Size de tavsiye ederim...
Nevşin Mengü kendisi gibi, AK trollerin bel altı hakaretlerine uğrayan Berna Laçin, Canan Kaftancıoğlu ve Feyza Altun ile konuştu...

Canlarım...
Bütün dünyanın bildiği ve kabul ettiği gibi, Türkiye’de yargılamalar kişiselleştirildi...
Yargıç ve savcıların para alıp da hüküm kestiklerini düşünmek bile istemem...
Futbolda vardır “Hatır şikesi...”.
Ticarette vardır: “Hatır senedi...”.
Yargımızda da yeni bir gelenek oluştu:
“Hatır hükmü...”.
★
Ne yazık ki bu hatır hükümlerinin tamamı; iktidardan yana olanların lehine, iktidara muhalefet edenlerin ise aleyhine kuruluyor...
★
Meselâ...
Muhalif kadınlara sözlü ya da eylemsel şiddet, küfür, hakaret ve cinsel taciz yapanlar iktidar yanlıları oldukları için...
Savcılar ve yargıçlar, iktidarın hatırını kıramıyor...
Tacizcileri, ifadelerini aldıktan sonra salıveriyorlar...
★
Ama...
Bir muhalif erkek; iktidara yakın bir kadına hakaret ediyor, cinsel taciz yapıyorsa...
Önce gözaltı...
Sonra mahkeme...
En sonunda tutuklama...
★
Uygulama hem meşru değil hem de hukukun temel ilkelerine aykırı...
Diyorum ki...
AKP - MHP bir kanun çıkarsınlar...
Kanunda şöyle yazsın:
“Kadına yönelik şiddet, taciz, hakaret, küfür gibi eylemlerde müşteki AKP veya MHP’ye kayıtlı üye ise zanlı hemen tutuklanıp hapse konur...
Kadına yönelik şiddet, taciz, hakaret, küfür gibi eylemlerde müşteki muhalif ya da AKP ve MHP dışında bir partinin kayıtlı üyesi ise şüpheli savcılık tarafından ifadesi alındıktan sonra salıverilir, takipsizlik kararı alınır...”
★
Demek istediğim açık...
Nasıl olsa muhaliflere bu zulüm yapılıyor...
Bari...
Hukuki temeli olmasa bile kanuni dayanağı olsun...
★
Nasıl fikir ama?..
Kendi fikrimi çok sevdim...
Umarım siz de sevmişsinizdir...
YA TRUMP VEYA JOHNSON OLURSA HAKEMİMİZ?..
Hüsmen ile Ramiz hangisinin daha aptal olduğu konusunu tartışıyorlardı...
“Aakem tutalım be ya” dedi Hüsmen...
Şaban’a gidip durumu anlattılar...
“Senin kafan çalışır, sen aakem ol bu konuda...”
“Tamam be ya” dedi Şaban ve Hüsmen’e döndü:
“A be Üsmen, bi koşuda gidesın Ramiz’in evcağzına da sorasın ingene bakalım Ramiz evda mı?..”
Hüsmen fırladı oturduğu yerden...
Bir süre sonra nefes nefese döndü...
“Sordum ingeye ama çok kızdı be ya... ‘Te be ne araacak evde bu saatte... Kim bilir nerelarda pişpirik oynardır’ dedi...”
Şaban ise Hüsmen’e kızdı:
“Te be susak aazlı neden yordun kendini o kaa yere koşarak gittın geldın... Açaydın ya bi telefoncuk da soraydın Ramiz evde mi değil mi diye?”...

Endişem şu...
Diyelim ki 24 Temmuz’da Ayasofya ibadete açıldı...
Bir taraftan İsrail, diğer taraftan Yunanistan başladılar camilerimizi kapatıp kilise yapmaya...
Ve diyelim ki birilerinin hakem olması gerekti...
Ya Trump veya Johnson olursa hakemimiz?..
★
Allah korusun...
Allah korusun...
Amin...
DURUN BAKALIM NE OLACAK?..
“Ayasofya Müslümanların ibadetine açılmasın” diyenlerden değilim...
Ancak...
Çifte standart, kendi ulusumun lehine de yapılsa kabul edemem...
Ne demek istediğimi açayım...

