Korkusuz
Can Ataklı

Bak bak bak, meğer neler yapmışlar

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bak bak bak, meğer neler yapmışlar


İktidar partisi, cemaatten sonra yeni bir “paylaşım kavgası” içinde.

Parti Bakanı Erdoğan, azlettiği Başbakanı Ahmet Davutoğlu ve Çankaya’ya oturtup noterlik yaptırdığı Abdullah Gül için inanılmaz iddialarda bulundu.

Erdoğan bu iki ismin Halkbank’ı dolandırmaya çalıştığını söyledi.

AKP Genel Başkanı fazla detaya girmedi ama adayları, “şecaat arz etmeye” başladılar.

Bunlardan biri AKP’nin önemli avukatlarından Ercan Çetinkaya.

Bu avukat, Davutoğlu’nu karalamak için bir dizi tweet attı hafta sonunda.

Bu avukatın yazdıklarına göre Şehir Üniversitesi’nin kurulması için çok yolsuzluk yapılmış, işçilerin hakları gasp edilmiş, işçiler provokasyona bile getirilmiş.

Tabii bu avukat sanıyorum bu açıklamaları ile Davutoğlu ile birlikte Erdoğan’a karşı safa geçen AKP’lileri zora sokacağını düşünüyor ama bütün bunların yaşandığı sırada Erdoğan’ın tek adam olarak her şeyin asıl yöneticisi olduğunu unutuyor.

Şimdi hiç dokunmadan bu avukatın yazdıklarını size sunuyorum;

- Ey Davutoğlu, bu ihanet 2010 senesinde başladı. 18 bin tekel işçisinin 3 yıllık sendika aidatına ne oldu? İşçilerin alacağına sebep Tekel’in arazisi nasıl Şehir Üniversitesi’ne devredildi? 2010 ve 2011 yıllarına bir gidelim hele...

- 18 bin Tekel işçisini kim Ankara’ya gönderip çadır kurdurdu? Tekgıda-İş Sendikası 18 bin Tekel işçisinin 3 yıllık birikmiş sendika aidatı olan 70 milyon TL’yi ne yaptı? Davutoğlu burada sendika ile irtibata mı geçti?

- Tekel’in paha biçilemez arazisi, 18 bin Tekel işçisinin sendika aidatları, Tekgıda-İş Sendikası, Davutoğlu, Babacan ve Şimşek. İşin ipini çektikçe geliyor....

- Tekel’in avukatı hacı ablamız Av. Meliha Kanıcı bu haksızlığa direndi ve emekli edilmedi mi? Av. Hanım bu olayı Tayyip Bey’e olan sevgisinden dolayı sineye çekti.

- Devri yapılan arazi üzerinden Halk Bankası’ndan kredi çekilmiştir. Dönemin bakanları Babacan ve Şimşek’tir. HAK-İŞ Sendikası’nın hakkı yenilmiş midir? Tekgıda-İş Sendikası neden açılmış davadan feragat etti? Dava konusu ne idi?

- Sn. Cumhurbaşkanı defterin üzerinden girişi yaptı. Ben de biraz devamını getirmek istiyorum. Konunun temeli İstanbul’daki Tekel işletmesinin paha biçilmez arazisidir. Bu arazi, Davutoğlu tarafından nasıl Şehir Üniversitesi’ne devredilmiş?

- HAK-İŞ Sendika eski Başkanı bu haksızlık karşısında tansiyonu 21’e çıkıp Güven Hastanesi’ne kaldırılmıştır. Tayyip Bey’e sadık Tekel’in avukatı hacı ablamız Meliha Kanıcı, FETÖ’cülerin baskısı ile bu davadan el çektirildi. İşinden edildi mi?

- Davutoğlu hangi pazarlıklara girdi ki bu yer, vakıf üniversitesine devredildi? Davutoğlu, Babacan, Şimşek ve Tekgıda-İş Sendikası, Türk kamuoyuna açıklama yapmalı.

