Korkusuz
Can Ataklı

Batılıların “Türkiye” dediği Erdoğan iktidarı değildir!

ANALİZ

Batılıların “Türkiye” dediği Erdoğan iktidarı değildir!


Şimdi başımıza bir de NATO sorunu çıktı.

Şu anda pek görülmese de sanıyorum önümüzdeki günlerde NATO ile yatıp NATO ile kalkacağız.

Çünkü aralık ayının 4’ünde, Londra’da bir NATO toplantısı var.

NATO’nun 70’inci yılı nedeniyle düzenlenen zirveye, üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları katılacak.

Saray daha şimdiden “Suriye’deki güvenlik sorunumuzu ve terörle mücadelemizi NATO toplantısında da açıkça anlatacağız, NATO ülkelerine durumu göstereceğiz” diyor.

Ama şimdi bir “tık” daha ileri gidildi.

NATO’nun “Polonya güvenlik planı” Türkiye’nin blokajı ile karşılaştı.

AKP iktidarı diyor ki, “Eğer NATO, Suriye sınırımızdaki PYD’yi terör örgütü olarak ilan etmezse biz de bu plana evet demeyeceğiz.”

NATO’nun PYD’yi terör örgütü ilan etmesi mümkün mü?

Şu anda bu pek mümkün görünmüyor.

Peki Erdoğan iktidarının “NATO kararlarını onaylamayız” tehdidi işe yarar mı?

O da pek mümkün değil aslında.

Ancak sıkıntı yaratacağı kesindir.

Sorunu ikincil bir yolla çözmeye çalışabilirler.

Örneğin “PKK’nın bir terör örgütü olduğu kesin. PYD’nin bu örgütle organik bağı olduğunu söyleyen Türkiye’nin, bu iddialarının araştırılması için bir komisyon kurulsun” denilebilir.

Sarayın buna itirazı olacağını sanmıyorum.

Çünkü zaten bu tehdit aslında NATO’ya değil, iç politikayı etkilemek için bir operasyon bana göre.

Tıpkı S-400 olayındaki gibi kamuoyu oyalanmak isteniyor.

Hatta belki artık akıllara giren erken seçim konusunda da hazırlık olarak düşünülebilir bu çıkışlar.

Bu arada yandaş medya son günlerde özellikle NATO ülkelerinden gelen, “Türkiye önemli, Türkiyesiz NATO olmaz” türü açıklamalarını büyük keyifle manşetlere taşıyorlar.

Gözlediğim kadarıyla bu manşetlerle “Görüyorsunuz, Avrupa’nın gözünde çok önemli bir ülkeyiz, dik duruşumuz sayesinde bizden vazgeçmeleri mümkün değil” propagandası yapılmak isteniyor.

Ancak yanılmamak gerek.

Amerika ve Avrupa ülkelerinin “Türkiye”den kastettikleri Erdoğan ve AKP iktidarı değil.

Ya da Türkiye’den anlaşılan Erdoğan ve iktidarı değil.

Avrupa ve NATO ülkelerinin yöneticileri “Türkiye vurgusunu” özellikle yapıyorlar.

Çünkü iktidarda kim olursa olsun Türkiye, bölge için de dünya için de çok önemli bir ülke.

Ne Amerika ne Avrupa ne de diğer ülkeler Türkiye’yi dışlayarak, yok sayarak bir yere varamayacaklarını bilirler.

Buna karşı Erdoğan iktidarı ise sadece geçici süre Türkiye’yi yöneten bir ekiptir.

Nasıl bugün Almanya Merkel’in, Fransa Macron’un, Amerika Trump’ın liderliğinde yönetiliyorsa Türkiye de Erdoğan tarafından yönetiliyor.

Bu kişilerin gitmesi halinde, ülkelere bir şey olmuyor.

Kişiler ise görevde bulundukları sürece eğer akıllı, ciddi, itibarlı politikalar izleyebiliyorsa, ülkelerinin değerini de artırırlar.

