Korkusuz
Can Ataklı

Yok artık daha neler

ANALİZ

Yok artık daha neler


Pazartesi yani dün sabah Tele1’deki yayına hazırlanırken, Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ aradı.

Sabahın o saatinde hiç konuşmamıştık, doğal olarak şaşırdım ve telefonu açar açmaz “Günaydın, hayrola, ne oldu?” diye sordum.

“İsmail Dükel’i gözaltına alıyorlar” dedi. “Programa hazırlanmak için evinden çıkmış, yolda oğlu aramış, şimdi evine geri dönüyor” diye devam etti.

İsmail Dükel niye gözaltına alınır ki?

Kısa bir süre sonra İsmail Dükel’in evinde arama yapıldığı, cep telefonu ve bilgisayarlarına el konduğu haberi geldi.

Ve en fenası “Dükel için 4 günlük gözaltı süresi kararı” verilmiş olmasıydı.

Demek ki normal bir ifade alma değil söz konusu olan.

Ancak terörle ilgili bir konu varsa böyle bir gözaltı süresi talep ediliyor ki, zaten az sonra operasyonu yapan emniyet biriminin terörle mücadele olduğu anlaşıldı.

Ben canlı yayında, kafam bu konuya takılmış halde haber ve yorumları sürdürürken, OdaTV’den cemaatçilerin başının belası, belgeli gazeteciliğin timsali, yılmayan gazeteci Müyesser Yıldız’ın da gözaltına alındığını öğrendik.

Acaba iki gazetecinin de aynı sıralarda gözaltına alınması bağlantılı mı?

Bilemiyoruz ki.

Çünkü emniyet, kimseye iki gazetecinin neden gözaltına alındıklarını açıklamıyor.

Tabii kısa süre sonra doğal olarak yandaş tetikçi medya, gözaltına alınmaların gerekçesini açıkladı.

Yandaş tetikçi medyanın acar muhabirleri, Müyesser Yıldız’ın asker bir kişiyle Libya konusunda casusluk yaptığını ilan etti ve “Hainler yakayı ele verdi!” başlıklarıyla duyurdu bunu.

Müyesser Yıldız, adı rumuzla verilen bir asker kişiyle Libya konusunda telefon görüşmeleri yapmış ve bu konuşmalarda da suç unsuru varmış.

Buradan “casusluk” çıkarmışlar.

Ya İsmail Dükel’in gözaltı sebebi ne?

O da Müyesser Yıldız’la telefon konuşmaları yapmış ve galiba Libya konusunda da bazı cümleler sarf edilmiş.

Bu ayrıntıları öğrenince ister istemez, “Yok artık daha neler” dedim kendi kendime.

Libya konusunda, kimin kime casusluk yapabileceği düşünülüyor acaba?

Ayrıca ortada somut bir şey de yok.

Libya konusu konuşulmuş ama bunlar yazılmamış, iktidarımız muhtemelen “yazmadıkları bu bilgileri yoksa birilerine mi verdiler?” telaşına kapılmış.

Geçelim bu absürt gerekçeyi, bana göre asıl olan, sayıları ne kadar azalmış olsa bile soran, soruşturan, eleştiren herkesi susturmak, baskı altına almak bunun için korkutmaktır.

Gözaltına alınan sadece iki gazeteci değildir.

Bu iktidarın beğenmediği herkes, bir anlamda gözaltına alındı dünkü operasyonla.

Akla ziyan bir casusluk suçlamasıyla bütün eleştirenlere, “Ayağınızı denk alın, sizi de içeri almak için makul ve mantıklı bir gerekçe bulmak zorunda değiliz” denmektedir.

Gerçi bu ilk kez olmuyor ama ilk kez farklı medyalarda görev yapan iki gazeteci, aynı potaya atılarak, aynı anda gözaltına alınıyor ve terörist muamelesi yapılıyor kendilerine.

İyi de bu mantıkla nereye kadar gidecekler?

