Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Atatürk, Kemalist miydi?

Kemalistleri incitmek istemem...

Ama...

Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk...

Kendisine sorulsaydı:

“Ben Kemalist değilim” derdi...



Çünkü...

Mustafa Kemal Atatürk:

“Doktriner” değildi...



Nereden biliyorum?..

20 Nisan 2020 tarihli KORKUSUZ’da yazmıştım...

Ama...

Kısaca bir kez daha hatırlatayım:



Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), 1923’te Cumhuriyet Halk Fırkasını (Partisi) kuran Gazi Mustafa Kemal’e (Atatürk):

“Bu partinin doktrini yok Paşam” deyince...

Gazi Mustafa Kemal:

“Bu bir halk fırkası çocuk” dedi gülümseyerek ve devam etti: “Halk fırkalarının doktrini olmaz; olursa da donar kalır...”

(Ş. Süreyya Aydemir. İhtilalin Mantığı... Sayfa 113).



Canlarım...

Atatürk:

İhtilal yapmadı:

Atatürk:

İnkılâp yaptı...



İhtilalde kan:

İnkılapta:

“Akıl, bilim ve sanat” var...



Böylesine açık fikirli bir insan:

Doktriner olabilir mi?..





Sözümün özü:

Atatürk ideolog değil:

Vizyonerdi...



Atatürk kalıba sokulamaz...

Atatürk’ten “...izm” çıkmaz...



Yüz yıl önce yaktığı inkılâp meşalesini söndürmeden...

Aksine...

Daha parlak ışıkla yakmalı...

Çağdaş medeniyetler seviyesini yakalama hedefinden asla:

Vazgeçmemeliyiz...



Mekânın cennet olsun:

Aziz Atatürk...

Din ve ideoloji


Bana göre:

Din ile...

Siyasî ve iktisadî ideoloji arasında:

Hiç fark yok...



Nasıl ki kutsal kitaplarda...

Bir tek virgülün yerini bile değiştiremezseniz...

Siyasî ve iktisadî ideolojilerde de:

Değişiklik yapamazsınız...



Meselâ...

Köktenci Marksizmin...

Sünni İslam’dan...

Ya da...

Katolik Hıristiyan’dan:

Ne farkı var?..



Sünni İslâm nasıl ki Hz. Muhammed’den:

“Muhammedizm” ürettiyse...

Komünist ideoloji de Karl Marks’tan:

Marksizm’i üretti...



Sözümün özü:

Her türlü “...izm”:

Dindir...



Marksizm bir dindir...

Stalinizm bir dindir...

Leninizm bir dindir...

Maoizm bir dindir...

Neden var


Canlarım:

Napolyonizm var mı?..

Yok...



Lincolnizm var mı?..

Yok...



Churchillizm var mı?..

Yok...



İyi de...

Neden: “Kemalizm” var?..

Günün......


Abdülkadir Selvi:

“Muhalefet, Bahçeli’nin gösterdiği sağduyulu yaklaşımı sergilemekten yoksun...”.



Günümüz iktidar gazetecisinin ahlâkı bu...

Bu ahlâk:

Muhalefet partileri HDP ile görüşmedikleri halde:

“Görüşmüş gibi” haber yapar...

Ve...

Ürettikleri yalan haberle:

Muhalefeti aşağılar...



İktidar partisi...

Hem de...

Resmî heyet halinde HDP ile görüştüğünde:

Bu ilişki:

“Sağduyu” olarak tanımlanır...



Yakın gelecekte...

Bu iki yüzlü...

Bu riyakâr gazetecilik anlayışı...

Mesleğin dışında kalacak...



İsteyenle:

İddiaya bile girebilirim...

Politika ve entrika




Ali Naili Erdem’e sordum:

“Politika nedir?..”

“Ne olmadığını söyleyeyim” dedi...

“Politika, entrika değildir...”.



