İnternette bir sokak röportajına rastladım, Adapazarı’nda çekilmiş...
Vatandaşlara, Türkiye’de en güvendikleri insanın kim olduğu sorulmuş...
Yanıtları videodaki sıralamayla açıklıyorum:
Recep Tayyip Erdoğan...
Adapazarı Belediye Başkanı Mutlu Işıksu...
Ekrem İmamoğlu...
Sedat Peker...
“Kendime bile güvenmiyorum...”
Sedat Peker...
Çağatay Ulusoy...
Sedat Peker...
CHP Grup Başkan Vekili Gökhan Günaydın...
“Kendime bile güvenmiyorum...”
Sedat Peker...
İşçi Partisi Grup Başkan Vekili Sera Kadıgil...
Sedat Peker...
“Kendime güveniyorum...”
Reis Sedat Peker...
Haluk Levent...
Reis Sedat Peker...
★★★
Bundan bir ay kadar önce benzer bir anket, “Türkiye’de siyaset dışı insanlar arasında en güvendiğiniz kişi kimdir?” sorusuyla düzenlenmişti.
Onda da Sedat Peker yüzde 16.7’yle birinci, Müge Anlı yüzde 14.4’le ikinci, Mehmet Şef (Mehmet Yalçınkaya) yüzde 11.7’yle üçüncü, Haluk Levent yüzde 11.2’yle dördüncü olmuştu.
Bir ülkede “en güvenilen insanlar” araştırmasında tablo bu ise, suç kimin?
“Kesinlikle vatandaşın değil” diyerek vatandaş yalakalığı yapmayacağım!
Bakın bu listede nobel almış bilim insanımız Aziz Sancar, ya da romancımız Orhan Pamuk yok...
Kulakları çınlasın, bir firma tarafından her yıl “Türkiye’nin en güvenilir insanı” seçildiğini açıklayan Uğur Dündar da yok...
Anayasa Mahkemesi Başkanımız, Genelkurmay Başkanımız, hatta Diyanet İşleri Başkanımız bile yok...
Çünkü bu saydığım insanları tanıyan yok!
Devir çatapat devri...
Racon kesme devri...
En büyük mahkeme olan Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymama devri...
Yasalara uyanları ahmak, uymayanları kahraman ilan etme devri...
Keşke sadece bunlarla sınırlı kalsa...
Devir “yeme” devri...
Devir “imaj” devri...
Devir “algı” devri...
O yüzden Sedat Peker bir...
Müge Anlı iki...
Mehmet Şef üç numara...
★★★
İçinizi karartmak gibi olmasın ama...
“En güvendiği kişiler”, bunlar olan bir toplumdan kimse fazla bir şey beklemesin!
Gider yine oyunu...
“Geleceğimizi bir beş yıl daha karartmaya” atar!
Tarihi suç duyurusu!
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek hakkında “haksız mal edinme”, “gerçeğe aykırı mal bildirimi” ve “Yolsuzlukla Mücadele Kanunu’na muhalefet” suçlamalarıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Dilekçede, Gürlek’in maaşıyla orantısız gayrimenkul alımları ve kanuna aykırı ek gelirleri olduğu da iddia edildi.
Bu suçlamalar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir başsavcıya yöneltilen en ağır suçlamalar...
Peki; ne olur?
Bana göre hiçbir şey olmaz...
Çünkü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı görevsizlik nedeniyle Hakimler ve Savcılar Kurulu’na gönderdi bile...
Tamamen Adalet Bakanı’nın, dolayısıyla iktidarın hakim olduğu bu kuruldan, kimse Başsavcı hakkında soruşturma izni vermesini beklememeli...
Asıl soru şu:
Peki; CHP, o zaman ne yapacak?
Söyledikleriyle mi kalacak?
Ve bir soru daha:
Hakkında soruşturma izni verilmeyen Sayın Başsavcı, bu suçlamalar nedeniyle CHP’li avukatlara soruşturma açacak mı?
Dazlak modası...
Bir insanın uyuşturucu kullanıp kullanmadığı en net şekilde saç testiyle anlaşılıyormuş...
İstanbul’da gece hayatına meraklı bir arkadaşım aradı.
Art arda yapılan uyuşturucu operasyonlarından sonra gençler arasında bir “dazlak modası” başlamış...
“Daha şimdiden yakından tanıdığım 10-15 erkek ve kadın saçlarını kazıttı” diyor arkadaşım.
★★★
Bu moda ilk olarak 1960’larda Londra’da işçi sınıfı gençleri arasında başlamış ve dünyaya yayılmıştı.
İşçi sınıfının dayanışmasını amaçlayan dazlaklar; kel başları, metal süslü çizmeleri ve kısa paçalı kot pantolonları ile bir çığır açmıştı.
Aynı moda 1980’lerde bir kez daha canlanmıştı.
Şimdi bu işçi sınıfı dayanışması, biraz da zorunlu olarak bizim sosyetenin “başında” can buluyor!
Kaderin cilvesi dedikleri tam da bu olmalı!
GÜNÜN SORUSU
Soru CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den ortaya:
Torbacısı yakalanıyor içeride. Kullanıcısı yakalanıyor içeride. Temin eden yakalanıyor içeride. Bu uyuşturucunun baronu yok mu baronu? Bu uyuşturucu baronları nerede? Bunu o gemilerle, gemiciklerle getiren, lanet olası baronu koruyanlar kim?