Korkusuz
Ümit Zileli

Diktatörlükten kurtulmanın biricik yolu Kuruluş ayarlarına dönmektir

Dünyaca ünlü The Economist dergisi son sayısında AKP’li Cumhurbaşkanı’nı çok ağır eleştiren bir ayazı yayımladı. Şu satırlara bakın:

-Giderek tutarsızlaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetiminde ülke felaketin eşiğinde. Erdoğan’ın seçim yaklaşırken sergileyeceği davranışlar, bugün son derece kusurlu bir demokrasi olan ülkeyi tam anlamıyla bir diktatörlüğe sürükleyebilir!

Felaket değil mi! Ama bitmedi. Dergi bunun nedenlerini de şöyle sıraladı:

- Ancak, Erdoğan iktidarda kaldığı süre uzadıkça daha da otokratikleşti. 11 yıl başbakanlık yaptıktan sonra Cumhurbaşkanı seçildi ve daha önce zayıf olan bu makamı baskın bir makama dönüştürmeye başladı. 2016’daki darbe girişiminden sonra on binlerce insanı, çoğu zaman en ufak bir bağlantı fısıltısı nedeniyle işlerinden tasfiye etti ya da tutuklattı.

Yazıyı ürpererek okuduğumda 2014 sonlarında kaleme aldığım bir yazımı hatırladım. Bir bölümünü takdirinize sunayım:

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, SÖZCÜ gazetesinden arkadaşımız Saygı Öztürk’ün röportajında gayet açık bir tespit yaptı:

-Ülke bir iç savaşa doğru gidiyor!..

Bizim, epey uzun süredir yazdığımız, TV’lerde dillendirdiğimiz “felaketi” ana muhalefet lideri olarak doğruluyordu, üstelik altını çizerek... Ülkenin Başbakanı sıfatını taşıyan Davutoğlu ise  PKK’nın ilçeleri dahi ele geçirdiğini, köklü aileleri, esnafı göçe zorladığını itiraf etti bile.. Bu en yetkili ağızdan yapılmış bir itiraf olmasının yanında çok daha vahim bir sonuca da işaret ediyordu ne yazık ki:

-Ülke yalnızca bir iç savaşa değil, çok kanlı sonuçlar doğurabilecek bir parçalanmaya da gidiyor!..

Üstelik yalnızca Kürt sorunu nedeniyle bir parçalanmadan söz etmiyorum; 2015 Türkiye’nin Ermeni sorunuyla da tahayyülleri aşabilecek bir boğuşmasına sahne olabilir. Bir iç savaşın yaşandığı, çok önemli bir coğrafyadaki bir ülke, birden fazla bölünmeler için de en müsait ülkedir, tarihte çok sayıda örneği var!.. Çok uzakta aramanıza da gerek yok; kendi yakın tarihimizde en yalın şekliyle bulabilirsiniz!..

-Ancak, başımıza sarılan bu büyük bela, Türk milletinin kaderi değildir!..

Proje partisi!


Türk milleti bu büyük emperyal oyunu çözebilecek güçtedir...

Öncelikle, bu iktidarın Türkiye üzerine oynanan oyunları, yapılan pazarlıkları önleme, ülkeyi bu kaos ortamından çıkarma gücü yoktur, olamaz da!.. Çünkü iktidardaki parti, bizzat bu oyunların, bu pazarlıkların, kısacası içinde bulunduğumuz felaketin hazırlayıcılarının kuyruğunda bir partidir. Bir diğer deyişle:

-AKP bir proje partisidir!..

Bunu bizler zaten yıllardan beri yazıp, söylüyorduk, hadi bizi geçelim: Merkez Parti Genel Başkanı Abdürrahim Karslı televizyon ekranından AKP’nin “proje partisi” olduğunu açıkça ilan etti, evinde yapılan bir toplantıyı ayrıntısıyla anlattı. O toplantıda bulunan önemli bir isim de Karslı’yı doğruladı; Abdurrahman Dilipak, AKP’nin ABD, İngiltere ve İsrail tarafından kurulduğunu iddia etti ve kuruluşa destek veren bu güçlerin şu üç şartı ileri sürdüğünü söyledi:
1) Biz sizi iktidara taşıyalım.
2) Size karşı çıkacak olanları operasyon yapalım.
3) Size gerekli finansal destekleri getirelim.
Karşılığında istedikleri ise şunlardı:
a) İsrail’in güvenliğini artıracaksınız, önündeki engelleri kaldıracaksınız.
b) Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), yani sınırların değişmesi.
c) İslam’ın yeniden yorumlanmasında bize yardımcı olacaksınız...


Ali Bulaç ve Abdurrahman Dilipak gibi iki İslamcı yazar da tanıklıklarını beyan edince “proje” olanca çıplaklığı ve vahametiyle ortaya dökülüverdi!..

Eğer ABD, İngiltere ve İsrail üçlüsünün vermek ve almak istediklerine bakarsanız, tümünün gerçekleştiğini görebilirsiniz: Emperyal efendilerin karşılığında ne aldıklarına bakalım:
-İsrail her anlamda kollandı. Siz “one minute”, “Mavi Marmara” oyunlarıyla oyalanırken, örneğin Malatya Kürecik’e füze kalkanları kuruluverdi!.. İran bize mi füze yollayacaktı acaba?!. Suriye, Hangi füzeleriyle Türkiye’yi vuracaktı acaba?. Geçiniz...
-BOP’un eş başkanı olduğunu defalarca iftiharla söyleyen Başbakan, Ortadoğu’da ki her türden “değişime” milyonlarca insanın kanı pahasına destek oldu...”

Bugünün en yakıcı görevi


2015 Haziran seçimlerinde AKP, tek başına iktidar olabilecek oya ulaşamadı.

Neredeyse tarihe karışmanın eşiğindeyken can simidi, daha kısa süre öncesine kadar kanlı bıçaklı olduğu MHP lideri Devlet Bahçeli’den geldi. Terörün fırtına gibi estiği, Güneydoğu’da PKK’yla kanlı “hendek savaşlarının” yaşandığı 6 aylık süreç sonunda yapılan yeni seçimde AKP yine tek başına iktidar oldu.

Sonraki 8 yıl, “Tek adam” rejimine geçiş ve ülkenin hızla bataklığa çekilmesi süreci olarak tarihe kazındı!

Cumhuriyetin 100. yılı bu ülkenin nereye doğru evrileceğinin ya da devrileceğinin çok açık bir şekilde ortaya çıkacağı yıl olarak tarihe geçecek ve önümüzde yalnızca birkaç aylık bir süre var!

Buradaki kilit güç ise bizatihi halkın kendisidir; Hangi partiye gönül vermiş olursa olsun öncelikli görev birlik olmak ve Millet İttifakı üzerinde de anlamsız çekişme ve tartışmalardan

Uzaklaşması için baskı kurmak ve kuruluş ayarlarına dönmektir. The Economist’in sözünü ettiği diktatörlükten kurtulmanın biricik yolu budur...

-Başkaca hiç bir şansımız da yoktur!..