Hayatın en değerli hazinesi nedir, diye sorsalar, hiç düşünmeden çocukların gülümsemesi derim.
Ancak ne yazık ki ülkemizde 24.000 çocuk devlet koruması altında yaşamını sürdürüyor ve bu çocukların 14.000’i, bir ailenin sıcaklığından mahrum, kurumlarda büyüyor.
İşte KALBEN Derneği, bu kalpleri yuvalara kavuşturmak için yola çıkmış, umut dolu bir hikayenin kahramanı. Pelin Çalışkanoğlu’nun kurduğu bu derneğin amacı, koruyucu aile kavramını yaygınlaştırarak daha fazla çocuğa sıcak bir yuva sunmak.
Dernek, spor ve sanatın iyileştirici gücünü çocukların hayatlarına katmak için birçok etkinlik ve atölye düzenlemekte. İstanbul ve Kocaeli’nde yüzlerce çocuğa çeşitli spor ve sanat dallarında gönüllüler tarafından eğitim veriliyor, yaz kampları düzenleniyor.
Yeni projeleri olan KALBEN Köyü ise Marmara’nın incisi Ekinlik Adası’nda kuruldu. Tatil yapma imkanı olmayan bu çocuklara tatil ile eğitim imkanı sunmayı amaçlıyor.
Basın camiasında sevilen ve saygı duyulan bir isim olarak anılan Rıdvan Yelekçi’nin kızı Müge Yelekçi, benim de çocukluk arkadaşım, KALBEN Derneği’nin Yönetim Kurulu Üyesi. Uzun zamandır canla başla bu çocuklar için çalışıyor. Ben de KALBEN Derneği’ni ilk ondan duydum.
Müge, koruyucu anneliği “AVM anneliği” olarak görmemek gerektiğini, çocukların birebir anne ve baba sevgisine ihtiyaç duyduklarını söylüyor.
Aslında sadece devlet koruması altında olan çocuklar değil tüm çocukların ihtiyacı bu. Ebeveynleriyle kaliteli vakit geçirip, sevildiğini, değerli olduğunu, güvende olduğunu hissetmek.
Derneğin ilkesi “Çocuğun yararı her türlü ideolojiden üstündür”. Çok doğru.
Çocuklarımızın geleceği için yapılması gerekenler, ideolojik veya siyasi farklılıklardan çok daha önemli. Hangi partiden olursak olalım, inancımız ne olursa olsun, ülkemizin geleceği için en doğru adım, çocukların yararına hareket etmek olmalı.
Bir çocuğun hayatına dokunmak, ona bir gelecek sunmak, belki de dünyayı daha güzel bir yer yapmanın en etkili yolu.
Gençlere yönelik siber tehditler
Çocuklardan bahsetmişken onları tehdit eden siber zorbalıktan bahsetmeden geçemeyeceğim.
Günümüzde akıllı telefonlar ve sosyal medya platformlarının yaygınlığı, genç bireyleri tehdit etmek veya şantaj yapmak için yeni fırsatlar yarattı.
Sadece Türkiye’de değil, dünyada da siber zorbalık gençler arasında giderek büyüyen bir sorun.
Araştırmalar, gençlerin önemli bir kısmının çevrimiçi tacize uğradığını gösteriyor. Özellikle kız çocukları, istenmeyen açık görüntülerin kayda alınması veya dedikodu yayılması gibi çeşitli taciz türlerine maruz kalıyorlar.
Çeşitli kaynaklara göre, Türkiye’de siber zorbalık vakaları son beş yılda % 50 artış göstermiş durumda. Gençler arasında özellikle sosyal medya üzerinden yapılan tacizler ciddi boyutlarda. Ülkemizde gençlerin % 30’u siber zorbalık mağduru. Bu oran gün geçtikçe artış göstermekte.
Çağın yeni tehdidi karşısında etkili önleme stratejileri geliştirmek devletin, okulların ve ailelerin öncelikli konusu olmalı. Bu tür durumlarla başa çıkabilmek için gençler arasında farkındalık oluşturmak çok önemli. Çocuklarla internet kullanımı hakkında açık ve dürüst konuşmalar yapılmalı. Çevrimiçi riskler hakkında bilgi verilip, karşılaşabilecekleri her türlü zorbalık veya tehdit durumunda size başvurabileceklerini bilmeleri çok önemli.
Ayrıca, aileler de bu konuda bilinçli olmalı. Örneğin, çocuklarınızın çevrimiçi aktivitelerini takip etmek için güvenlik yazılımları ve ebeveyn kontrol araçları kullanabilirsiniz. Bu araçlar, çocuklarınızın internet üzerinden hangi sitelere girdiğini ve kimlerle iletişim kurduğunu izlemenize yardımcı olacaktır.
Unutmayalım, bu tür tehditlerle başa çıkmak, sadece gençlerin değil, hepimizin ortak sorumluluğunda. Düzgün iletişim kurmak ve çocukları dinlemek, onların yaşayabileceği zorbalıkların önüne geçmek için alınabilecek en iyi önlemlerden biridir.