Korkusuz
Can Ataklı

ENAG Başkanı Veysel Ulusoy ile konuştum

BUNU YAZMAK GEREK

ENAG Başkanı Veysel Ulusoy ile konuştum


Salı günü ENAG Başkanı Veysel Ulusoy’un ülkeyi terk ettiğini ve ABD Boston’da bir üniversitede öğretim üyeliğine başladığını yazmıştım.

Enflasyon rakamlarını gerçek biçimde açıkladıkları için ağır baskılar altında olduğu bilinen Ulusoy’un çareyi ülkeden ayrılmakta bulduğunu belirtmiştim.

Yazım yayınlandıktan sonra tam da bir pazarı gezip fiyatlara baktığım sırada Veysel Ulusoy aradı.

Adeta halkın enflasyonu ve hayat pahalılığını en çok hissettiği yer olan pazar ortasında uzunca bir süre sohbet ettik.

Ulusoy “Can Bey Türkiye’den kaçmadım, bir bilimsel çalışma için geçici süre için ABD’ye geldim” dedi öncelikle.

Ben de “Zaten sizin için kaçtı demedim Veysel Hocam, ülkeden çıktığınızı yazdım” diye karşılık verdim.

Veysel Ulusoy, “Tabii, kastım o değil zaten, ama şunu söylemeliyim, benim korkacak, çekinecek bir şeyim yok. Bir bilim insanı olarak bir yandan bilimsel çalışmalarımı sürdürürken diğer yandan da başta enflasyon olmak üzere ülkenin sorunlarına eğiliyorum. Çalışma arkadaşlarımla birlikte Türkiye’deki gerçek enflasyon rakamlarını olabildiğinde hesaplamaya çalışıyoruz. Bu tabii ki iktidar kanadında tepki görüyor, TÜİK’in rakamları ile çok farklı sonuçlar çıkması da sanıyorum bazılarını çok kızdırıyor” dedi.

Ulusoy’a “Üzerinizdeki baskıları herkes görüyor, TÜİK hakkınızda dava açıyor, ekonomi yöneticileri sizin suçlamaya kalkıyor, özellikle sosyal medya üzerinden de saldırıya uğruyorsunuz, bir süredir hiç ortada görünmemeniz üzerine açıkçası ben de meraklanmıştım, sonra Amerika’da olduğunuzu öğrenince açıkçası bende de ‘Baskılar yüzünden ülkeyi terk etti’ kanaati oluştu, ayrıca sizi tanıyan bazı kişilerin de benzer kanaatlerde olduğunu görünce o yazıyı yazdım” dedim.

Bunun üzerine Veysel Ulusoy, “Öyle düşünmekte haklısınız. Ne yazık ki ülkemiz bu hale geldi, insanlar hep tedirgin ve endişeli. Ama tekrarlayayım, ben asla baskılardan korkup da gelmedim ABD’ye” dize sözlerinin altını çizdi.

Ulusoy’a “Peki geçici dediğiniz süre ne kadar olur?” diye sordum.

Güldü, “Burada dünyanın en sayılı üniversitelerinden birinde ders programım var, ayrıca bir konu üzerinde bilimsel araştırma yapıyorum. Bu program bittiğinde elbette ülkemde olacağım” karşılığını verdi.

Telefonu kapattıktan sonra şunu düşündüm:

Çeşitli nedenlerle belirli bir süre için de olsa yurtdışına giden pek çok değerli insanımız var.

Örneğin 2 binin üzerinde doktorumuz, şimdi başka ülkelerde ve elbette çok daha iyi koşullarda mesleğini yapıyor.

Sayısız mühendis, araştırmacı, öğretim görevlisi de yurtdışını çözüm olarak görüyor.

Bunun ana kaynağı iktidarın baskıları.

Bu iktidar bilime, pozitif eğitime, medeniyete giden yollara karşı bir zihniyet taşıyor.

İleri gitmeyi görüntüsü güzel inşaatlar yapmak olarak görüyor.

İnsana değer vermiyor.

Düşünce hayatını, sanatı, edebiyatı, pozitif eğitimi kısıtlıyor.

Bu nedenle bunalan nitelikli insanlarımız da çareyi ne yazık ki başka ülkelerde arıyor.

NOT: Yazıyı yazmadan önce Veysel Ulusoy’u cep telefonundan aramıştım, ama ulaşılmıyordu. Meğer Veysel Hoca yurtdışında olduğu için SİM kartını çıkarmış. WhatsApp’tan yapıyormuş konuşmalarını. Kendisini WhatsApp’tan aramak aklıma gelmemişti.

ŞAŞIRDIM

O tabanca ile o binanın camı o mesafeden asla delinemez


Bana göre acemice düzenlenen “İYİ Parti’nin kurşunlanması” olayının üstünün örtülmemesi gerekiyor.

Dün size güya olayın faili olarak gözaltına alınıp serbest bırakılan bekçinin evlere şenlik ifadesini sunmuştum.

Akıl ve mantıkla bağdaşmayan bu ifade nasıl kabul edilmiş anlamak mümkün değil.

Bugün size eski bir emniyet görevlisinin anlattıklarını aktarmak istiyorum.

Söylediklerinden çıkardığım notlar şöyle:

Normal bir tabanca mermisi o camı ancak 4-5 metreden ateş edilirse delebilir.

Ateş edilen yer ile il başkanlığı binasının arası 100 metreden fazla, bir tabanca mermeri o mesafeden cama ancak yorgun mermi olarak ulaşır, cama çarpar ve yere düşer, asla delemez.

O mesafeden ancak ya Kalaşnikof ya G-3 veya Kanas suikast silahı ile ateş edilirse mermi camda delik açıp içeri girer.

