-Son 8 yılda Cumhurbaşkanına hakaret soruşturması 200 bine ulaştı!
Son sekiz yılda verilen mahkûmiyet kararı ise 16 bin 993’e çıktı. Bunların 4 bin 864’ünü hapis cezası oluşturdu!
2014’te 18 yaş altındaki yalnızca bir çocuk hakkında dava açılırken bu sayı 2021’de 305’e yükseldi. Çocukların 101’i 12-14, 204’ü 15-17 yaş arasında. İki çocuk hakkında ise hapis cezası verildi!
Şu devasa rakamlara bakar mısınız? Bu ne demek peki? Yalnızca Türkiye’de değil, dünya üzerinde açık ara birincilik, rakipsiz “şampiyonluk” demek! Ve ben büyük merakla soruyorum:
-Bu yalnızca “Tek adam rejimine mi” mahsus?
Cevabım “hayır!” Bu iktidarın bizatihi “kendine mahsus” yönetiminin eseri, diğer bir deyişle “Yeni Türkiye”ye mahsus!
Bu aslında “Yeni Türkiye” diye kıyasıya övdükleri düzenin “temel taşlarından” biriydi ancak o zamanlar henüz ortam yeteri kadar uygun değildi! “Çıraklık”, “kalfalık” dönemlerinde de vardı ancak böylesine devasa rakamlara ulaşmamıştı...
Ne zaman ki “ustalık” dönemine ulaşıldı, ardından “Tek Adam” rejimine geçildi, hakaret soruşturma, dava ve cezalandırma rakamlarında da müthiş bir sıçrama oldu...
İş o denli çığrından çıktı ki, bırakın sokaktaki savunmasız yurttaşı, demokratik kitle örgütleri, STK’lar, sendikalar gibi toplumun her kesimine uzandı. ..
Ülkede, mahkemeye yolu düşmeyen, “her canlı bir gün mutlaka mahkemeyi tadacaktır” şiarına uygun olarak ceza almayan kesim neredeyse kalmadı! Bu baskı ve yıldırma öylesine genişledi ki...
-Ülke adeta açık cezaevine dönüştü!
Cumhurbaşkanının hakaret sicili
Yurttaşın durumu böyle...
Peki ya Cumhurbaşkanı? İşin o yanını anlatmak için ne bu sütun ne de bu gazetenin sayfaları yeter! Başbakanlığından itibaren bu güne dek hakkında konuşmadığı, hakaretamiz laf etmediği bir kesim kaldı mı bilemiyorum... Hiçbir yoruma gerek görmeden yalnızca aklıma gelenleri paylaşayım:
-Ananı da al git buradan (Mersin’de bir çiftçiye)
-Cemevi cümbüş evidir... (Alevilere)
-İki ayyaş... (Türkiye Cumhuriyeti’nin başta gelen kurucularına)
-Niye atıyorsun o demir bilyeleri evladının mezarına, kime mesaj veriyorsun... (Berkin Elvan’ın annesine)
-Çapulcu, sürtük, terörist... (Geziye katılan gençlere)
Yukarıda saydıklarım “devede kulak” bile sayılmaz! Daha öyle sözcükler var ki ben bu sütuna almaktan utanç duyarım...
Gazetecilere, Barolara, Tabipler Birliği’ne, TMMOB’a, siyasi parti üyelerine söylediklerini de kullanmaktan haya duyarım...
Ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na, Ülkenin üçüncü büyük partisinin lideri Meral Akşener’e, iki partinin kurmaylarına karşı kullandığı hakaret ve tehditler ise apayrı bir kulvarda değerlendirilmeli diye düşünüyorum...
-Ciltler dolusudur zannımca!
“Beni kendinle de uğraştırma!”
Gelelim önceki güne...
Bir TV kanalının programına katılan ve iktidara yakın gazete mensuplarının sorularını yanıtlayan AKP’li Cumhurbaşkanı, söz dönüp dolaşıp İYİ Parti lideri Meral Akşener’e gelince aniden sertleşti...
Cumhurbaşkanı, Hatay’da kullandığı “Burası CHP’li demedik, onlar da bizim vatandaşımızdır dedik” ifadelerine tepki gösteren ve deprem sonrası atılan temeller üzerinden eleştiren Akşener’i hedef alarak bakın ne dedi:
-Benim adım Tayyip, soyadım da Erdoğan. Erdoğan’a da dikkat et, Tayyip ismine de dikkat et. Konuştuğun zaman buna göre konuş. Beni, kendinle de uğraştırma...
Şimdii, ne demektir adını, soyadını verip “dikkat et” demek? Ne demektir, “beni kendinle de uğraştırma” demek. Savcının karşısına bu sözleri söyleyen kişi olarak kim çıkarsa çıksın “tehdit” suçlamasıyla işlem görmez mi?
Ayrıca, bu sözler Meral hanıma karşı yapılan ve tehdit kokan ilk konuşma da değil; Karadeniz gezisi sırasında bir grubun hakaret ve saldırısına uğradığında Cumhurbaşkanı aynen şöyle demişti:
-Bu günler iyi günlerin, daha neler göreceksin!
Nitekim gördü de; “Sen bu işleri yanlış yapıyorsun bayan” dendiğinde de evi basılmıştı Akşener’in!
Bu kez de Cumhurbaşkanının “Beni kendinle de uğraştırma” dedikten saatler sonra İYİ Parti’nin İstanbul İl Başkanlığı kurşunlandı, iyi mi! Akşener, haber alır almaz korumalarını bile yanına almadan il merkezinin önüne gitti ve “Allah’tan başka kimseden korkuyorsam Allah belamı versin” restini çektikten sonra aynen şu sözcüklerle seslendi iktidarın başına:
-Recep Bey sana sesleniyorum, devri iktidarında yaşamadığım şey kalmadı ama bu günler geçecek, 15 Mayıs sabahı inşallah bir güneş doğacak. Bütün bu ucube sistemin getirdiği pislikler, iğrençlikler, haksızlıklar, hakaretler geçecek, gidecek.
Bir soruyla bitireyim:
-Biliyoruz, Cumhurbaşkanını koruyacak, 200 bine yakın kişiyi sorguya uğratacak yasa maddesi var. Peki, Bu ülkenin yurttaşlarını hakaretten, tehditten, baskıdan koruyacak yasa maddeleri nerede Tanrı aşkına?
NOT: Muharrem İnce ile ilgili dünkü yazımın sonunda “Dilerim yarın İnce hakkında daha farklı şeyler yazarım” demiştim. Kendisi bir “dip not” olmayı, tarihe karışmayı tercih etti, güle güle!