Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Bir ülkeyi demokratik yapan seçim sandıkları değil... İktidarın yolsuzluklarını serbestçe duyurabilme hakkıdır...

Bugünkü yazılarımın ikisini, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın, partisinin 1. Olağan Kırşehir İl Kongresi’nde yaptığı konuşmadan alıntıladığım birkaç cümlesine ayırdım.

Çünkü...



İktidar partisi sözcüleri 365 gün her saat ekranda...

Ya da gazetelerin sayfalarında ne isterlerse söylüyorlar...

Muhalefet partilerinin sözcülerine ise sadece merkez medya yer veriyor...



“Merkez Medya hangi gazeteler?” diye sorarsanız (Bana göre):

SÖZCÜ,

KORKUSUZ,

KARAR ve...

CUMHURİYET...



Sadece bu gazeteler hem iktidar partileriyle (AKP, MHP) ve hem de muhalefet partileriyle (CHP, HDP, İYİ PARTİ, SP, DEVA ve GELECEK Partisi) ilgili haberleri yayımlıyorlar...

Zaten bu gazeteleri “Merkez Medya” olarak tanımlamamın sebebi de onların bu demokratik habercilik anlayışları...



İktidar gazeteleri (Hürriyet, Sabah, Milliyet, Akşam, Takvim, Türkiye, Yeni Akit v.s.) sadece iktidar partilerinin ve en çok da Erdoğan ile Albayrak’ın açıklamalarına yer verirken...

Merkez Medya gazeteleri ülkede olup biten her şeyi okurlarıyla paylaşıyorlar...


DEMOKRASİ SANDIKTAN İBARET DEĞİLDİR


Canlarım...

Biliyorsunuz ki bir ülkeyi demokratik yapan seçim sandıkları değil...

Bir ülkeyi demokratik yapan:

Özgür ve eşit şartlarda seçim hazırlığı...

Özgür ve gizli oy kullanma...

Oyların sayımının açıkta yapılmasını talep etme...

Özgür ve objektif yargılanma...

Özgür muhalefet yapabilme...

Özgür haberleşme...

Özgür eleştiri...

Özgür yayıncılık...

Özgür inanç ve ibadet...

Ülkede olan yolsuzluk ve hırsızlıkları kamuoyuna baskı görmeden, serbestçe duyurabilme hakkıdır...

HEM SİZLERİ VE HEM DE BİZLERİ GÜZEL GÜNLER BEKLİYOR...


Canlarım...

Askeri idare dönemleri ve son 7 yıl hariç; hiçbir sivil iktidar halkın haber alma, iktidarı eleştirme, yolsuzlukları kamuoyuyla paylaşma özgürlüğünü kısıtlamadı...

Askeri idare dönemleri ve son 7 yıl hariç hiçbir sivil iktidar; yargıya müdahale etmedi...

Askeri idare dönemleri dahil, son 7 yıl hariç hiçbir sivil iktidar döneminde yerel mahkemeler, AYM kararlarını elinin tersiyle itip “uygulamıyorum” demedi, diyemedi...

Askeri idare dönemleri ve son 13 yıl hariç hiçbir sivil iktidar döneminde Devletin TRT’si kapılarını, sadece iktidara sonuna kadar açıp...

Muhalefet partilerine ise kapı aralığından baktırmadı...



Askeri idare dönemleri ve son 7 yıl hariç hiçbir sivil iktidar döneminde kimi savcı ve yargıçlar eylem yerine eylemcinin siyasal ve etnik ve dini kimliğini yargılayarak suç üretmedi...

Bu suç üretimi üzerinden mahkûmiyet doğurtmadı...



Enseyi karartmayın...

Diktatörlükler nasıl ki ortalama 20 yıldan fazla devam etmemişse...

Otoriter rejimler de en çok 20 sene hüküm sürebiliyor...



Yani canlarım...

Yani gençler...

Hem sizleri ve hem de bizleri güzel günler bekliyor...

AKIL TUTULMASI YAŞADIĞINI GÖSTERDİ...


Ali Babacan, partisinin Kırşehir İl Kongresinde yaptığı konuşmada, DSP-MHP-ANAP koalisyonu dönemini hatırlatıyor...