“Demirel merhum 55 yıl kadar önce: ‘Sokaklar yürümekle aşınmaz’ derken neyi anlatmak istemişti?..”.

Soruma soruyla cevap verdi:

“Aklın özgürlüğünü kabul edenler; ayakların özgürlüğünü neden kabul etmiyorlar?..”.



Ali Naili Bey’le her konuşmamda bir kez daha anlıyorum ki...

Onların döneminde politika:

Entrika değildi...



Onların döneminde demokrasi:

Sokaklarda özgürce yürüyebilmek...

İktidarları eleştirebilmekti...



Keşke...

Bugün de politikacılarımız...

O günlerin ahlâkına:

Sahip olsa...

Demirel’i özlemek


Levent Kırca anlatıyor:

Süleyman Demirel Başbakan.



‘Gereği Düşünüldü’ adlı bir müzikal oynuyoruz.

Yer yerinden oynuyor.

İnanılmaz ilgi görüyor.

Yenikapı’daki Hürriyet çadırında günde 3.500 kişiye oynuyoruz.

Sert bir kış, çok kar yağdı.

Çadırın bir kısmı çöktü, oyunlar durdu.

Çadırı onarıp yeniden başlamam lazım!

Ancak para gerekiyor.

Kredileri de bankalar kolay vermiyor.

Başbakan Süleyman Demirel’den randevu aldım.

Kendisiyle Başbakanlık konutunda buluştuk.

Durumu anlattım.

‘Yardımcı olun da bir bankadan kredi çekeyim’ dedim.

Dedi ki; ‘Kredi çekersen ezilirsin, üzülürsün. Müsaade ederseniz bu parayı sana ben ödeyeyim. Geri vermene de gerek yok.’

Telefonu kaldırdı, Kalem-i Mahsus Müdürü’ne ‘Bana çek defterimi getir’ dedi.

Söz konusu paranın miktarı o günkü 1 trilyon (bugünün 1 milyonu) civarında idi.

Süleyman beyle karşılıklı oturuyoruz.

Çaylarımızı yudumluyoruz ve çek defterinin gelmesini bekliyoruz.

Ben düşünüyorum!

Ve kararımı verdim Süleyman Demirel’e dedim ki;

‘Eğer darılmazsanız ben bu parayı sizden alamam.’

“Neden?” dedi.

‘Ben sizinle aynı görüşte değilim. Üstelik böyle bir para sizi eleştirmeme mani olur.’

Demirel bana;

‘Bugüne kadar oynadın. Beni yerin dibine soktun, sana mani olduk mu? Al parayı git gene oyna’ dedi.

Nezaketine teşekkür ettim, parayı almadan Başbakanlık konutunu terk ettim.

Kardeşi Hacı Ali Demirel’i arayıp bu davranışımdan ötürü, bana hayran kaldığını belirtmiş.

Daha sonraki yıllarda eşi Nazmiye hanımla gelip bütün oyunlarımızı seyretti.

Açtığım tiyatroların açılışları yapıp kurdelesini kesti.

Farklı bir hoşgörüye sahipti.



Birkaç kez hastalanıp hastaneye yattım.

Beni ilk arayan o oldu.

Oynadıklarım, ona karşı eleştirilerim nedeniyle ne bana dokundu ne de yasaklama getirdi.

Dahası Cumhurbaşkanı iken ‘Olacak O Kadar’ programı için ‘Türkiye’nin gerçeklerini yansıttı ve ülke gündemine katkı sağladı’ diyerek beni ‘Devlet Sanatçısı’ yaptı.

Levent Kırca anısıdır...

Dünün tweeti


Ali İhsan Gürcihan

@aigurcihan

HDP ile ilişkiye tepki gösterip, partisinden istifa eden Mehmet Ali Çelebi’nin; şu an mensubu olduğu AKP’nin, HDP ile başladığı ilişki ve bazı parti mensuplarının söylemlerine nasıl tepki vereceğini bekliyorum.