Ben hiçbir zaman çok düzenli veya programlı bir insan olamadım. Düzenli ve temiz ortamları sevsem de bu düzeni sürdürebilmek için epey emek ve vakit gerekiyor; ve bir süre sonra her şeyin ucu yine kaçıyor.
Aslında benimki dağınık olmaktan ziyade toplamaktan pek hazzetmememden kaynaklanıyor. Devamlı etrafı toparlayıp düzenlemek için harcayacağım enerji ve vakti, çok daha yaratıcı şeyler yapmak için kullanabileceğimi düşünüyorum. Ayrıca, kendi dağınıklığım içinde aradığım her şeyi hemen bulabiliyorum. Oysa etrafı başkaları toparlayınca her şeyin yeri değişiyor ve aradığımı bulamayınca başım dönüyor, sinirlenmeye başlıyorum.
Dağınık insanların toplum tarafından nasıl karşılandığı malum... Düzenli ve tertipli olmak genellikle olumlu bir özellik olarak görülürken dağınık insanlar, tembel, disiplinsiz veya özensiz olarak değerlendiriliyorlar.
Benim gibi olanlara müjde; dağınıklığı seven insanların diğer insanlara göre daha yaratıcı ve zeki olduklarına dair bazı araştırmalar var. Meğerse dağınıklık, yaratıcı düşünceyi gösteriyormuş. Bilim insanları, dağınık yaşayan insanların aslında tembel olmadığını, bunun beyinlerini farklı çalıştığını savunuyorlar.
Psikologlar, dağınık insanları genellikle özgür ruhlu, kurallara sıkı sıkıya bağlı olmayan ve yenilikçi düşünmeye eğilimli bireyler olarak tanımlıyorlar. Bu kişiler, rutin işleri sıkıcı bulduklarından, geleneksel düzenin dışına çıkarak genellikle alışılmadık çözümler bulma konusunda daha becerikli oluyorlarmış.
Sözün özü, insanları “dağınık” veya “düzenli” diye kalıplara sokmamak lazım. Hayat o kadar kısa ki, kişinin hayatını başkalarının istediği gibi değil, kendini rahat hissettiği gibi yaşaması en doğrusu. Tabii ki diğerlerine saygısızlık etmeden.
Şairin dediği gibi:
Bitmez sandıkların biter,
Gitmez sandıkların gider,
Yaşamak dedikleri bu işte.
Ne yaparsan yap,
Önünde kader, arkanda keder
İkisinin toplamı hayat eder!
Dünyanın bitmeyen kâbusu yobaz zihniyet
Bağnazlık ve aşırıcılık adına işlenen suçlar, dünya genelinde büyük bir endişe kaynağı haline gelmiştir.
Ancak şu bir gerçektir ki yobazlık, genellikle değişimden korkulan, yeniliklere kapalı ve farklılıklara tahammül edilemeyen ortamlarda daha hızlı yayılmakta. Bu zihniyet, kendi inancını tek doğru olarak görmekte ve buna ters düşen fikirleri veya yaşam biçimlerini reddetmektedir. Bu da toplumda kutuplaşmaya, çatışmalara, hoşgörüsüzlüğe ve bazen şiddet eylemlerine neden olmaktadır.
Maalesef bireylerin eleştirel düşünme yeteneğinden yoksun olmaları, ekonomik sıkıntılar ve sosyal eşitsizlikler, insanları radikal ve köktenci ideolojilere yönlendirmekte ve bilimden uzak, saçma sapan da olsa bu fikirleri sorgusuz sualsiz, mutlak doğrular olarak kabul etmelerini sağlamakta.
Dezenformasyon, yani bilerek ve kasıtlı olarak yanlış, yanıltıcı veya çarpıtılmış bilgilerin gerçekmiş gibi sunulması da dayatılan ideoloji ve fikirlerin delilleri olarak kullanılıp yobazlığın yayılmasında önemli bir rol oynamakta.
★★★
Amerika Birleşik Devletleri’nde, Yahudi karşıtı olayların yanı sıra, LGBT topluluğuna karşı yapılan saldırılarda ciddi bir artış olduğu açıklandı.
2019’da Yeni Zelanda’da İslamofobik bir saldırgan iki camiye silahlı saldırı düzenleyerek 51 kişiyi öldürdü.
2020’de Almanya’da aşırı sağcı bir kişi, göçmen kökenli insanlara yönelik bir ırkçı saldırı düzenleyerek 9 kişiyi katletti.
Ülkemizde de birçok benzer olaylar yaşandı ve yaşanmakta.
2006’da İtalyan rahip Andrea Santoro, Trabzon’daki kilisesinde ibadet ederken dini sebeplerle vurularak öldürüldü.
2007’de Ermeni gazeteci Hrant Dink, Türk-Ermeni ilişkilerine dair yazıları nedeniyle ırkçı bir saldırının hedefi oldu ve İstanbul’da öldürüldü.
★★★
Bu haberlerden çıkardığım iki sonuç var:
Kendinden olmayanları yok etmek isteyen yobaz zihniyet dünyanın her yerinde mevcut. Bu zihniyet maalesef nefret dolu ve sadece zarar vererek, yok ederek huzur buluyor.
Barış ve huzur içinde yaşayabilmek içinse tek yol bu yobaz zihniyetten her ne pahasına olursa olsun kurtulmak gerektiği.