Korkusuz
Can Ataklı

Acuuun, Çağlaaa, Dideeeem, Nihat Hocaaa... Haydi bakalım sarılın o telefonlara yine

ACAİP YAZILAR



Acuuun, Çağlaaa, Dideeeem, Nihat Hocaaa... Haydi bakalım sarılın o telefonlara yine


Ne geceydi ama değil mi, depremzedeler için yardım toplanması için düzenlenen kampanyanın tüm televizyonlardan yayınladığı hani?

Türkiye’nin en tanıdığı isimler ekranda bir örnek siyah kıyafetlerle dolaşıyordu.

Ellerinde bir telefon çevir babam çeviriyorlar, yine kendileri gibi ünlü ve zengin isimleri arıyorlardı.

Hiç zorlanmadılar.

Çünkü zaten depremzedelere yardım yapmak için yanıp tutuşan ünlü zenginler hazır bekliyorlardı.

Hepsi nasıl da üzüntülüydü.

Yürekleri yanıyordu.

O acılı insanlara bir parça derman olabilmek için her şeylerini feda edebilirlerdi.

Ünlü sunucular “Yok canım” dediler hep, “Her şeyinizi feda etmenize gerek yok, biraz para atın o da yeter.”

Hiçbiri yutkunmadan milyonlarca liralık yardımlar yaptılar.

Kimi “Bir milyon” dedi, kimi “Beş milyon” diye diğerini aştı.

Hele o çok ünlü ve çok zengin olanlar adeta yarış içindeydi.

“50 milyon benim canım kardeşlerime feda olsun” diyordu biri.

Bir başkası “Asla yetmeyeceğini biliyorum ama 100 milyonum feda olsun” diye haykırıyordu telefondan.

Milyonlar havada uçuştukça sunucuların mutluluğu da gözlerinden okunuyordu.

Ekran başında olanların pek fark etmedikleri bir tatlı rekabet içindeydi ünlü sunucularımız.

Aradıkları kişiden fazla miktarda yardım geldikçe keyifleniyorlar, bıyık altı gülümsemelerle diğer sunuculara “Baaak, gördün mü benimki seninkinden fazla bağış yaptı” diyerek hafif hafif böbürleniyorlardı.

Tabii bu bir yarışa da sebep oldu.

Kimi sunucular yakaladıkları ünlü zenginlere “Biraz daha çıksanız” telkini yaparken Acun ise şahikaya çıktı adeta.

Cihan Kamer isimli iş insanına “Abi” diye hitap eden Acun “Biliyorum siz çok yardım yaptınız zaten ama haydi gelin şunu yuvarlayayım, 300 milyon yapalım” dediğinde rekor kırmanın ezici keyfini yaşıyordu.

7 saatlik bu maraton sonunda 115 milyar lira para toplandığı açıklandı.

Gerçi bunun 90 milyar lirasına yakını zaten devletin bir cebinden çıkardığı paraların diğer cebine konmasından ibaretti ama olsun, millet ekran başında acısını biraz olsun hafifletme şansı bulmuştu.

Sonra herkes yattı uyudu.

Aradan günler geçti, herkes mutlu mesut “Ama ne yardım toplandı be” diye sevinirken sanıyorum bir tek ben, zıpçıktı gibi sorular sormaya başladım:

“O gece toplanan yardımlar nerede, nereye harcanıyor, imza yetkisi kimde, yapılan harcamalar neden açıklanmıyor, o paradan şu anda ne kadar kaldı?” diye sordum iki günde bir.

Bir de “Milyonlarca lira yardım yaptıklarını söyleyenler gerçekten o paraları yatırdı mı, neden hiçbiri dekont göstermiyor?” diye rahatsızlık verdim sürekli.

Sonunda Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, “Şu ana kadar 74 milyar lira hesaba geçti, yatırmamış olanlara çağrı yapıyoruz, paraları yatırın” dedi.

Haydaaaa, işe bak.

O çok ünlü zenginler ekranlarda gözyaşları içinde “Yetmez ama 100 milyon” falan demişler ama sıra paracıkları yatırmaya gelince yan çizmişler.

Yahu arkadaş bu nasıl iştir böyle?

Sonunda anlaşıldı ki o gece parayı geçekten yatıranlar yine orta ve dar gelirlilermiş.

Kumbarasını kıran çocuk, emekli aylığının yarısını veren teyze, bir günlük simit hasılatını feda eden amca, bir günlük yevmiyesini bağışlayan işçi anında yatırmış o paraları.

Geri kalanların ne kadarının yatırdığı henüz belli değil.

Aralarında mutlaka sözün erine getiren olmuştur tabii ama vermeyenler yüzünden onlar da töhmet altında.