Ancak...

O dönemdeki krizin bir numaralı sorumlusunun hükümete destek değil köstek olan Başbakan Yardımcısı Bahçeli olduğunu...

Nedense söylememiş...

Bence fazla nezaket...

[caption id="attachment_6096468" align="alignnone" width="800"] Ali Babacan[/caption]

Yine aynı konuşmada...

DSP-MHP-ANAP ortak hükümet döneminde yaşanan tarihimizin en ağır ekonomik krizinden söz ediyor ama...

Kemal Derviş, batık ekonomiyi ayağa kaldırmış, koşturmak üzereyken...

Bahçeli’nin tehditle erken seçim kararı aldırdığını da söylememiş Babacan...

[caption id="attachment_6096469" align="alignnone" width="800"] Devlet Bahçeli[/caption]

Bu arada...

Bahçeli’nin “siyasi fosil” hakaretine verdiği cevabı harika...

Çünkü...

Siyasetin Veteran (Yaşlılar, emekliler) takımına şeflik
eden Bahçeli,
çocuğu yaşındaki Babacan ve torunu yaşındaki DEVA teşkilâtına “siyasi fosil” diyerek akıl tutulması yaşadığını gösterdi...



Ve mükemmel doğru bir tespit...

Son 21 yılda (2003-2007 arası hariç) ülkede yaşanan bütün büyük felaketlerin baş sorumlularından biridir Bahçeli...

“YİĞİTSİN DER CANDAN, CÖMERTSİN DER MALDAN EDERLER...”.


Putin, Erdoğan’a “yiğit” ve “cömert” deyip gaz vermek için bakın neler söyledi:

“Erdoğan, baskılara rağmen bağımsız dış politika izliyor... Türkiye ile tepkilere rağmen kendi milli değerlerimizi anlayarak bunu (Türk Akım projesi) çok hızlı yaptık. Erdoğan, ‘Bunu gerçekleştireceğiz’ dedi ve biz bunu gerçekleştirdik. Türkiye, askeri teknik iş birliği alanında da S-400 sistemini almayı kararlaştırdı ve satın aldı. Böyle bir ortakla çalışmak çok hoş ve güvenli.”.



Canlarım...

Cezaevine düşmüş gerçek kader mahkumları...

Yani...

Kriminal olmayan...

Gaza gelerek suç işleyen veya...

Suç girişiminde bulunan tipler şöyle der:

“Yiğitsin der candan, cömertsin der maldan ederler...”.



Trump ve Putin, AB ülkesi liderlerine benzemiyor...

Her iki başkan da Erdoğan’ı çözmüşler...

AB liderleri sadece “sopa” sallarken...

Trump ve Putin; havuç ve sopa yanlısı...



Daha ilginç olanı:

En çok da “yiğitsin, cömertsin” demeyi çok iyi beceriyor oluşları...

KİM OLUYORSUNUZ DA ŞAHSIMI BEKLETİYORSUNUZ


Erdoğan’ın “eyyyyy!” diye haykırıp fırçalayamadığı sadece iki lider var...

Biri ABD başkanı Trump...

Diğeri Rusya diktatörü Putin...

Neden?



Düşünün bakalım...

Meselâ...

Erdoğan’a mektup yazıp “aptallık etme” diyen kişi Fransa Cumhurbaşkanı Macron olsaydı eğer...

Bizim reis onu anasından doğduğuna pişman ederdi...



Ya da Merkel...

“Bırak şu bizim gazeteci Deniz Yücel’i dedim bıraktı hatta özel uçağa bindirip Almanya’ya gönderdi” deseydi...

Hanımefendi’ye bir “eeeeeyyyy” çeker ve “yalan söyleme be kadın” diye haykırırdı...



Yine meselâ...

Kendisini iki dakika kapıda bekleten Putin değil de Macron veya Merkel olsaydı anında orayı terk eder ve kapıda gazetecilere:

“Ya siz kim oluyorsunuz da şahsımı kapıda bekletiyorsunuz?” diyerek ağızlarına tükürürdü...