Aklı başında herkes, medyayı ucundan kenarından izleyen herkes, ne Müyesser Yıldız’ın ne de İsmail Dükel’in casusluk yapmalarının söz konusu olamayacağını bilir.

Bana göre iktidarın gözü döndü artık.

Mayıs ayının sonunda YouTube kanalım için paylaştığım sohbetimde, “Haziranda müthiş şeyler olacak” demiştim.

Haziran başından bu yana yaşadıklarımıza bir bakın, haksız mıyım?

Ancak bunun  sonu yok.

İktidar, şu anda güç sarhoşluğu ve panik halinde, yaptığının çok doğru ve yerinde olduğunu düşünebilir ama bu aslında sona giden yolun, önemli kilometre taşlarından biri.

YENİ ÖĞRENDİM

Gazeteciye bir saldırı olayı da Trabzon’da yaşandı


Kenan Aydoğdu yılların gazetecisi.

Trabzon’da yaşıyor, hem yazıyor hem yerel medyada programlar yapıyor.

Aydoğdu’nun başı “trol” olarak da nitelenecek bir müteahhitle dertte son günlerde.

AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, 17-25 Aralık olayı nedeniyle görevinden azlettiği Çevre eski Bakanı Erdoğan Bayraktar, Trabzon’da bir cami yaptırmaya karar vermiş.

Sonra cami için bir yer tahsis edilmiş, temeli atılmış, cami yükselmeye başlamış.

Ancak bir süre sonra araziye daha önce çöp döküldüğü, zemin çalışması yapılmadığı ve caminin kayma tehlikesi altında olduğu ileri sürülmüş.

Bu konuda bir karar alınmamış olsa da inşaat fiilen durmuş.

Trabzonlular da “Caminin yapıldığı yerde oturan yok, buranın cemaati kim olacak, neden cemaati bile olmayan yere cami yapılıyor?” diye sormaya başlamışlar.

Zaten bu özelliği nedeniyle caminin adı halk arasında “VIP cami” olmuş.

Hem yerinin yanlış olması hem de bitmemiş haliyle, çevreden de iyi görünmeyen bu cami ile ilgili gazeteci Kenan Aydoğdu, “Nedir bu, niye bu cami inşaatı durdu?” diye soran bir haber yapmış kendi medyasında.

İşte ne olduysa ondan sonra olmuş.

Bu caminin yaptırma derneği başkanı, aynı zamanda müteahhidi de olduğu belirtilen İrfan Altıner isimli kişi, gazeteci Aydoğdu’ya kişisel sosyal medya hesabı üzerinden hakaretler yağdırmaya başlamış.

Kenan Aydoğdu, haberin kaldırılmasını isteyen ve çok ağır küfürler savuran bu kişi hakkında savcılığa şikayette bulunmuş.

Bakalım iktidarın has adamı olduğunu ileri sürerek, her türlü hakareti yapmayı kendinde hak bulan bu kişi hakkında bir işlem yapılabilecek mi?

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

İtalyan şarabındaki Nazım şiiri




Yeni yapmamışlar aslında, çünkü etiket 2013 yılından kalma.

Yani demek ki en az 7 yılı var.

Tabii bu süre içinde piyasaya verilmemiş de olabilir.

Öyle ya da böyle, ben yeni gördüm, sizlere de aktarmak istedim.

Bir İtalyan şarap üreticisi, 2013’te ürettiği şaraplarının şişesine Nazım Hikmet’in bir şiirinin İtalyancasını koymuş.

Büyük Usta’nın şiiri şöyle;

Günler gitgide kısalıyor

Yağmurlar başlamak üzere

Kapım ardına kadar açık bekledi seni, Niye böyle geç kaldın?

Soframda yeşil biber, tuz ekmek

Testimde sana sakladığım şarabı, içtim yarıya kadar bir başıma...

Seni bekleyerek... Niye böyle geç kaldın? 

Fakat işte ballı meyveler, dallarında olgun diri duruyor.

Koparılmadan düşeceklerdi toprağa...