Şu anda Türkiye’deki yönetim, Türkiye’nin değerini ve itibarını artıramıyor.

Buna karşı Türkiye’nin gerçek değerini de ortadan kaldıramıyorlar.

Batı ülkelerinin başına bir şey gelmesini istemedikleri Erdoğan ve AKP iktidarı değil, Türkiye’nin kendisidir.

Ama hiç merak etmeyin Türkiye’ye asla bir şey olmaz.

Şu sıralar itibarsız olmasının nedenleri de tüm dünya tarafından bilinmektedir ve bunun düzelmesi anlık bir olaydır.



YENİ ÖĞRENDİM

Hiç duymadığım bir hastalık için “mor günler”


Varlığını bile bilmediğimiz hastalıklar var.

Bunları, bazen kendi başımıza ya da yakınlarımızın başına gelince öğreniyoruz.

Oysa bazı konularda duyarlı olabilmek için ille başımıza gelmesi gerekmiyor.

İşte kısa adı İBHAYD olan dernek çok az bilinen bir hastalığa ve buna yakalananların içinde bulunduğu zor koşullara dikkat çekmek, duyarlılık yaratmak için “mor günler” kampanyası düzenlemiş.

İnflamatuvar Bağırsak Hastaları ve Aileleri Yardımlaşma Derneği (İBHAYD) önce 1 Aralık günü İzmir Karşıya’da bir stant açarak vatandaşları bu konuda bilgilendirecek.

Dernek ardından, 7 Aralık’ta Kadıköy İskele ve Beşiktaş Demokrasi Anıtı önünde de birer stant açacak.

Nedir bu inflamatuvar hastalığı.

Kısaca “tuvaleti tutamamak” olarak biliniyor. Bir tür bağırsak iltihaplanması. Sindirim sistemi veya bağırsak duvarının kronik iltihabı ve kalınlaşması sonucu oluşan bu hastalık, yaygın olarak 20’li ve 30’lu yaşlarda görülüyormuş.

Türkiye’de kayıtlarda 100 bine yakın inflamatuvar hastası olduğu biliniyor.

İBHAYD Başkanı Ömür Akkaya’dan öğrendiğime göre, bu hastalığa yakalananlar günde 20 kez tuvalete çıkabiliyor.

Durum böyle olunca pek çok hasta zor anlar yaşamamak için dışarı çıkmamayı tercih ediyormuş.

Yolu düşenler İBHAYD stantlarını ziyaret edebilir ve daha ayrıntılı bilgi alabilir.

ÖNERİ

Milletvekili olmak için, gerekli eğitim düzeyi yükseltilmeli


Tele1’de dünkü program sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi ile ilgili bir haberi konuşurken “Milletvekili olmak için ilkokul mezunu olmak yetiyor, bu böyle kalmalı mı?” diye sordum.

Yayından sonra pek çok mesaj geldi bu konuda.

Ağırlıklı olarak “Milletvekili olmak için yeterli eğitim seviyesi en azından liseye kadar çıkarılmalı” diyor izleyiciler.

Tabii milletvekili seçilme ile ilgili kanunlar ilk hazırlandığında, Türkiye’nin eğitim düzeyi hayli düşüktü.

İlkokul mezunu olmak hatta okur-yazar olmak bile önemli avantajdı.

Oysa geçen yıllar içinde eğitim seviyesi çok yükseldi.

Bir kere okuma yazma bilmeyen kimse kalmadığı gibi, sadece ilkokul mezunu sayısında bile çok ciddi azalma var.

İlerleyen bilim ve teknoloji, kentsel yaşam koşulları da artık ülke sorunlarının ilkokul mezunu düzeyinde asla çözülemeyecek kadar zorlaştığını gösteriyor.

Gerçi şu anda Meclis’te ilkokul mezunu milletvekili sayısı çok fazla değil ama yine de artık bu alt barajı yukarı çekmek gerekir.

