış insanlar üniversite gençliğine karşı bu kadar öfke içinde olur.

Erdoğan’ın ise kapı gibi birkaç yüksek öğrenim diploması birden var biliyorsunuz.

O halde demek ki gençliğini dilediği gibi özgürce yaşayamamış olsa gerek.

Üzülüyor insan.

BUNU YAZMAK GEREK

Çok fazla gencin üniversiteye girmesi iyi bir şey değil ki


Yükseköğretimin yeni yılının açılışında konuşan Erdoğan, yine nitelik değil de nicelik üzerinden övündü.

Hep sayılar vererek sanki bunların çok iyi bir şey olduğunu anlattı.

Örneğin geçmiş yıllarla şimdiki üniversite öğrenci sayısını karşılaştırdı.

İktidara gelmelerinden hemen önce yüksekokula giden öğrencilerin yüzde 15’in altında olduğunu belirterek “Yani bu yaş grubundaki 6 gencimizden sadece bir tanesi üniversite eğitimine erişebiliyordu” dedi ve bunu da türbanlı öğrencilerle imam hatiplerden mezun olanlara uygulanan katsayıya bağladı.

Sonra başladı nicelik üzerinden kendi yaptıklarını anlatmaya.

Dedi ki; “Türkiye’de her ilimizin kendi üniversitesinin olmasını sağladık. Üniversite sayısındaki artışa paralel olarak akademik personel sayımız 70 binden 180 binin üzerine çıktı. Aynı dönemde üniversite öğrencisi sayımız da 1,6 milyondan 8,4 milyona yükseldi. Artık 18-22 yaş aralığındaki gençlerimizin yüzde 15’i değil yüzde 44’ü yükseköğretime ulaşabiliyor.”

Peki bu iyi bir şey mi?

Türkiye’nin çok sayıda üniversite mezununa mı ihtiyacı var?

Eğitimde dinsel değil bilimsel anlamda radikal değişiklikler yapmadan üniversite öğrenci sayısını artırmak aslında “yüksek okul diplomalı işsizler ordusu” yaratmaktan başka faydası olabilir mi?

Erdoğan keşke bu sorulara cevap arasa önce.

ÇOK GÜLDÜM

Bak işte kebapçı dediğin böyle olur


Son gizemini koruyor hâlâ.

Bahçeli MHP grubu toplantısında “Ülkemizi bölen kebapçılardan” söz etmişti.

Kimse neyi kastettiğini anlamadı.

Gerçi bir MHP’li Kandil’deki teröristlerle bazı HDP’lilerin yer sofrasında kebap yeme fotoğraflarını paylaştı ama yine de tam oturmuyor.

Bana göre Bahçeli galiba promterdaki bir kelimeyi yanlışlıkla “kebapçı” diye okudu.



Tabii Bahçeli’nin sözleri sosyal medyada hayli konuşuldu.

Genellikle alay edildi.

Biraz daha da sürecek sanıyorum.

Sosyal medyada paylaşılan ve adı “Bahçeli” olan kebapçı fotoğrafına ise çok güldüm.

İnsan ister istemez “Kebapçı olacaksa işte böyle olacak” diyor ve tabii ki kahkahayı basıyor.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bunca ağır hasar yarattıktan sonra itiraf işe yaramaz


İktidarın henüz ürkek, korkak ama çok sinsi davrandığı yıllar “yetmez ama evetçi” tayfanın da altın dönemiydi.

Esasında AKP’den de, AKP’lilerden de hiç haz etmiyorlardı ama onlar sayesinde Türkiye ile hesaplaşmalarını yapıyorlardı, sırtları da sıvazlanıyor, cepleri de doluyordu.

Onlar yüzünden Türkiye çok ağır kayıplara uğradı, bütün değerleri alt üst edildi, devletin kılcal damarlarına kadar her şeye siyasal İslamcı bir anlayış hakim oldu.

Şimdi bir kısmı itiraflarda bulunuyor, yanıldıklarını hatta kandırıldıklarını söylüyor.

Son örnek Nilüfer Göle, Orhan Pamuk ve Seyfettin Gürsel.

