Ahmet Davutoğlu’na başbakanlığı sırasında da AKP’den ayrılıp Gelecek Partisi’ni kurduğu zaman da tırnağımın ucu kadar güvenmedim.
Kim bilir; belki tipini sevmedim, belki riyakar ve fazla kibirli buldum!
AKP iktidarlarının Türkiye’ye verdiği zararlarda büyük pay sahibi olan bir adamın birden bire “aydınlanmacı entellektüel” pozlarına bürünmesi hep ama hep midemi bulandırdı.
Bu yüzden CHP üyeliğinden istifa edip kurduğu partiye giren, ona “fahri danışmanlık” hizmeti veren en yakın arkadaşımla kanlı bıçaklı oldum.
O arkadaşıma ve onun gibi düşünenlere göre AKP’yi iktidardan ancak Ahmet Davutoğlu ve Deva’yı kuran Ali Babacan gibi “içerden” isimler indirebilirdi. AKP’den bıkan muhafazakar kesim bu partilere kayar, böylece ülke refaha kavuşurdu.
Yanıldığını ve kullanıldığını, çünkü anlattıklarının asla olmayacağını söylediğim için “eski solcu arkadaşım” tarafından hakarete uğradım!
Takiye yaptıklarını, asla samimi olmadıklarını söyledim; toplumdaki değişimi göremeyen bir sabit fikirli olmakla suçlandım.
Amacım sadece o bataklıktan arkadaşımı çekip çıkarmaktı; o, arkadaşlığımızı bataklığa gömdü!
★★★
Şimdi Davutoğlu’nun AKP’ye girmek için nasıl çırpındığını, gerdan kırıp göz süzdüğünü gördükçe, o eski arkadaşıma öfkem daha da artıyor!
Yok; aslında Ak Parti’den asla kopmamış da...
Yok; Sayın Cumhurbaşkanı çağırırsa gidermiş de...
İyi de hani tek adamlık sistemine karşıydınız?
Hani; güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönecektiniz?
Hani; ülkeyi, yargıyı esir alanların elinden kurtaracaktınız?
Hani; AKP halkı yoksullaştırıyor, ekonomiyi batırıyor, dış politik itibarımızı yerle bir ediyordu?
Meğer bunların hepsi “Numara”ymış...
Arkadaş kısa bir süre başbakanlık yapınca, parti kurması halinde tek başına iktidar olacağını sandı. İlk seçimlerde de oturma organının üzerine sertçe çakıldığı için şimdi yine “zat-ı şahaneleri”ne yalvarmaya başladı.
★★★
Benim o eski arkadaşıma gelince... Duydum ki bir süre önce Davutoğlu’nun danışmanlığından da partiden de istifa etmiş.
Artık umurumda bile değil!
Kendisini pişmanlığıyla ve küstahlığıyla tarihin karanlık sayfalarına gömdüm bile!
Beki ve Altun!
İlahi Ertuğrul Bey... Duyan da senin bu tür müdahalelere alışık olmadığını sanır...
Doğru söyle, Hürriyet’in Genel Yayın Müdürü’yken o dönemde Başbakan’ın Basın Danışmanı olan Akif Beki, seni günde kaç kez arayıp fırça atıyor, yazarları işten atmanı istiyor, manşet önerisinde bulunuyordu?
Sen o müdahalelerin birine bile direndin mi?
O gün Akif Beki’nin yaptığını bugün Fahrettin Altun yapıyor ve sen tacize uğramış “saf ve namuslu genç kız” tripleri atıp “Ay bu kadar da olur mu?” diye sızlanıyorsun.
Olur...
Çünkü buna sen ve o dönemin medya yöneticileri izin verdiniz.
Bu baskıyı yapanları teşhir edip insan içine çıkamaz hale getirmediniz!
O gün size müdahale eden Akif Beki, bugün muhalif bir kanalda programcı olarak çalışıyor ve bir zamanlar parçası olduğu iktidarı eleştiriyor.
Bakarsın, günün birinde Fahrettin Altun’u da muhalif medyada görürüz.
Burası Türkiye, burada sizin gibi omurgasızlar yüzünden her şey olur!
GÜNÜN SORUSU
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün dünyanın ve Türkiye’nin terör örgütleri listesinde olan ama Suriye’de yönetimi ele geçiren HTŞ’nin lideri Colani’ye dün resmen “Sayın” dedi... Daha önce de bebek katili Apo’ya “Sayın” denmişti. Sorum size:
Bu saygı sözcüğünün bir anlamı kaldı mı?
Asgari saygısızlık!
Türk-İş’in yüzde 74’lük talebinden sonra dün de ABD’li banka Morgan Stanley asgari saygısızlık yapmış ve “tahmin” kılıfı altında asgari ücret önerisinde bulunmuş...
Banka, asgari ücrete en fazla yüzde 30 zam yapılabileceğini açıklamış... Bu da asgari ücretin 22 bin 100 liraya çıkması anlamına geliyor.
Aksi halde Merkez Bankası’nın 2025 enflasyon hedefi tutmazmış!
Yıllarca Osmanlı’dan kalan borçları ödeyip ülkeyi yabancıların pençesinden kurtaran Atam’ı minnetle anıyorum.
Nasıl anmayayım; baksanıza adamlar 10 bin kilometre uzaktan, bizim 7 milyon vatandaşımızın alacağı maaşı dikte ettiriyor.
Ne diyeyim; yaşasın tam bağımsızlık!