Bu iktidar tarafından sadece ilk 4 yılı mecburi hale getirilmiş olsa bile ortaya konan 4+4+4 eğitimi görmeyenler, milletvekili adayı olamamalı.

Bu kadar gelişme olmuşken milletvekili eğitim düzeyini yukarı çekmek Türkiye’ye yakışan bir davranış olacaktır.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Milli Piyango’da alınmayan ikramiye niye devretmiyor?


Ne zamandır yazacaktım, bir türlü yazamadım, sonra Milli Piyango satılınca bu kez de “Sanki yeni alana terslik olsun diye yazıyorum” sanılmasın diye yazmadım, ama yazılmalı bana göre.

Konumuz şu: Bütün şans oyunlarında eğer kazanan olmazsa, toplanan ikramiye bir sonrakine devrediliyor.

Hatta öyle ki örneğin Loto’da 7-8 hafta üst üste kimse 6 tutturamadığı için ikramiye de katlanarak büyüyor.

Bunun istisnası Milli Piyango.

Milli Piyango Kanunu’na göre, bir yıl içinde alınmayan ya da satılmamış bilete çıkan ikramiyeler, Hazine’ye devrediliyor.

Neden?

Bu halkın sırtından elde edilmiş haksız kazanç değil mi?

Ayrıca Loto’da, On Numara’da, Şans Topu’nda ikramiyeler devredilebiliyor da Milli Piyango’da neden devredilmesin?

Satılmış bir biletin alınmayan ikramiyesi elbette belli bir süre elde tutulup talihli beklenebilir ama satılmayan bilete çıkan ikramiye neden içeride kalsın ki?

Örneğin son 10 çekilişte de büyük ikramiye satılmayan bilete çıkmış, tesadüfe bak.

Milli Piyango artık özel bir şirketin.

Milli Piyango’ya diğer şans oyunlarına göre artık daha az rağbet ediliyor çünkü ikramiyesi çok küçük kalıyor.

Ama alınmayan ve satılmayan biletlere çıkan ikramiyeler, sonraki çekilişlere eklenirse Milli Piyango tekrar cazibe alanı haline gelebilir.

Geçen yılın büyük ikramiyesi 70 milyon lira bir kişiye çıkmıştı.

Artık yıl dolmak üzere, 1 Ocak’ta ikramiye hâlâ alınmamışsa o para Hazine’ye kalacak.

Oysa o para, yılbaşı çekilişinden sonraki ilk çekilişe konabilir.

Hatta tek parça da olmaz, 10’ar milyondan 7 veya 5’er milyondan 14 bilete şans olarak dağıtılabilir.

ÇOK GÜLDÜM

BAHÇELİ “BU SEFER BANA GÜVENMEYİN” DEDİ


2002 yılından bu yana her seferinde ortaya çıkıp Türkiye’yi seçime ya da referanduma götüren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bu kez erken seçime karşı çıktı.

Bahçeli dün yaptığı açıklamada, “Bizim durduğumuz yer bellidir. 28’nci dönem milletvekili genel seçiminin normal tarihi Haziran 2023’tür. Erken seçim talepleri yanlıştır” dedi.

Benim dikkatimi çeken şu ise Bahçeli’nin bu sözleri “HDP sorusu üzerine” söylemesi oldu.

Çünkü soru “HDP’nin erken seçim talebini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sine-i millete dönmekten bahsettiler bir ara” şeklindeydi.

Bahçeli, HDP’nin bir şey isteyip istememesinin önemi olmadığını söyleyerek “erken seçime karşı” tavır koydu.

Gerçi bana göre, eğer yine bir erken seçime gidilecekse bu kez görev Bahçeli’ye verilmeyecek.

Bahçeli’nin sanıyorum sağlık nedenleriyle siyasete devam etmemesi daha büyük olasılık.

Hal böyle olunca yeni bir oyun kurulumunda da yer almaması çok normal.

Ancak yine de Bahçeli bu, belli olmaz. Son bir kez daha rol almayı tercih edebilir ve bir baskın seçimin fitilini ateşleyebilir.