Görüyorsunuz değil mi, paylaşım kavgasına girince nasıl da kendilerini ifşa ediveriyorlar.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Hulusi Akar yine aykırı konuştu


Birkaç defadır sizinle de paylaşıyorum, hükümette en yakından izlediğim isim Hulusi Akar.

Esas olarak siyasetten gelmeyen ama Erdoğan’a çok iyi ayak uydurduğu görünen ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin etkisizleştirilmesinde önemli bir işlev üstlenen Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, hep genel politikaya aykırı açıklamalar yapıyor.

Örneğin; Erdoğan’ın Amerika gezisi öncesinde “Masada Patriotlar da olacak, F-35 konusu henüz bitmedi” demişti.

Aslında bunun böyle olacağı malum da kimse dillendirmeyip Akar söyleyince benim ilgimi daha fazla çekiyor.

Akar dün Anadolu Ajansı’nın sorularını yanıtlamış.

Akar soruları yanıtlarken, beni yine yanıltmadı ve yine aykırı açıklamalarda bulundu.

Örneğin, “NATO planlarını bloke etmek gibi bir şey söz konusu değil” dedi.

Madem değildi o zaman niye NATO toplantısında önce esip gürledi Erdoğan?

Gerçi Londra’ya gittikten sonra bir daha bu konuda sesini yükseltmedi, orası başka ama ilk gün de söylediğimiz gibi, böyle bir şeyin olmayacağını bizzat Milli Savunma Bakanı açıklamış oldu.

Akar’ın bir başka ifşaatı da Suriye’deki konumumuzla ilgili.

AKP Genel Başkanı, Türkiye’nin bölgedeki en büyük oyun kurucu olduğunu belirterek, PYD’nin sınırımızdan 30 kilometre geri çekileceğini, aksi takdirde operasyonlara davam edileceğini söylemişti.

Oysa Akar dün şunu söyledi; “NATO’dan, ABD’den iş birliği talep ettik. En sonunda mutabakata varmak suretiyle takriben 49 gün birlikte çalıştık. 49 günün sonunda istediğimiz süratle bu işin yapılmadığını gördük. 9 Ekim’de Barış Pınarı Harekatı’nı başlattık. 145 kilometre genişliğinde, 10 kilometre derinliğinde bir alan kontrolümüz altında. Tek tük bazı sızmalar olabilir ama genel olarak bu alan TSK’nın kontrolü altında.”

Demek ki sanıldığı gibi 30 kilometre derinlikte güvenlik alanı kurulmadı, sadece 10 kilometrelik bir hak tanıdılar bize, üstelik buranın da tamamı değil bazı bölümleri kontrol altında.

Akar yine Erdoğan’ın, “Onlar Suriye’nin ‘Kuvayı Milliye’si” dediği Özgür Suriye Ordusu için de aykırı konuştu.

Dedi ki “Suriye Milli Ordusu, terörist değil. Evlerini ve topraklarını teröristlerin işgalinden kurtarmaya çalışıyorlar. Efendim orada birtakım suçlar işleniyor. Olabilir. İdari soruşturmaların hepsini yapmaya hazırız, yapıyoruz.”


Akar’ı izlemeyi sürdüreceğim.



YENİ ÖĞRENDİM

Bir tarafta umut kuyrukları, diğer tarafta Milli Piyango boykotu çağrıları


Yılbaşı yaklaştıkça, Milli Piyango geyikleri de haliyle artıyor.

Bu yılın büyük ikramiyesi 80 milyon lira.

80 milyonu kazanıp bankaya yatırsanız ve sadece yüzde 10 faiz alsanız aylık net geliriniz yaklaşık 7.5 milyon lira olur.

Bu parayı hayal etmek bile güzel.

Gerçi Milli Piyango’da çok uzun süredir büyük ikramiye kazanan yok.

Geçen yıl 70 milyonu kazanan hâlâ ortaya çıkmadı. Önümüzdeki 22 gün çıkmazsa para Hazine’ye devredilecek..

Özelleştirilip Demirörenler’e verilmesinden sonra yapılan çekilişlerde büyük ikramiye yine kimseye çıkmadı, nedense hep satılmayan biletler “şanslı!” oldu.

