İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP’li belediye başkanları Rıza Akpolat ve Ahmet Özer’in tutuklanmasını kastederek, “Yargının silah gibi kullanıldığı böyle bir dönem daha Türkiye’de bilmiyorum” dedi.
Yanılıyor...
Cümlenin doğrusu, “Yargının Türkiye’de silah olarak kullanılmadığı bir dönem bilmiyorum” olmalıydı!
Evet; tek adam iktidarının verdiği güçle, siyaset bu dönemde yargıyı ele geçirmiş, hatta yutmuş durumda... Üstelik bunu gizleme ihtiyacı bile duymuyor! Hatta Cumhurbaşkanı, açık açık, “Daha turpun büyüğü heybede” bile diyebiliyor!
★★★
Peki; bugün böyle de geçmişte çok mu farklıydı?
12 Mart döneminde sözüm ona hakim ve savcı geçinen “iktidar memurları”, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı hangi somut delillerle astı?
12 Eylül’de diktatör Evren, “Asmayalım da besleyelim mi?” dediği için onlarca insanı doğru dürüst yargılamadan darağacına göndermediler mi?
Binlercesini onlarca yıl duruşma bile yapmadan cezaevinde çürümeye terk etmediler mi?
Henüz 17 yaşındaki Erdal Eren’in kemik yaşını, sırf idam sehpasına gitsin diye büyütmediler mi?
Kemik yaşını büyüten o vicdansız doktor, iddianameyi hazırlayan savcı, kalemi kıran hakim aslında kendilerine talimat veren “siyasi güç”ün isteğini yerine getirmedi mi?
★★★
Çok eskilere gitmeye gerek yok; Ekrem Bey... Kumpas davalarını hatırlayın yeter!
Belki o zaman “yanan” kendiniz ya da “sizden birileri” olmadığı için, yargının yine iktidar sahipleri tarafından nasıl “silah gibi” kullanıldığını görmediniz ya da ilgilenmediniz; ama...
O dönemde de FETÖ’nün polisleri, savcıları, hakimleri; siyasetçilerden aldıkları talimatlarla binlerce masum insana kumpas kurmadı mı?
O davalara dahil edilmesi istenen isimlerin olduğu listeler, Beşiktaş’taki FETÖ’cü savcılara Ankara’dan gönderilip, “Bunlara suç uydurun” denilmedi mi?
Hepsinden vazgeçtim, Ergenekon yargılamaları sırasında mahkeme savcısının kulağındaki kulaklık aracılığıyla Ankara’dan emir ve talimat aldığı defalarca kanıtlanmadı mı?
Bu ülkenin Başbakanı bizzat çıkıp, “Ben bu davaların savcısıyım” demedi mi?
★★★
Demek istiyorum ki bu ülkede “aydın ihaneti” ilk kez yaşanmıyor!
Eğer bu ülkenin geçmişinde ve bugününde bu kadar haksızlık, hukuksuzluk varsa, o kadar da kötü hakim, savcı, doktor, gazeteci, polis vardır. Ve ne yazık ki onlar, her zaman kendilerini “silah gibi” kullandırmıştır.
Asıl yargılanması gereken de onlardır ama bugüne kadar birinin bile yargılandığı, insanlara yaşattıkları zulmün cezasını çektikleri... Görülmemiştir!
GÜNÜN SORUSU
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beşiktaş Belediye Başkanı’nın da tutuklandığı olayla ilgili olarak, “Daha turpların büyüğü heybede” dedi. Kendisine iki soru:
Büyük turp kim? Heybenin içindekileri siz nereden biliyorsunuz?
Garip soru!
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek ve kılıçlarını çekerek yemin eden beş teğmen önceki gün Yüksek Disiplin Kurulu’nda sözlü savunma yaptı.
Teğmenler; Ebru Eroğlu, İzzet Talip Akarsu, Serhat Gündar, Deniz Demirtaş, Batuhan Gazi Kılıç’ın savunmaları altı saat sürdü.
Teğmenlerin Avukatı Serdar Öztürk heyetteki bir Tuğgeneral’in Teğmen İzzet Talip Akarsu’ya, “Deizm hakkında ne düşünüyorsunuz? Bayan Harbiyeliler nasıl ibadet ediyor?” şeklinde sorular yönelttiğini ancak bu soruların, diğer üyeler tarafından konuyla ilgisiz bulunduğunu iddia etti.
★★★
Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri hâlâ biraz olsun “Mustafa Kemal’in Ordusu”ysa, genç teğmenleri değil, bu garip soruları soran tuğgenerali ihraç eder!
Teori-pratik!
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dünkü hutbesinde,
“Hileye bulaşmadan, fırsatçılık, stokçuluk ve karaborsacılık yapmadan, kul ve kamu hakkına girmeden helal kazanç elde etmenin yollarını insanlığa İslam öğretmiştir” deniliyor...
Eğer tüm bunları insanlığa gerçekten İslam öğrettiyse; yolsuzluk, vurgunculuk, fırsatçılık, kamu ve orman arazilerinin yağmalanması, rüşvet, ihale yolsuzluğu, kolay yoldan zengin olma, lüks araba, saray gibi lojman hırsı neden en çok Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkelerde görülüyor?
Yani “teori”ye itirazım yok; eyvallah da...
“Pratik”te ciddi bir “arıza” var gibi görünüyor!