Balistik muayene iki gün içinde bitmez, ciddi bir inceleme birkaç ay sürer, açıkladıkları rapor doğru olamaz.

Aynı emniyetçi şu soruları da sordu;

O kişinin eline barut testi yapıldı mı?

Bekçi olduğu ileri sürülen kişi neden durumu anında karakola bildirmedi?

Aynı kişi görevi devrederken yerine gelene durumu rapor etmedi mi?

İnşaatın sahibi ya da sorumlusu yaşanan bu kriminal olayı neden hemen karakola haber vermedi?

Hırsızların binaya girmesi, ateş edilmesi sırasında hiçbir kamera kayıttı değil miydi?

Belli ki bu olay muhalefeti madara etmek için tezgahlandı.

Şimdi olayın üzerine gidip yapanların madara edilmesi gerekmez mi?

SOSYAL MEDYADAN

Son günlerin en moda fıkrası


Saray ve çevresi seccadeye ayakkabı ile basma olayını diline dolayıp bunu bir seçim propagandasına çevirmek istiyor biliyorsunuz.

Tabii bunu gerçekten ciddiye alıp muhalefete saldıranlar da çok ama pek çok kişi de işin gırgırında.

Bu konuda çok sayıda CAPS gördüm sosyal medyada.

Bir de fıkra çok dolaşıyor şu birkaç gündür sosyal medyada;

Mahallenin çapkın imamı ayarladığı kadını zamansızlıktan mı, yersizlikten mi nedir, caminin kuytu bir köşesine atmış.

Namaz vakti değil ama cemaatten birinin camiye varası gelmiş ve çapkın imamı tam iş üstünde yakalamış.

“Allah belanı veresice, hem de camide, utanmaz, arlanmaz” diye saydırmaya başlamış.

Pişkin imam hiç pozisyonunu bozmadan kafasını çevirerek konuşmuş: “Şu işimi bitireyim, ben sana gösteririm seccadeye basmayı”.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

CHP, Erdoğan’ın adaylığını neden AYM’ye taşımıyor?


Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) Erdoğan’ın adaylığı ile yapılan itirazları reddetmesi ve ardından bunun gerekçesini açıklaması tartışmaları bir başka boyuta taşıdı.

Çünkü YSK gerekçesinde Anayasa’da olmayan bir maddeye dayanarak verildiği görülüyor.

Madde 101, 2014 ve 2018 seçimlerinde aynı kalmasına rağmen; YSK “2014’te sadece Cumhurbaşkanı seçimi yapıldı. 2018’de ise yeni sistem başladı bu durumda Erdoğan ilk kez aday olmuştur” açıklaması yaptı.

Bu karar artık “YSK’nın kararları yargıya taşınamaz” kuralını aşıyor.

Çünkü artık ortada Anayasa ihlali dışında anayasaya görünmeyen madde eklenmesi durumu var.

Bu nedenle suç duyuruları da yapılıyor ama hukukçulara göre asıl yapılması gereken Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurulması olmalı.

Bunu da en etkili biçimde yapabilme gücü Ana Muhalefet Partisi CHP’de.

Buna karşı görünene göre CHP böyle bir başvuru yapmayacak, en azından seçimden önce.

Peki niye CHP, Anayasa Mahkemesi’ne gitmiyor?

Önemli bir CHP yetkilisine sordum.

Adını vermemek kaydıyla şunu söyledi:

“İki nedeni var. Birincisi bu saatten sonra Erdoğan’ın adaylığı iptal edilirse kalan adaylar arasında yapılacak bir mücadele siyaseten kaostan başka bir şey getirmez. İkincisi şu aşamada Erdoğan’ın eline ‘Beni yenemeyecekleri için bu yollarla saf dışı ediyorlar’ kozu verilmemeli, Erdoğan 21 yıl sonra sandıkta yenilerek gönderilmeli. Anayasa Mahkemesi konusu, seçimden sonra gündeme gelecektir ama mutlaka.”

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

İstiklal bombacısının duruşması çok kritik günlerde yapılacak


Üzerinden zaman geçince hepimiz pek çok şeyi unutuyoruz.

Geçenlerde aklıma İstiklal Caddesi’ni kana bulayan hain teröristler geldi.

Ne oldu bunlara?

İddianame hazırlandı mı?

Ne zaman mahkemeye çıkarılacaklar?

Biraz araştırdım, iddianame hazırlanmış.

İddianame 13 Kasım 2022’de altı kişinin ölümü ve 99 kişinin de yaralanmasına neden olan bombalı saldırıyla ilgili 36 kişiyi kapsıyor.

Bu sanıklar “Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğü Bozma”, “Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme”, “Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma”, “Tasarlayarak, Bombalama Suretiyle Çocuğa Karşı Adam Öldürme”, “Tasarlayarak, Bombalama Suretiyle Adam Öldürme”, “Tasarlayarak, Bombalama Suretiyle Adam Öldürmeye Teşebbüs Etme”, “Tehlikeli Maddeleri İzinsiz Olarak Bulundurma veya El Değiştirme”, “Göçmen Kaçakçılığı” suçlarından yargılanacaklar.

Ancak duruşma tarihleri çok kritik.

Çünkü sanıklar 9-10 ve 11 Mayıs günlerinde hakim karşısında olacak.

Yani seçimden sadece birkaç gün önce başlayacak bu dava.

Kamuoyu henüz sanıkların hangi milletten olduklarını bile bilmiyor, bombayı gerçekte kimin patlattığı bilgileri bile karanlıkta.

İddianamede de bunlar yok, her şey duruşmada ortaya çıkacak.