Korkusuz

‘Yerli ve milli balonu’ patladı!

‘Yerli ve milli balonu’ patladı!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kanal İstanbul adı verilen ABD menşeli doğa ve çevre cinayeti projesine karşı takındığı kararlı tutum,  AKP’nin ağzında artık çürümüş bir sakıza dönen ‘’Biz yerli ve milliyiz’’ balonunu patlattı. Kılıçdaroğlu’nun Kanal İstanbul’u yapmayı düşünen uluslararası firmalara yönelik “Bizden tek kuruşu para alamazsınız” şeklindeki uyarısı, AKP’nin üst düzey yöneticilerini çılgına çevirdi.  CHP’yi daha düne kadar  “uluslararası lobilerin işbirlikçisi” diye gösteren siyasi zevat, birden bire “Bu nasıl üslup, ne demek para ödemeyiz, mecburen ödeyeceksiniz, devlette devamlılık esastır” diye konuşmaya başladı. Meğer, uluslararası tekellerin tahsilatçılığına soyunmaya ne kadar da meraklılarmış...



“SÖKE SÖKE...’’

Bu bağlamda, en ilginç tepki ise kuşkusuz ki; AKP Genel Başkanı Erdoğan’dan geldi. Erdoğan, CHP lideri Kılıçdaroğlu’na cevap verirken, hem seçimi kaybedeceğini kabullendi, hem de uluslararası tekelleri koruyan bir tutum içine girdi. AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın “Parayı sizden söke söke alırlar” demesi,  AKP’nin uluslararası tekellerin çıkarlarını koruyan – kollayan pozisyonunu da yeniden açığa çıkardı. Bu tutum, tarihe geçti.

Bakın; bir yanda Kanal İstanbul adı verilen cinayet projesini savunan AKP diğer yanda ise bu cinayete direnen ve “Biz bu parayı ödemeyiz” diyen kararlı bir CHP var.

HERKES GÖRDÜ

Kanal İstanbul, adeta bir siyasi turnusol işlevi görerek, kimin ’yerli ve milli’ olduğunu, kimin ise uluslararası tekellere ve lobilere hizmet ettiğini gösterdi. “Kanal İstanbul’un memlekete tek faydası ne oldu?” diye sorarsanız, AKP’nin “Biz yerli ve milliyiz balonunu patlatmasıdır” derim.

“Devlette devamlılık esastır” ama...


AKP’liler,  Kanal İstanbul üzerinden başlayan tartışmalarda en çok “İktidar değişse bile yeni gelen hükümet, şirketlere bu parayı ödemek zorunda, devlette devamlılık esastır” söylemini kullanıyor. Sanırım bunun kadar içi boşaltılan ve gerçek anlamından saptırılan başka bir söylem daha yoktur.

AKP belli ki;  “siyasi devamlılık” ile ”ticari devamlılık”ı birbirine karıştırıyor. Evet, devlette devamlılığın sürmesi gereken bir olgu vardır. Bu da kuşkusuz ki; cumhuriyetin temel değerlerinin yaşatılması, Misak-i Mili sınırlarının korunması, parlamenter sistemin işlemesi  ve laiklik ilkesidir. Yoksa;  ‘’devlete devamlılık esastır” ilkesi, sonraki hükümetin AKP’nin tüm yanlış yatırımlarını devam ettirmesi  değildir.



YENİ ŞEHİR HASTANELERİ Mİ YAPILACAK?

Şimdi bir düşünün; 2023 yılında yapılan seçimlerde Millet İttifakı hem cumhurbaşkanlığı seçimini hem de parlamentodaki çoğunluğu kazandı. Yeni kurulacak olan hükümet, baştan sona yanlış olan ve adeta bir kara deliğe dönen, sonunda da Danimarkalı şirketlere satılan Şehir Hastaneleri saçmalığına devam mı edecek? Yeni Şehir Hastaneleri mi yapılacak? Köprü ve otoyollar üzerinden halkın soyulmasına devam mı edilecek? Bu ve benzeri saçmalıklar sürecekse, o halde iktidar neden değişiyor ki?

YAĞMA DÜZENİ

Türkiye, AKP’nin tamamen ranta dayalı ve belli çıkar gruplarını zenginleştirmeye odaklı hiçbir projesini devam ettirmek zorunda değildir. Bu projelerin tamamı çöpe atılacak ve buralardan haksız kazanç elde edenler de adil ve bağımsız mahkemelerde yargılanacaktır. Ki; bir daha hiç kimse bu tür soygunlara girişme cesaretini kendinde bulamasın. Çünkü; sonuçta yağmalanan halkın vergileridir; çalınan ise  bir halkın geleceğidir. Millet İttifakı, bu ilkeyi hayata geçireceğini şimdiden duyurmalı ve programını da buna göre şekillendirmelidir.

“Ağzını açanı gözaltına alın”


Bir iktidarın muhalefete yönelik tutumunu hiç kimse yukarıdaki başlık kadar net bir şekilde özetleyemezdi. Yıllardan bu yana muhalif kesimlere yönelik sistematik baskı uygulayan iktidar, kolluk kuvvetlerini de buna göre biçimlendirdi. Arkasına siyasi iktidarın gücünü alan polis, temel hak ve özgürlükleri çiğnemekten çekinmiyor.



POLİS ÇOK SERTTİ

Cumartesi günü İstanbul – Taksim’de kameralara yansıyan görüntüler Türkiye’nin bırakın hukuk devleti olmayı artık bir ‘kanun devleti bile olmadığı’nı göstermesi açısından önemliydi. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi, “Sokak Bizim” diyerek 19. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü için Taksim’e çıkarak yürümek istedi. Ancak polis öyle sert bir tutum içine girdi ki; kendisini kaybetmiş bir güvenlik görevlisi tüm kameraların önünde “Ağzını açanı gözaltına alın” diye bağırmaya başladı. Ve öyle de oldu...

“NEFES ALAMIYORUM”

Gördük... Utanarak izledik... Hepimizin gözleri önünde yaşandı... Bir baba polise balkondan “Ses çıkarmayın, evde çocuk uyuyor” dediği için gözaltına alındı. Gösteriye katılmak isteyen gençler yerlerde sürüklendi. AFP’nin başarılı foto muhabiri Bülent Kılıç’ın makinesi kırıldı. Polisin yere yatırarak boğazını sıktığı Kılıç, “Nefes alamıyorum” diye feryat etti.

AKP’nin 20 yılın sonunda geldiği nokta, Cihangir Mahallesi’ndeki polisin sözleridir... “Ağzını açanı gözaltına alın” talimatı, iktidarın sokakta vücut bulmuş halidir. Türkiye, “ağzını açanların gözaltına alındığı” keyfi kararlarla yönetilen bir ülkedir. Ancak bu karanlık dönemin de bir gün sona ereceğini herkes bilmelidir. Unutulmasın ki; karanlığın en koyu olduğu an, şafağın en yakın olduğu an’dır...