İsrail UNESCO’dan (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü); Mescid-i Aksa ile Yahudilik arasında “tarihi bir bağ” olduğunun tescil edilmesini talep etmişti...
UNESCO, 2016 yılında (Ekim olmalı) yaptığı toplantı sonucu aldığı bir kararla İsrail’in talebini reddederek şöyle demişti:
“Mescidi Aksa ile Yahudilik tarihi arasında hiçbir bağ yoktur...”.
Türkiye bu kararı alkışlamıştı elbette...
★
Aynı UNESCO, “Ayasofya’nın sınırları aşan değeri, Dünya Kültür Mirası olarak kabul edilmeli ve sadece bir tek dinin ibadetine açılmamalıdır” kararını yıllar önce verdi...
Dün de bu konuda zehir zemberek bir hatırlatma daha yaptı...
★
Bundan sonra olanları hep birlikte izleyeceğiz...
Ya, bencillik edip “UNESCO da kim oluyor ya?” diye hava basacağız?..
Ya da İsrail’in “oldu bitti” eylemine sesimizi çıkarmayacağız...
★
Durun bakalım ne olacak?..
AYASOFYA’NIN AÇILMASI KESİN DEĞİL...
Ayasofya’nın, 24 Temmuz’da Müslümanların ibadetine açılacağı kesin değil...
Çünkü...
Cumhurbaşkanı açılış tarihiyle ilgili aynen şöyle dedi:
“Hazırlıkları süratle tamamlayarak 24 Temmuz 2020 Cuma günü, cuma namazı ile birlikte Ayasofya’yı ibadete açmayı planlıyoruz...”.

Girin arşive bakın, göreceksiniz ki Erdoğan S400’lerin kuruluşuyla ilgili de aynı ifadeyi kullanmış...
“S400’leri 2020 yılı Nisan ayında aktif hale getirmeyi planlıyoruz...”.
★
Ayasofya’nın Müslümanların ibadetine açılması henüz “planlama” sürecinde...
Hele bir tepkiler netleşsin...
Ondan sonra neler olacağını yine konuşuruz...
SONGÜL’ÜN İNDİĞİ PLAJ MI KARLIYDI YOKSA?..
Haberi Hürriyet’in Kelebek ekinde okudum.
Başlık aynen şöyle idi:
“Songül Karlı plaja indi!”.

Songül Hanım’ın soyadının “Karlı” olduğunu bilmeyen biri; “Songül” adında bir hanımefendinin “karlı bir plaja” indiğini zanneder...
Oysa doğru cümle şöyle olmalıydı:
“Songül Karlı, plaja indi!..”.
★
Popüler kanal yönetimi, kış günlerinde “mayolu kadın” göstermek isteyince hemen kış ve plaj yan yana getirilir...
Meselâ şöyle:
“Aralık ayında Konyaaltı plajı yaz günlerini aratmadı...”.
Ve bikinili genç ve güzel hanımlar birkaç dakika kalır ekranda...
★
Benim bu kısacık yazı da onun gibi oldu ya neyse...
Oldu bi kere...
Ama valla asıl amacım, editöre “imlâ dersi” vermekti...
MADDE YOK AMA KULLANIŞLI APTAL ÇOK...
Yeni Akit, Ayasofya’nın ibadete açılması için “yeni gerekçe” üretmiş...
Lozan’da Türk tarafının da imzaladığı gizli antlaşmanın 10. Maddesine göre:
“Ayasofya yeniden kilise hâline getirilecek ve Yeni Bizans Devlei’ne ait olacak”mış...
★
Peki böyle bir gizli sözleşme var mı?..
Böyle bir gizli ek sözleşme yok...
Ve haliyle...
Böyle aptalca bir madde de yok...
Ama...
Bu palavraya inanan milyonlarca kullanışlı aptal var...
İBADETE AÇILABİLMESİ İÇİN...
“Acaba” diyorum...
Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla ilgili kararnameye şöyle bir madde konulsa:
“Sultan Ahmet camii tam olarak dolmadan Ayasofya’da ibadete izin verilmez.
Sultan Ahmet Camii dolduktan sonra da Ayasofya’da ibadet edilebilmesi için en az 1000 kişilik bir cemaat oluşturulması şarttır...”.
NE ZAMAN GELİŞECEĞİZ?..
Seçmenlerin çoğunluğu...
Siyasetçiden:
Önce ülkesini ve halkını düşünmesini...
Daha sonra:
Seçim kazanmayı hedeflemesini istediği zaman...