Artık pek çok kişi Milli Piyango’da “bir şeyler döndüğü” konusunda şüphe içinde.

Bu nedenle sosyal medya üzerinden “Yılbaşı bileti almıyoruz” boykotu başlatılmış.

Kampanyayı başlatanlar, “Çekilişlerde hile yapılıyor. Eskiden cemaatçilere çıkarılıyordu ikramiyelerin çoğu. Şimdi ise nedense hep satılmayan biletlere büyük ikramiye çıkıyor, bu uygunsuzluğa bilet alarak ortak olmayın” diyorlar.

Öte tarafta ise yüz binlerce kişi “Belki bana çıkar” umudu ile Bahçekapı’daki bayilerin önünde, özellikle Nimet Abla’nın önünde uzun kuyruklar oluşturuyor.

Niye Nimet Abla?

Yıllar önce birkaç büyük ikramiye buradan satılan biletlere çıkmış.

Millet uğur bellemiş bunu.

Ama şunu da düşünmek gerek.

İkramiyenin en çok bilet satılan yere çıkması ihtimali elbette daha yüksek.

İRONİ

Yargı o kadar güçlü ve bağımsız ki Erdoğan’ı bile takmıyor!


Siz bakmayın bazı muhaliflerin “Yargı baskı altında, yargı artık sarayın denetiminde” laflarına.

Hepsi palavra!

Yargımız son derece güçlü ve bağımsız.

Hatta o kadar bağımsız ve güçlü ki koskoca Cumhurbaşkanı’nı bile takmıyor.

O Cumhurbaşkanı ki, bir açıklama yapmış, bu ülkede başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmış bazı kişilerin bir bankayı dolandırmaya kalktıklarını hatta dolandırdıklarını söylemiş.

Normal koşullarda ihbar kimden gelirse gelsin savcılar harekete geçer değil mi?

Üstelik burada ihbarı yapan sıradan biri değil.

Ülkenin en tepesindeki isim.

Diyor ki, “Şunlar şunlar şunlar dolandırıcılık yaptılar.”

Yargıdan “tık” yok.

Koskoca Cumhurbaşkanı’nın sözlerini ciddiye almıyorlar, daha doğrusu inanmıyorlar.

Şakayı bir kenara bırakalım, içinde bulunduğumuz hali görüyor musunuz?

Devleti yönetenler aralarında paylaşım savaşı yapıyor, bunu yaparken de birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya döküyorlar.

Ama yargı henüz bir talimat almadığı için harekete geçemiyor.

Sık sık “Çadır devleti gibiyiz” demekte haksız mıyım?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Erdoğan’ın “zekat talebini” tam anlayamadım


Erdoğan pazar günü İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından düzenlenen bir konferansta, İslam ülkeleri arasında iş birliği olmadığını, en zengin İslam ülkesiyle en fakiri arasında 200 kat fark olduğunu belirtti.

Ballandıra ballandıra Müslüman ülkelerinin bazılarının zenginliğini anlatan Erdoğan, zekat müessesesinin çalıştırılmadığını söyledi.

Erdoğan’a göre eğer Müslüman ülkeler kenti aralarında zekat verseler, ülkeler arasındaki gelir uçurumu da giderilecek.

Erdoğan’ın “kendi aralarında zekat” sözleriyle ne demek istediğini tam olarak anlamadım.

Zekat ülkelere de mi farz?

Örneğin çok zengin olan Suudi Arabistan, yoksul bir Müslüman olan Somali veya Etiyopya’ya karşılıksız para vermeli ve buna “Bu da bizim zekatımız” mı demeli?

Yoksa “zengin ülkelerdeki insanlar zekatlarını kendi ülkelerindeki insanlara değil de başka Müslüman ülkelerdeki fakir insanlara mı vermeli” demek istiyor?

Ya da artık “maksat dinden konuşmak, yönetimin her aşamasında din kurallarını dayatmak mı?” tam bilemedim.

Yorum sizin.