Çılgın milyarder Elon Musk yine tarih yazdı.
ABD Başkanı Donald Trump ile yeniden arayı düzeltmesi işe yaradı.
Serveti 500 milyar dolara ulaşan ilk kişi oldu.
Hayırlı uğurlu olsun.

“İktidara yakınlığın” nelere kadir olduğunu gözümüze gözümüze sokmuş oldu.

Hikayenin başlangıcı malum.
Hatırlarsınız, Trump göreve geldikten sonra Musk’a “Verimlilik Başkanlığı” vermişti.
Görev süresi bitince uzatmadı, “başkankalar” büyük bir kavgaya tutuştu.
Belaltı vurmalar, tartışmalar sürdü gitti.
Yeri geldi Musk, Beyaz Saray’daki teknoloji zirvelerine bile davet edilmedi.
Boykot ve ek vergi endişeleriyle Tesla hisseleri çakıldı, Musk milyonlarca dolar kaybetti.

Üzerinden aylar geçti.
ABD’de öldürülen sağcı aktivist Charlie Kirk için 22 Eylül’de düzenlenen anma törenine Musk ve Trump uzun süre sonra ilk kez birlikte görüntülendi.
Musk, Trump’ın oturduğu yere geldi. Belki baş sağlığı diledi, belki sadece hal hatır sordu; bilmiyoruz.
Ama sonrası hızlı ilerledi.
İki isim geçen hafta da öğlen yemek yerken görüntülendi.

Piyasalar bu yeni “uyumlu” kareleri çok sevdi.
Üstüne bir de Musk’ın şirketleri için açıkladığı yeni planlar eklenince, Tesla hisseleri toparladı, yapay zeka girişimi xAI ve uzay şirketi SpaceX değer kazandı.
Musk diğer zenginlerle arasını hızlı açarak, serveti yarım trilyon dolara ulaşan ilk kişi oluverdi.

Üstelik bu bilinen rakam.
Musk’ın kripto paraya yoğun ilgisi var.
Tek tweeti ile piyasayı alt üst edebilecek gücü bulunuyor.
Onları da hesaba katınca servetin ucu görünmüyor.

500 milyar dolar demek, Türkiye’nin milli gelirinin üçte biri demek.
Hong Kong, Norveç ya da Çekya’nın milli gelirine denk bir rakamdan bahsediyoruz.
Tek bir kişinin bilinen serveti bu!

Kıyas için: Dünyanın en zenginlerinden sayılan, 2011’de devrilen ve Libya’yı 42 yıl yöneten diktatör Muammer Kaddafi’nin dudak uçuklatan serveti bile 160 milyar dolardı. Musk’ın yanında üçte bir bile etmiyor.

Ama tüm bu tablo hepimize çağın şu gerçeğini bir kez daha hatırlattı:
Dünyanın en büyük servetleri bile tek başına akıl, risk ve vizyonla değil; çoğu zaman iktidara yakın olmakla büyüyor(muş).

Yani servet için yapay zeka değil, iktidara yakın zeka lazım(mış).
Ne diyelim.
Allah arttırsın...

Mutfak mı, çocuk mu?

Zenginin malı bir yana... Bizim cephede işler pek parlak değil.

Eylül ayı enflasyonu açıklandı.
Yine beklentileri aştı.

Hayatımıza damgasını vuran o paradoksla bu kez de resmi verilerle yüzleştik:

Ya mutfaktan kısacağız...
Ya çocuktan...
İkisi de olmuyor.

TÜİK’in Bakan Şimşek’i bile şaşırtan enflasyonunda en büyük etki eğitim ve gıda fiyatlarından geldi.

Eğitim harcamaları %17,9, gıda fiyatları %4,6 arttı.

Elbette suçlu dış mihraklar(!): Kuraklık ve don. Ama eğitimden bahseden pek yok.

Oysa megakentin nabzını tutan İstanbul Ticaret Odası’na göre sadece eylülde eğitim harcamaları %24 arttı.

Pazar filesi zaten yarım doluyor, etiketler mutfağı kemiriyor; şimdi bir de çocuğun defteri, üniforması, servisi, okul ücreti eklendi.

Bir ayda kalem kalem yükseldi fiyatlar...
Anne babalar da kalem kalem döküldü.

Bir tarafta çocuğun çantası, defteri...
Öte tarafta evin sofrası, tenceresi.

Seçim yapmak zorundasın.
Ama bu, öyle demokrasideki türden bir seçim değil.

Milyonların kaderini belirleyen, çaresizlikten doğan bir seçim.

Ya çocuğun ihtiyaçlarını eksilteceksin...
Ya evin yemeğini.

Kısacası:
Bizim enflasyonla imtihanımız bir istatistik değil.
Bir hayatta kalma mücadelesi.