Biraz daha gecikseydin eğer...

NAZIM HİKMET

BUNU YAZMAK GEREK

Erken seçim başka, baskın seçim başka


Son zamanlarda seçimler çok konuşulur oldu.

Araştırma şirketleri art arda anketler yapıyor, bugün seçim olsa kimin ne oy alacağı tahminleri medyada geniş biçimde yer alıyor.

Tabii her kesim kendine uyan biçimde yayınlıyor bu sonuçları.

Dünkü yazımda çok açık biçimde Erdoğan’ın planını anlatmaya çalışmıştım.

Sizlerden gelen bazı eleştiri ve uyarılardan anladığım kadarıyla, sıklıkla söylediğim seçim, erken seçim ve baskın seçim kavramlarının tam anlaşılmadığını fark ettim.

Bir süredir Erdoğan’ın “baskın seçim” yapabileceğini anlatıyorum ısrarla.

Bunu “erken seçimle” karıştırmamak gerek.

Erken seçim, koşulların gerekli olması halinde başvurulacak bir yöntem.

Erken seçim, hemen tüm siyasi partilerin ve görüşlerin ortak kararı olarak ortaya çıkar.

Oysa baskın seçim başka bir şey.

İktidar, seçimi kazanmayı kendince kesin gördüğünde başvurur bu yönteme.

Baskın seçim kararı, her ne kadar sanki ortak alınmış bir erken seçim kararı gibi sunulsa bile aslında iktidarın bir dayatmasıdır.

Benim gözlemime göre, AKP iktidarının 2023’e kadar gitmesi mümkün değildir.

Önümüzdeki dönemin sorunlarını göğüslemesi ve başarılı olması da çok zordur.

Bu durumdan kurtuluş yolu, yeni bir seçim zaferidir, ancak böyle bir durumda güven tazelemiş ve moral kazanmış olarak tekrar yola devam edilir.

Seçim zaferi kazanmak da kolay değildir elbette.

Ancak koşullar çok iyi hale getirilir ve muhalefet hazırlıksız yakalanırsa böyle bir kesin başarıdan söz edilebilir.

Şunu da mutlaka belirtmeliyim.

Baskın seçim, hemen yapılan seçim anlamına da gelmez.

2023 yılı içinde bile baskın seçim yapılabilir.

AKP Genel Başkanı, ikinci turda yine kazanabileceği bir ortamın oluştuğuna inanırsa hiç tereddüt etmeden baskın seçim kararı alır.

Bu ekim ayında da olabilir, önümüzdeki yılın veya sonraki yılın herhangi bir tarihinde de olabilir.

Kişisel olarak “erken seçim” olacağını sanmıyorum. Buna karşı “baskın seçim” ihtimali her an var yani.

ŞAŞIRDIM

Erdoğan, tuhaf biçimde “tek” olmanın dışında, “yalnız adam” imajı veriyor


Korona sürecini hep İstanbul’da geçirdi AKP Genel Başkanı Erdoğan biliyorsunuz.

Neydi endişesi bilemiyoruz hâlâ.

Şimdi “Koronayı yendik, normalleştik” mi demek istiyor acaba?

Gerçi ben; Erdoğan, halk arasına girmeden, bir cuma namazını mesafesiz kılmadan koronayı yendiğimize inanmam.

Bu nedenle gözüm, AKP Genel Başkanı üzerinde olacak.

Erdoğan, sonunda Ankara’ya döndü.

Artık Huber Köşkü yerine Beştepe’deki muazzam sarayda olacak.

Ankara’ya geldiğini belirtmek için kendi sosyal medya hesabından 4 fotoğraf paylaşmış Erdoğan.

Fotoğrafların hepsinde, Erdoğan tek başına görünüyor.

Bu iyi bir şey mi?

Bence değil.

Sanki farkında olmadan sadece “tek adam” değil, aynı zamanda “yalnız adam” olduğunu da itiraf ediyor gibi.

Bu yalnızlık hayra alamet değildir.