Korkusuz
Ümit Zileli

Cehenneme açılan yol!

Sevgili Duygu Asena’nın ortalığı ayağa kaldıran kitabının adıydı:

- Kadının Adı Yok!..

Uzun, çok uzun yıllar önce yazmıştı; kadının nasıl örselendiğini, incitildiğini, haklarının nasıl çiğnendiğini, ölesiye dayağa yatırıldığını, hürriyetinin nasıl kısıtlandığını, ikinci, üçüncü, beşinci sınıf yerine nasıl konulduğunu anlatıyordu... Bir de “namus”, “töre” adı altında nasıl öldürüldüğünü tabii!.. Sözlerini Aysel Gürel’in yazdığı, Sezen Aksu’nun seslendirdiği “Ünzile” şarkısının milyonlar tarafından hüzünle, gözyaşları içinde dinlendiği yıllardı...

Askere gittiğimde Duygu’nun o kitabı nasıl büyük bir isabetle, hedefi tam 12’den vururcasına yazdığını bizzat yaşayarak anlamıştım... Tunceli’nin bir mezrasında sabahın 5’inde okula gitmek üzere yola çıkan kocaman gözlü Sema’yı görünce çok şaşırmış, saatlerce yol tepen bu kızcağıza hem hayranlık duymuş hem de acımıştım. Daha sonra ailesinin evine uğrayıp ağabeyi ile konuştuğumda aynen şöyle demişti:

- Durduramıyoruz, ille de okuyacağım diyor bey; halbuki okudukça değeri düşüyor, kimse almaz artık onu buralarda!..

Bu büyük acımasızlığı daha sonra ilk kitabım “Vur Emri- Bir Asteğmenin Tunceli Anıları” kitabımda anlatacaktım...

Duygu’nun filme bile çekilen kitabının anlattığı gerçeklerin üzerinden yıllar, iktidarlar, nesiller geldi geçti...

- Şimdilerde ise kadının bedeni bile yok!..

Barbarlığın olağan sıradan olduğu ülke


Artık kadınlar şakır şakır öldürülüyor!..

Üstelik artık yalnızca “namus”, sadece “töre” gereği de değil kadın bedeninin yok olma gerekçesi; ‘boşandı’ diye öldürülüyor, ‘ayrılmak istedi’ diye öldürülüyor, ‘çalışmak istedi, çalışıyor’ diye öldürülüyor, ‘sinemaya gitti’ diye öldürülüyor...

Sokak ortasında öldürülüyor, otobüste, trende öldürülüyor, adliye binası önünde öldürülüyor, evinde çocuklarının gözü önünde öldürülüyor, iş çıkışı öldürülüyor...

Boğazı kesilerek öldürülüyor, onlarca kez bıçaklanarak öldürülüyor, silahtaki tüm mermiler üzerine boşaltılarak öldürülüyor, baltayla, keserle, boğularak, asılarak öldürülüyor...

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) her ay, her yıl  kadın cinayetleri raporu yayınlıyor. O raporlarda hep dikkatimi çeken, adeta insanın beynine tokmak gibi inen iki sözcük var:

- En az!

En az! Yani yok edilen kadınların tam sayısı konusunda bile tereddüt var! Mesela o ay ya da yıl katledilen kadınların genellikle yarısına yakınının neden öldüğü- öldürüldüğü bilinmiyor! Mesela şöyle deniliyor bir aylık raporda:

- 5 kadın ekonomik bahaneyle, 6’sı boşanmak istediği, barışma isteğini reddettiği, telefona cevap vermediği gibi kendi hayatı hakkında karar almak isterken öldürüldü, şu kadar kadının ölümü ise “şüpheli!”

Raporlarda, caydırıcı cezalar verilmedikçe, şiddeti önleyici tedbirler içeren 6284 sayılı kanun gerçekten etkin şekilde uygulanmadıkça kadına yönelik yok etme olayları tüm hızıyla sürmeye devam ediyor deniliyor...

- Üstelik bu raporlar daha çıkar çıkmaz eskimeye başlıyor!

Çünkü o raporlar kadın cinayetlerine yetişemiyor! Cinayetlerde İstanbul başı çekiyor ancak vahşet aslında doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm Türkiye haritasına yayılmış durumda...

Gerici kafa ise hala düğün davetiyelerinde babanın yanında niçin annenin adının yer aldığını sorguluyor... Biraz daha palazlansa “gelinin adını da çıkarın” diyeceği kesin!

- Kadının adının ve bedeninin “yok hükmünde” olduğu toplumların yok olmaya mahkum olduğunu o minnacık beyni idrak edemiyor!

Gazetelerin kanlar içindeki 3’üncü sayfaları!


Aylar, yıllar bu minvalde geçip gidiyor...

Ancak değişen bir şey yok; bu kafayla, bu adalet anlayışıyla iki, dört, sekiz yıl sonra da değişen bir şey olmayacak!

Çünkü bu ülkede bizzat iktidar, kadını biraz da olsa korumaya yönelik, üstelik ilk imzasını da kendisinin attığı İstanbul Sözleşmesi’nden tarikatların, cemaatların baskısıyla, çok önemli bir eylem gerçekleştiriyormuş havasında vazgeçti!

Evet, zaten uygulanmasında bile gönülsüzlük, bir boş vermişlik, bir adam sendecilik seziliyor, görülüyordu... Ancak, her şeye karşın bir umut yaratıyor, bu ülkenin kadınları için şiddete, eziyete, cinayete kalkan olacağı günler özlemle bekleniyordu...

- O duyguyu da katlettiler!

Açın, bakın gazetelerin üçüncü sayfalarına, kanlar içinde! Bazısı birinci, çoğu üçüncü sayfalardan bazı örneklere bakalım:

- Geceyarısı eşini uykusunda boğarak öldürdü... Sokak ortasında sevgilisini satırla kovalayıp katletmeye çalıştı... Ayrıldığı eşini kurşuna dizdi, kimse yardım etmesin diye başında bekledi!

Bu ülkede, şiddetten, ölümden, yok edilmekten kurtulmak için baba evine ya da karakola sığınmaya kalkan kadınlar bizzat sığındıkları yer tarafından aynı zalim ellere teslim edilmiyor mu? “Aman yuvanı bozma” öğütleriyle şiddete, eziyete, yok olmaya postalanmıyorlar mı?

Çocuklarının gözleri önünde bile katledilmiyorlar mı?..

- Bu toplumun Kadınların yok edilerek ulaşacağı tek yer cehennemin ta kendisidir!