Paris’te bir panele katılmışlar, onlara “Pişman mısınız?” diye sorulmuş.

Orhan Pamuk “Bu soruya cevap vermek istemiyorum” demiş ama daha sonra Erdoğan’ı yerden yere vurup “artık gideceğinden emin olduğunu” söylemiş.

Nilüfer Göle yanlış yaptıklarını, bu nedenle Avrupa’dan bile dışlandıklarını, yapayalnız kaldıklarını anlatmış ve “Artık entelektüellere ne yer ne de ses veriliyor, tehdit altındayız” demiş

Seyfettin Gürsel de “Evet yanıldık,  çok basit dille yanıldık, bunu söylemek gerek” diye konuşmuş.

Aslında hepsi nitelikli insanlardı.

Ama bu niteliklerini Türkiye’yi mahvetmek için kullandılar ve başardılar.

Şimdi itiraf etmelerinin, özür dilemelerinin hiçbir anlamı yok.

YENİ ÖĞRENDİM

Pandora’nın kutusunun asıl amacı ne?


Birkaç gündür bizim medyanın da bir bölümünde “Pandora’nın kutusu” haberleri yayınlanıyor.

İlk gün saray medyasının irilerinin internet sayfalarında “Dünyada şok” türü başlıklarla habere yer verildi.

Ancak birkaç saat sonra “kutudan” AKP’li isimlerin de çıkmaya başladığının görülmesi üzerine haberler kaldırıldı bir daha da dilden dudağa getirilmedi.

Pandrora’nın kutusu nedir?

117 ülkeden 600 kadar gazeteci, kaynağı bilinmeyen ancak doğru olduğu kanıtlanan 12 milyon belge üzerinde iki yıl boşunca çalışmış.

Hangi ülkelerden kimlerin offshore denilen vergisiz ve sorgusuz hesaplara para yatırdığı ortaya çıkarılmış.

Bu kişiler içinde devlet başkanlarından önemli bürokratlara, bazı büyük iş insanlarından sanatçılara binlerce isim var.

Türkiye’den henüz ortaya çıkan iki isim var. Biri Rönesans, diğeri de Çalık grubu.

Ancak gelen bilgilere göre Türkiye’den 200’ün üzerinde isim olduğu belirtiliyor.”

Peki nereden çıktı bu “Pandora’nın kutusu” ve “asıl amaç” nedir?

Dünya siyasetini ve ekonomisini çok yakından izleyen eski bir milletvekili dostumla konuştum dün.

“Bunlar G7 zirvesinde ve Davos’ta konuşulmuştu” dedi.

“Peki nedir konuşulan?” diye sordum.

“Tek amacı var bunun” dedi ve devam etti “Offshore hesapların tamamen kaldırılmasını istiyorlar.”

Anlattığına göre büyük kapitalist ülkelerin offshore hesaplar yüzünden uğradıkları yıllık vergi kaybı 600 milyar dolar ile 1 trilyon dolar arasında.

İşte büyük devletler bunun olmasını istemiyorlar. Ortalıkta dolaşan kayıt dışı parayı kontrol edemedikleri için devletler zafiyete uğruyor.

Örneğin Amazon, Google bütün satışlarını bu offshore hesaplar üzerinden yürütüyor.

Tabii offshore hesaplar neredeyse bütün ülkelerde dönen rüşvet oyunlarının, hırsızlıkların da üstünü örtüyor.

Geri kalmış ülkeleri yönetenlerin kendi halklarından çaldıkları paralar da bu hesaplar üzerinden sisteme sokuluyor.

Artık bu da istenmiyor.

Siyasetçi dostum “Bana göre kamuoyunu offshore türü hesapların kapatılması için çıkarılacak yasalara hazırlamak istiyorlar. Tahmin ediyorum iki ya da üç yıl içinde operasyon biter” dedi.

Bir saptaması daha var; “Bu iş söylendiği gibi sadece gazetecilik çalışması ile yapılması çok zor. Bu işin içinde büyük devletler ve küreselciler vardır mutlaka. Ama tabii inandırıcı olması için bir gazeteci ordusu çalışmış gibi gösterilebilir.”