Tam adı Aleksey Anatolyeviç Navalni...
4 Haziran 1976’da Rusya’da doğdu...
Avukatlık yaptı.
2009 yılından itibaren Devlet Başkanı Vladimir Putin’in antidemokratik uygulamalarını protesto etti.
Rusya’nın en ünlü muhaliflerinden biri haline geldi.
Rusya Muhalefet Koordinasyon Konseyi üyesiydi... İlerleme Partisi’ni ve Yolsuzlukla Mücadele Vakfı’nı kurarak başkanlıklarını yaptı.
Dünyaca ünlü The Wall Street Journal onu, “Vladimir Putin’in en çok korktuğu adam” olarak tanımladı.
2020’de Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi.
★★★
2011’deki bir radyo röportajında iktidardaki Birleşik Rusya Partisi’ni “dolandırıcı ve hırsız partisi” olarak tanımladı.
Birçok kez tutuklandı.
Zimmetine para geçirmekten iki ertelenmiş hapis cezası aldı. Her iki dava da; seçimlerde Putin’in karşısına aday olarak çıkmasını engellemek için açıldı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), adil yargılanmadığına hükmetti.
★★★
20 Ağustos 2020’de hastaneye kaldırıldı.
Çünkü Tomsk’tan Moskova’ya giderken uçakta kimyasal bir maddeden zehirlendiği anlaşıldı.
Uzun süre Berlin’de tedavi gördü.
Avrupa Birliği, altı üst düzey Rus yetkiliye ve bir devlet kimya merkezine Navalni’yi zehirledikleri iddiasıyla yaptırım uyguladı.
17 Ocak 2021’de Rusya’ya döndü ve ülkeye varır varmaz gözaltına alınıp tutuklandı.
★★★
Milyonlarca kişi onun tutuklanmasını ve Putin’in yolsuzluklarını protesto için meydanlara çıktı.
Ertelenen cezaları birleştirilerek hapis cezasına dönüştürüldü ve siyasi yasak getirildi.
Mart 2022’de zimmetine para geçirme ve mahkemeye itaatsizlikten suçlu bulundu, dokuz yıl daha hapis cezasına çarptırıldı; itirazı reddedildi.
★★★
Uluslararası Af Örgütü bu davayı “sahtekarlık” olarak tanımladı.
Ağustos 2023’te halkı kin ve düşmanlığa tahrikten 19 yıl daha hapis cezasına çarptırıldı.
Aralık 2023’te tam üç hafta boyunca hapishanede kayboldu. Daha sonra Yamalo-Nenets Özerk Okrugu’ndaki yeni bir hapishaneye sevk edildiği anlaşıldı.
16 Şubat 2024’te kendini iyi hissetmediğini söyledi ve bir kaç saat içinde de öldü.
★★★
Durup dururken nereden hatırladım ve neden anlattım Aleksey Anatolyeviç Navalni’nin hazin öyküsünü bilmiyorum...
Ya da...
Çok iyi biliyorum da...
Söyleyemiyorum!
Çocuklara işkence!
Dünyadaki en büyük kötülük nedir?
İnsan öldürmek... Hele hele çocuk ya da genç öldürmek...
Peki; ondan daha büyüğü?
İşkence! Çocuğa, gence işkence!
Ne yazık ki ülkemiz bugün bu iddialarla çalkalanıyor.
Saraçhane’deki İmamoğlu protestolarında ve üniversitelerdeki boykotlarda gözaltına alınan gençlerin avukatı Halil Enes Kavak’ın dün yaptığı açıklamalar insanın kanını donduracak cinsten:
“Gözaltına alınan gençlerin neredeyse tamamının vücudunda, yüzünde darp izleri var. Çoğunun gözü, kulağı patlamış, vücutları yara bere içinde.”
★★★
Bu çocukların masum olduğunu, onları döven, biber gazı sıkan, yerlerde sürükleyen, işkence eden polis bilmiyor mu?
Elbette biliyor.
Amaçları gözlerini korkutmak...
Hem de bir daha sokağa çıkmalarını önleyecek kadar korkutmak!
Perişan hale getirerek, sonraki gösterilere katılımı azaltmak...
Yani gözdağı vermek...
★★★
Oysa polis akademilerinde aklı başında akademisyenlerin altını çizerek öğrettikleri temel kurallar vardır:
“Toplumsal olaylarda orantısız şiddet kullanmayın.”
“Cezalandırıcı değil, sadece önleyici şiddete başvurun. Cezalandırmayı hakimlere bırakın.”
“Toplumsal olaylarda sicil numaranızı taşıyan kasklar kullanın.”
“Kişisel duygularla ya da siyasal görüşlerle değil, yasaların emrettiği gibi davranın.”
“Asla küfretmeyin, çirkinleşmeyin. Suçu önlemek ya da suçluyu yakalamak isterken suç işlemeyin.”
★★★
Peki; bizim polisimiz ne yaptı?
Ailelerinin bugüne kadar bir fiske bile vurmadığı 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22 yaşlarındaki çocuklara, gençlere “işkence” sayılabilecek ölçüde sert davrandı.
Düşman yerine koydu.
Ellerine bile dokunmamaları gereken genç kızları kucaklayıp polis arabasına bindirdi.
★★★
Birileri 10 Nisan’da başlayacak olan Polis Haftası’nda Türk polisinin ne kadar şefkatli olduğunu, can güvenliğimizi sağlamak için nasıl kendi hayatlarını feda ettiklerini anlatıp duracak...
Doğru... Kahraman polislerimizi, örneğin Fethi Sekin’i asla unutmayacağız...
Ama...
Polisliği, “zulmetmek” ve “kanunsuz emirleri uygulamak” olarak görenleri de sadece üzerlerindeki üniforma nedeniyle baştacı etmeyip gerçek yüzlerini sergilemeye devam edeceğiz...
GÜNÜN SORUSU
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Sözcü TV’ye televizyonculuk tarihimizin en ağır cezasını veren RTÜK’ü savunmuş. Sorum kendisine:
Siz İletişim Başkanı mısınız, İletişimsizlik Başkanı mı?