Şimdiiiii, o gece “Benim zenginim 10 milyon verdi”, “Benimki 20 milyon verdi” diye birbiri ile yarışan hepsi birbirinden ünlü sunucularımızı bir görev düşüyor.

Alacaklar telefonu ellerine yeniden, arayacaklar o gece konuştukları zenginleri ve soracaklar, “Parayı yatırdınız mı, yatırdıysanız dekontunu gönderir misiniz, yatırmadıysanız ayıp değil mi neden bizleri kullandınız?” diye.

Bunu yapmak o ünlü isimlerin boynunun borcudur.

Bu arada şunu da belirteyim: Bu tür yardım kampanyalarında vaat edilen parayı vermemenin bir yaptırımı yok. Bu tür bağışlar, kamu alacağı gibi kabul edilmiyor. Yani kişi “Vermiyorum parayı, ben reklamımı yapmak için öyle söyledim” dese bile bir şey yapılamıyor.

Ne? Böyle söylerse rezil mi olur?

Haydi canım sizde.

Rezil olmaktan çekinse, aradan geçen 20 gün içinde ödemez miydi o parayı?

SOSYAL MEDYADAN

Doğanın yarattığı sanat eseri




Gökkuşağını görmeyenimiz yoktur muhtemelen.

Yağmur yağdığı sırada güneş açarsa beliriverir bir gökkuşağı semalarda.

Biz gökkuşağını iki ucu dünyaya basan yarım daire gibi görürüz.

Oysa gökkuşağı aslında tam bir dairedir.

Geçen hafta sosyal medya hesaplarımdan birinde müthiş bir fotoğraf gördüm.

Şöyle yazmış muhteşem fotoğrafın altına gönderen;

Pilot Lloyd J Ferraro, cep telefonuyla 10 bin metre yükseklikten uçarken çekti bu fotoğrafı.

Bu büyüleyici görüntü, gökkuşağının renklerini tüm spektrumlarıyla gösteriyor.

Gökkuşakları, canlı renkleri ve görünüşte büyülü görünümleriyle uzun zamandır dünyanın dört bir yanındaki insanlar için bir hayranlık kaynağı olmuştur. Bir gökkuşağının tam daire halinin fotoğrafı bugüne kadar çok nadir çekilmiştir.

Ferraro bu fotoğrafı Pasifik Okyanusu üzerinde uçarken çekmiş.

ÇOK GÜLDÜM

Bu pazar üç fıkramız var


Bu hafta üç fıkra göndermiş Yıldırım Tuna. Birlikte okuyalım:

Gözleme! İstiyorum


Lezbiyen çift, kapı komşuları olan yaşlı adamın kapısını çalıp evlerinde pişirdikleri gözlemeyi götürmüşler. Çok şaşırmış yaşlı adam, “Bu ne?..” diye sormuş şaşkınlıkla.
“Gözleme” demiş genç olanı, “Sürekli kapımızı çalıp ha bire ikinizden gözleme istiyorum diyordunuz ya? Ellerimizle pişirdik işte”
Adam “Yahu çok teşekkür ederim hanımlar” demiş mahcup bir şekilde. “Sanırım yanlış anlamışsınız ama yine de teşekkürler.”


Evlilik danışmanında


Mutsuz cinsel yaşamları problem olunca kadın ve adam evlilik danışmanına gitmişler, ilk terapi sırasında kadın kocasını dinledikten sonra ayağa fırlayıp kocasının omuzuna bir şaplak indirip danışmana dönerek, “Bu dedikleri doğru değil, tabii ki seksten hoşlanıyorum!” diye bağırmış, “Ama bu azgın seks canavarı senede 4- 5 kere olsun istiyor...!”

Zayıf bebek

Bir kadın ve bir bebek, çocuk doktorunun muayenehanesine gelmişler. Doktor, tetkik sırasında bebeğin hayli zayıf olduğunu görünce “Ne ile besleniyor?” diye sormuş, “Biberon mu yoksa meme mi?”
Kadın, “Emziriliyor” diye cevap verince, “Hemen belinize kadar soyunun” demiş. Kadın soyunmuş, doktor ve uzunca çok kapsamlı muayeneye başlamış, her iki memeyi sıkmış, yoğurmuş ve ucuna çimdikler attıktan sonra “Bu bebeğin aç kalmasına şaşmamak lazım çünkü sizin sütünüz yok!” demiş şaşkınlıkla,
“Yoktur tabii, çünkü ben onun teyzesiyim” diye cevap vermiş kadın sırıtarak: “Ama itiraf etmeliyim, bebeği iyi ki buraya ben getirmişim!”